Pazar Denize girip “Serap, Serap!” diye bağırdım

Denize girip “Serap, Serap!” diye bağırdım

06.02.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

30 Ocak 1975 tarihinde Türk Hava Yolları’na ait İzmir - İstanbul seferini yapan F-28-1000 Fokker Fellowship tipi Bursa adlı uçak, Yeşilköy Hava Meydanı’na yaklaşırken Marmara Denizi’ne düştü.

Denize girip “Serap, Serap” diye bağırdım

Kara kutusu çıkarılamayan uçağın düşüş nedenini kesin olarak söylemek ise hiç mümkün olmadı.
Kazada 42 kişi hayatını kaybetti. Enkazı o günden bugüne çıkarılmayan uçak halen denizin dibinde gömülü.
Gazeteci Eylem Türk 36 yıl önce yaşanan bu uçak kazasının öyküsünü Faal Yayıncılık’tan çıkan “Beklerken” adlı kitabında yazdı. “Beklerken”, geride kalanların izlerini sürerek, Bursa uçağındaki yolcuların yakınlarına ulaşan Türk’ün yaptığı röportajlarla oluştu.

Kitapta yer alan öykülerden birisi de gazetelerin o dönem “gönüllü kahraman” olarak nitelendirdikleri hostes Serap Özşahin’di.
1955 İstanbul doğumlu olan Serap Özşahin Bursa uçağının hosteslerinden biriydi. Özşahin’in ablası ünlü sanatçı Seyyal Taner “Beklerken” kitabında kazadan sonra kardeşi Serap’ın cenazesine ulaşamadıkları için beklemekten hiç vazgeçmediklerini anlatıyor:
“Kazanın olduğu günün akşamı, arkadaşlarımla eve geldik. Televizyonu açtık. Yemek için masanın başına geçtik. Bir anda televizyon ekranında kardeşimin resmini gördüm. ‘Arkadaşlarıma ‘Doğru mu görüyorum, televizyonun sesini açın’ dedim.”
O andan sonra şuurunu kaybettiğini belirten Taner ondan sonrasını çok zor hatırladığını söylüyor: “Kopuk kopuk. Bir an var hatırlıyorum üstüm başım ev haliyle sokaklarda koşuyordum. Arkamdan da arkadaşlarım. ‘Seyyal, Seyyal’ diye bağırıyorlar. Havaalanına gidiyorum (...) Sonra beni bir otomobile bindirdiklerini hatırlıyorum.
Havaalanına vardığımızda önüme gelene kardeşimi sormaya başladım. Yanıt bekliyorum ama havaalanı çalışanlarının hepsi şokta. Kimse bir şey söylemiyor.”

“Asıl hostes gelmedi, kardeşimi çağırdılar”
O gün çok büyük bir acı yaşadığını anlatan Seyyal Taner uzun bir süre sakinleşememiş. Şokun da etkisiyle kaza bölgesine giderek kardeşini aramak için o fırtınada, üzerindeki kıyafetle denize girmiş: “Şoktayım ama denize girip deliler gibi ağlayarak, ‘Serap, Serap!’ diye bağırdığımı hatırlıyorum yine de. Beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Sonra iğne yapıldığını hatırlıyorum.”
Serap Özşahin, THY’ye koleji bitirdikten hemen sonra girmiş. Seyyal Taner bu süreci de şöyle anlatıyor:
“Koleji bitirdikten sonra arkadaşlarından THY’de bir yıl hosteslik yapanların dünya seyahati kazandığını öğrenmiş. Tabi amacı önce hostes olmaktı, çok istedi. Bu seyahat imkânı da çok cazip geldi. Ve hostes oldu.”
Seyyal Taner kardeşinin aslında o gün uçuşu olmadığını söylüyor:
“O gün evdeydi. Bu uçuşta yedek hostesti. Asıl uçması gereken hostes gelemediği için telefonla kardeşimi çağırdılar. O da kalktı, giyindi ve gitti. Yani bilmiyorum, nasıl izah edebilirim ki? Bu uçuş onun uçuşu değildi. Evdeyken bir anda çağırılıyor.”

“Bu kitapla duamı ettim”
Eylem Türk kitabın ortaya çıkma hikayesini kitapta şöyle anlatıyor: “Bir gün halkla ilişkiler sektörünün duayenlerinden Nil Adula ile sohbet ederken laf döndü dolaştı ve benim uçuş fobime geldi. Nil hanım da bunu duyan herkes gibi, “Hayırdır, bir uçuş sırasında başına kötü bir şey mi geldi?” diye sordu. “Hayır” dedim. Adula, “Ama benim başıma kötü bir şey geldi biliyor musun, uçak kazasında abimi kaybettim” demeseydi, belki de bu kitap hiç kaleme alınmayacaktı... Nil Hanım o güne kadar tanıştığım, uçak kazasında bir yakınını kaybetmiş ilk kişiydi. Ve ben böylece uçaktaki yolculardan önce Nil Adula’nın abisi Ömer’i tanımış oldum. Bu konuşmayı takip eden günlerde Ömer’in öyküsünü yazmalıyım diyordum sürekli. Bir gün İzmir yolunda Murat Sabuncu, “Niye sadece Ömer” diye sordu. Niye uçaktaki diğer tüm kayıplar değil? Haklıydı...”

Kule: “345, seni kaybettim. Beni duyuyor musun?”
Uçak, Yeşilköy Havalimanı’nda piste ineceği sırada olan olmuş, elektrik kesintisi meydana gelmişti. Bunun üzerine kule görevlisi pilottan pas geçmesini istemişti:
- Pas geçiniz, ışıklar yanmıyor, pas geçiniz. Tura geçiniz, tamam.
Uçağın kaptan pilotu Mehmet Topçuoğlu ise bu çağrıyı “Pas geçip soldan tura geçiyorum, tamam” diyerek yanıtladı.
Uçak Topkapı yönüne doğru tekrar havalandı. Soldan meydan turuna giren uçak denizin üzerine gelecek, piste tekrar sahilden yaklaşacaktı.
Kule görevlisi o sırada elektrik kesintisi nedeniyle başka bir uçağın pist başında kaldığını ve kalkış için müsaade istediğini Bursa uçağına anons etti.
Saat 18.39 ile 18.43 arasındaki konuşmaları kapsayan kule ses kaydına göre Pilot Topçuoğlu’nun son sözü “Tabii. Kalkabilir. Müsaade verebilirsiniz” oldu. O andan itibaren uçakla irtibat kesildi.
Uçak, kulenin iniş çağrılarına yanıt vermemiş, kulenin “345, seni kaybettim. Beni duyuyor musun?” sorusu karşılık bulmamıştı.
O an havada bulunan diğer uçakların pilotları da, kulenin 345’e tekrar tekrar yaptığı bu çağrıya yardımcı olmaya çalıştı.
Hepsi kendi telsizlerinden seslenmiş ancak havadaki diğer pilotların da çağrılarına sessiz kalan Bursa uçağı, hiçbir frekanstan yanıt vermemişti.

“Hâlâ hiçbirimiz sağlıklı değiliz”
“Hayatımız allak bullak oldu. Hepimiz hastalandık. Sağlıklı değiliz hâlâ hiçbirimiz. Çünkü mezarı yok. Ailemizde mezarı olan bir sürü ölülerimiz var. Annem, dayım, teyzem, akrabalar... Hepsinin mezarları var gidiyoruz, ziyaret ediyoruz... Ruhunun dingin hale gelebilmesi kaybettiğini kişinin bir mezarı olması gerektiğini anladık bu olayla.”

Fatih Terim’in kayınpederi de uçaktaydı
Düşüş sebebi herkesin kafasında hâlâ soru işareti olarak duran uçakta ağırlıklı olarak işadamları vardı. Türkiye’de halkla ilişkiler sektörünün tanınmış simalarından Nil Adula’nın abisi, Salad Yağları’nın kurucusu, Alkim Kimya’nın sahibi, Türk Henkel, BP ve Bimaş gibi şirketlerin yöneticileri de yine bu uçaktaydı.
Alman yolcuların bulunduğu uçakta ünlü isimlerin yakınları da vardı. Fatih Terim’in eşi Fulya Terim’in babası, Kadir İnanır’ın arkadaşı gibi.

Yazarlar