Pazar Cumhuriyetin tarihi Urla’daki rezidansta

Cumhuriyetin tarihi Urla’daki rezidansta

12.12.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Darüşşafaka’nın Urla’daki rezidansında yaşayan bağışçıların hayat hikayeleri Türkiye tarihini anlatıyor

Cumhuriyetin tarihi Urla’daki rezidansta

Hepsi kendi döneminin öne çıkan isimleriydi. Şimdi yolları Urla’da buluştu. Darüşşafaka’nın dört sene önce açtığı Urla Rezidans’ın sakinleri arasında yazardan Cumhuriyet döneminin ilk öğretmenlerine, ünlü müzik adamlarının hocalarından dünyaca ünlü profesörlere kadar her biri ayrı hikaye olan hayatlar bulunuyor.
Kuş sesleri eşliğinde, koyu gölgesiyle huzur yuvası gibi duran Urla Rezidans, Darüşşafaka bağışçılarının ileri yaşlarını huzurlu ve güvenli bir ortamda geçirmeleri ve İstanbul Maslak’taki Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda okuyan öğrencilerine kaynak sağlamak amacıyla hazırladığı “huzurevleri” projesinin son halkası. İçeri girer girmez beş yıldızlı bir otele adım atmış gibi buluyoruz kendimizi. Resepsiyonda başlayan bu beş yıldızlı otel lüksünü, odalardan açık büfeye, spor salonundan yüzme havuzuna kadar her adımda hissediyoruz.
Çaldığımız her kapının ardında ise dinlemeye doyamadığımız hayat hikayeleriyle buluşuyoruz. Her oda; içinden usul usul yayılan müziğinden duvar kağıdına, aksesuarlarından kitaplıklarına kadar onların hayatlarını da yansıtıyor aynı zamanda.

İlk öğretmenlerden, ilk atletlerden...
Çapa Öğretmen Okulu’ndaki eğitiminin ardından Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun olan Mualla Aruz, genç Türk Cumhuriyeti’nin ilk öğretmenlerinden. Aruz aynı zamanda milli atlet... 40 sene eğitime hizmet veren Aruz “Kitaba ve çiçeğe fukaralık olmadı hayatımda” diyor ve anlatmaya başlıyor: “98 lira ile öğretmenliğe başladım. 15 lira da yakacak parası alırdım. Yeterdi. O zamanlar Cumhuriyet altını 8 liraydı. Her ay iki altın ve bir liraya 10 kitap alırdım. Hâlâ vaktimin büyük kısmını kitaplarımla geçiririm.”

Kitapları 53 yıl okullarda okutuldu
Halim Erker, 1915’te Manastır’da doğar. Mübadele yıllarında ailesiyle birlikte İzmir’e gelirler. Urla’daki Karantina adasında 15 gün kaldıktan sonra Bergama’ya yerleştirilirler. 1937’de sınavları kazanıp Atatürk Lisesi’nde öğretmenlik yaparak mesleğe başlar.
Kitapları, 1952’den 2005’e kadar ilköğretim okullarında matematik ders kitabı olarak okutulur. Urla Rezidans’taki toparladığı notlarından oluşturduğu, küçükler için matematik kitaplarının bulunduğu çalışma masası, odasındaki en dikkat çeken ayrıntı.
Erker, Urla günlerini şöyle anlatıyor: “Anavatanımıza adımı Urla’da atmıştık. Yine buradayım. Öğretmenlik yaptığım yıllardan, Darüşşafaka’nın anlamını gayet iyi biliyordum. Yaşlıya da hizmet edecek bir atılım yapması memleket için büyük bir şey. Burada vaktim dolu geçiyor.”

“Resim yapmaya burada başladım”
Ekrem Doğanlı ile günün büyük bölümünü geçirdiği, çam ağaçları arasındaki resim atölyesinde konuşuyoruz. Doğanlı resmi ve özel kuruluşlarda genel müdürlük ve müfettişlik yaptığını söylüyor. Öğrenciyken resim yapmaya meraklı olduğunu söyleyip devamını şöyle anlatıyor: “Babam ne resim yapmayı ne enstrüman çalmayı ne de top oynamayı sevdiğinden devlet memuru olacağız diye yetiştirildik. Burada halk eğitim merkezine müracaat ettim. Hayatımda ilk fırçayı dört sene önce, burası sayesinde tuttum. Şimdi bir de zeybek kurslarına başladım. Ahşap boyama ve ebru da çalışıyoruz. 24 saatin artık bana yetmediğini düşünüyorum.”

Fazıl Say onun için “Beni yaratan insan” diyor
Prof. Dr. Selçuk Gündemir zaman zaman gelip kalıyor. Fazıl Say’ın “Beni yaratan insan” diye söz ettiği Gündemir, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda uzun yıllar hocalık yaptı. Eşi Prof. Dr. Kamuran Gündemir’le ömürlerini dahi çocukların eğitimine adadıklarını söylüyor: “Öğrencilerimizin hepsi birer evlat olmuştur adeta. Fazıl Say, Muhittin Dürrüoğlu Demiriz, Emre Elivar, Emrecan Yavuz ve daha birçok kıymetli öğrencilerimiz yetişti. 1998’de konservatuvardaki görevim son bulunca Darrüşafaka’yla eğitim için işbirliği yapmayı tercih ettim. Konserler ve işlerim gereği çok uzun kalamıyorum, keşke daha çok kalsam.”

Çocuklar için 20 kitap yazan bir usta
Emekli öğretmen ve yazar Türkan Gedik Bengi burada eşi Ruhi Bey ve ablasıyla birlikte yaşıyor. Odaları çiçek bahçesi gibi. 1967’de öğretmenliğe başlayan Türkan Gedik Bengi çocuk kitaplarıyla bilinen bir yazar aynı zamanda. Aralarında; “Mermiler Çiçek Açtı”
ve “Kır Çiçeklerim”in de bulunduğu 20 çocuk kitabı kaleme aldı. Şimdilerde rezidansta yaşayan sakinlerin hayat hikayelerinin buluştuğu bir kitap yazmayı düşünüyor. Bengi, Urla’daki hayatlarıyla ilgili şöyle konuşuyor: “Genel anlamda huzurevi adı altında ama... Buraya huzurevi değil huzur dolu bir ev diyoruz.”

“Yarın ne etkinlik var diye sabahı iple çeksinler istedim”
Ahmet Çakaloz (Darüşşafaka Urla Rezidans Müdürü)
*Darüşşafaka o zamanki Türk-Müslüman çocuklara eğitim vermek üzere 1863’te kurulmuş, sadece bağışlarla yaşayan bir eğitim kurumu. Bildiğimiz kadarıyla da ilk hayır kurumu. Bir de artık rezidanslar ve bağışçıları var.
*Darüşşafaka’nın çok sayıda da yaşlı, evinde oturan bağışçısı vardı. İstedikleri bazı hizmetler oluyordu. 16-17 sene önce, onların bir yaşlılar evinde yaşamaları, bu hizmetlerin sağlanması; sosyalleşme imkanı bulabilecekleri bir şekilde yaşamaları düşünülmüş. Aslında mevzuata göre tanımlı birer huzurevi ama çok lüks... Bağışçılarımız huzurevine geldiklerini düşünmez, öyle hissetmezler. Üçü İstanbul’da kurulmuş, dördüncüsü de Urla’da. 171 odamız var.
*Tamamıyla hayatını burada geçirenler de var evlerine gidip gelenler de. Burada yaşayan yaşlıların bütün ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik düzenlenmiş bir yer. Çamaşırlarının yıkanması, yemeklerinin yapılması, odalarının temizlenmesi, sağlık hizmetlerinin dışında epeyce fizik tedavi imkanı da olan bir yer. 24 saat doktorlarımız var.
*Rezidanslarımızın sosyal servis dediğimiz bir bölümü var. Bütün günlerini doldurmaya çalıştık. Mutlu bir şekilde yataklarına yatmaları, ertesi gün bugün ne faaliyet olacak, diye sabahı iple çekmeleri oluşturmaya çalıştığımız şey. Ayrıca, alışveriş merkezlerine, yakındaki turistik ilçelere servislerimiz var.

“İki kez dünyayı gezdim ama benim evim burası”
Profesör Elie Hillway İsrail, İngiltere, Avustralya vatandaşı... 1922’de Filistin’de doğar. İki kez dünyayı dolaşmış, uzun yıllar Western Australia Üniversitesi’nde Akdeniz ve Ortadoğu üzerine ders verir. Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nde Cumhurbaşkanı Kipriyanu’ya Arap ülkeleri ile ilişkiler alanında danışmanlık yapar. Beyaz basın kartı sahibi. 25 yıl önce İngiliz diplomat olan eşiyle geldiği Türkiye tatili sonrasında, çok severler ve yerleşmeye karar verirler.
Hillway tutkunu olduğu İbrahim Tatlıses müziği ile karşıladı bizi. “Anavatanım Filistin-Ortadoğu Krizi Hakkında Unutulan Gerçekler” kitabının da bulunduğu büyük kitaplığının önünde, Tatlıses müziği eşliğinde sürdürdük sohbetimizi: “Artık kitap yazmıyorum ama siyaset kitapları okumaktan vazgeçemiyorum. Altı ülkede yaşadım ancak benim ülkem burası. Burası dünyanın hiçbir yerinde görmediğim kadar güzel, birinci sınıf yaşlı evi. Kendimi yabancı gibi hissetmiyorum. Türkiye, Darüşşafaka’yla gurur duyabilir.”

İnternetten her gün torunlarıyla konuşuyor
Gülten Ekinci tam bir eğitim gönüllüsü. Edirne Ticaret Lisesi ve Eğitim Fakültesi’nde görev yaptı. Bir yıldır yaşadığı Darüşşafaka Urla Rezidans’ta bilgisayar öğrenmeye başladı, şimdi internete girip yurtdışındaki torunlarıyla görüşüyor. “Öğretmenliğin en güzel tarafı yetiştirdiğim çocukların iyi yerlere gelmiş olduğunu görmek. O yüzden emekli olsam da eğitime katkı yapmaya devam ediyorum” diyerek duygularını ifade ediyor.

Rezidansta dostlarına özel günlerde keman çalıyor, “Eski Dostlar” şarkısını söylüyor
Turhan Ergök 97 yaşında. Makine model tasarımcısı, ahşap ve keman sanatçısı... Müzik aletleri, baston, ıstaka, aksesuvarlar yapıyor. Hâlâ aktif olarak müzikle uğraşıyor. Özel günlerde rezidans sakinlerine müzik ziyafeti sunuyor. “Şu yaşadığımız hayat içinde ne varsa hepsinin bir bestesi var” diyerek ve “Eski Dostlar”ı mırıldanarak başlıyor söze:
“Ders almadan çocuk yaşta ud ve keman çalmayı öğrendim. Sonra sanat okulunda makine model tasarımcılığını bitirdim. Öğretmen oldum. Çok çalışır, yeni açılan okullara makine tezgah yetiştirirdik. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan sonra sanat okuluna gelip deftere düşüncelerini yazmış. ‘Daha çok, daha çok talebe yetiştirin’ demiş. Atatürk’ü iki kez gördüm, hep onu düşünerek öğretmenlik yaptım. Daha sonra kendi atölyemi kurup ahşap işiyle uğraşmaya başladım. Burada da üç ay içinde 30’dan fazla baston yaptım. Sergi düzenledim. Elde edilen geliri Darüşşafaka’da okuyan öksüz öğrencilere gönderdik. Baston hediyelerim helal olsun bu müesseseye...”