Pazar “Doğru olana aşık olmak zor“

“Doğru olana aşık olmak zor“

02.04.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Adı Efsane” ile ekranda, cuma günü vizyona giren “Aşk Uykusu” ile de beyazperdede olan Gökçe Bahadır “Filmin bir sorusu var: Aşık olduğumuz adamı mı seçeceğiz, yoksa doğru adamı mı?” diyor

“Doğru olana aşık olmak zor“

Ekranla sunucu olarak tanıştı, küçük yaşta “Hayat Bilgisi”nin sıralarına oturdu, beş yıl boyunca “Yaprak Dökümü”nün Leyla’sı oldu ama aslında bir dönüm noktasından söz edeceksek “Kayıp Şehir” ve Aysel; onun kariyerinin altın çağını başlatan, iyi oyuncu olarak rüştünü ispatladığı dizi oldu.

Haberin Devamı

Birbirine benzemeyen bir dolu karakteri aynı inandırıcılıkta canlandıran Gökçe Bahadır, şu sıralar “Adı Efsane”nin katı kurallarıyla kalbini pırpır ettiren adam arasında gidip gelen Bahar Öğretmen’i olarak ekranlarda. Tutkulu, saplantılı, melankolik bir aşkla cebelleşen Yonca’yı oynadığı “Aşk Uykusu” da gösterime girdi. Tuna Kiremitçi’nin albümünde birlikte düet yaptıkları şarkıya yeni klip çekildi. Özetle bu Gökçe Bahadır’ın baharı. Üstelik kadın olarak da kendini en iyi hissettiği, en güzel göründüğü çağlarında. Bana da bu bir söyleyip beş gülen, neşeli, cıvıl cıvıl kadından işin sırlarını dinlemek kaldı...

- Dizilerde oynadığınız hiçbir rol birbirine benzemiyor; Aysel, Yadigâr, Bahar, bambaşka dünyalardan bambaşka kadınlar. Bizde bir karakter beğenilir ve o oyuncuya hep aynı tür teklifler gelir. Sizde nasıl böyle olmuyor?

Haberin Devamı

Bu benim istediğim bir şeydi zaten, bu yola sokmak istiyordum oyunculuğumu, hep farklı şeyler deneyeyim, kendimi zorlayayım diye düşünüyordum. Her diziyi bitirdiğimde bana bir önceki rolle alakası olmayan roller teklif edilmeye başlandı, bundan çok mutlu oldum.

- Bahar’ın nesi etkiledi sizi?

“Adı Efsane”nin senaryosunu okuduğumda hayal ettiğim dünyayı çok sevdim öncelikle. O dünyanın içinde kendimi gördüm. Büyük bir heyecanla başladım. Bahar Öğretmen çok derinliği olan bir kadın. Bir yandan kuralcı. Ama evde bütün zayıf taraflarını ortaya koyan biri. Özel hayatında bazı travmalar var.

- Eski bir aşk var onu tahmin ediyoruz.

Bir aşk var ve arızalı bir durum da var. Dolayısıyla ondan dolayı duvarlar, kırılamayan bazı kalıplar var.

- Böyle bir kadın kolay kapılır mı bu tarz bir adama?

Kapılabilir bence. Duvarlar da olsa zaafların önüne geçilemiyor. İşte o zaaflardan yakalandı mı da kadın, peşine takılıp gidiyor.

“Erdal’la güzel bir kimyamız var”

- Erdal Beşikçioğlu ile oynamak nasıl?

Gerçekten çok zevkli. İkimiz de asla senaryodaki gibi bırakamıyoruz sahneyi. İlla o bir şey diyecek, ben bir şey diyeceğim, bir doğaçlama yapacağız. Ve artık neredeyse hiçbir şey konuşmuyoruz ve kendiliğinden sahne kendini öyle bir buluyor ki. Erdal’la güzel bir kimyamız var, hem ondan çok şey öğreniyorum hem de karşılıklı enerjimiz büyüyor, sahne şu kadarcıksa kocaman bir şey oluyor.

Haberin Devamı

- Şimdi sinema filminiz geldi. Anladığım kadarıyla “Aşk Uykusu” kadının gözünü kör eden bir uyku.

“Doğru olana aşık olmak zor“

Doğru. Mehmet Coşkundeniz’in kitabından uyarlandı film ve gerçek bir hikayeyi anlatıyor.

- Nasıl bir kadını oynuyorsunuz?

Yonca küçüklüğünden beri kariyerle ilgili bir ideali pek olmayan, kendisini kocasına, çocuğuna adayarak mutlu olmayı hayal eden bir kadın. Adamı hayatının tam merkezine koymuş, kendisinin de onun için öyle olduğunu düşünüyor. Adam da ona öyle gelmiş, kelebeğim, aşkım, bebeğimle büyütmüş başta. Ne zaman ufacık bir kuşku düşüyor aklına, o işte Yonca’nın bittiği an. Gitgide büyüyen, paranoya halini alan bir duruma dönüşüyor. Kocasının peşine düşüyor, durumu asla kabul etmiyor, gözleriyle görse ikna olmuyor. Aşk tutku, ihanet, melankoli, bir sürü duygu var içinde.

- Gene çok iyi bir aktör var karşınızda; Alican Yücesoy.

Haberin Devamı

Evet, onunla da çok iyi bir iletişimimiz oldu. Çok keyifliydi onun rolü, rahat. Ben can çekişiyorum orada, o ise oh vurdumduymaz. Ben kıvranıyorum orada, o “Makarnayı getir”, falan diyor.

- Suçu kocasında değil öteki kadında arıyor Yonca ama.

Tabii, öbür kadını suçlayıp kocasını temize çıkarma derdinde. Onu buradan döndürürüm, yine eskisi gibi oluruz, diye düşünüyor. Ben de tam ne düşüneceğimi bilmiyorum, çıkışsız bazı şeyler, bir şey söylüyorum, sürekli kendi dediğimi çürütüyorum. Filmin bir sorusu var: Aşık olduğumuz adamı mı seçeceğiz, yoksa doğru adamı mı? Diyelim iki örnek var karşında; “Adı Efsane”de Bahar’ın karşısında Tarık var mesela, belki yarın öbür gün bir de daha uygun biri çıkacak çöpsüz üzüm, hangisini seçmeli? Karar veremediğim bir durumdur bu.

- Doğru insana âşık olmayı denemeli bence.

Ben de aynı şeyi söylemiştim sorulduğunda. Ama biz de genelde hep doğru olmayana âşık olmaz mıyız? Doğru olana âşık olmak zor, sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Filmin de cümlesi bu. Bir âşık olduğu kocası var, bir de Yonca’yı deliler gibi seven, onu baştacı edecek bir adam var, elini uzatıyor, “Gel” diyor, yok, “İlle ben bu ihanet eden adamı kendime döndüreceğim” diyor Yonca. Filmin sonu bile mutlu mu değil mi belli değil.

Haberin Devamı

“Beni 40’ta görün”

- Yıllarla çok daha güzel bir kadın haline geldiniz. Bu piyasada gençlik kutsanır ama aslında 30’ların güzelliği başka değil mi?

Kesinlikle, asla bana has bir şey değil. Bana “Gökçe sen gittikçe güzelleşiyorsun” dendiğinde bende şöyle bir laf yerleşti nedense: “Sen beni 40’ımda gör.” Allah Allah, neden böyle bir şey dediğimi de bilmiyorum ama. Herkese böyle bir söz verdim, 40’ımda efsane olmalıyım. Ama öyle bir gidiş var, kesinlikle dört-beş sene önceki Gökçe değilim, çok özendiğim bir dönemdeyim.

- Kendine bakmanız mı değişti?

“Doğru olana aşık olmak zor“

Evet. Kafamız çok karışık kadın olarak. Bir sürü şeyi takip ediyoruz, her gördüğümüz şeyin peşinden gidiyoruz. Bende de öyleydi. Asıl çözümü bulmadan üstünkörü yöntemlerle güzel görünmeye çalışıyordum. Halbuki önce kendini ele alıp “Ben nasıl iyi görünürüm?”, ona bakmak lazım. Kimsenin ne dediği önemli değil, ben kendimi nasıl hissediyorum ve ne bana iyi geliyor? Onları fark etmeye başladım. Ne yediğimde cildime iyi geliyor, hangi sporu yaptığımda daha güzel görünüyorum, bunları keşfettim.

- Hangi sporu yapıyorsunuz?

Kendimi en iyi hissettiğim sporlardan biri yürüyüş. İkincisi yoga, benim artık hayatım.

“Çok girişken bir çocuktum”

- Bu arada Tuna Kiremitçi’nin albümünde bir şarkı söylediniz. Öteden beri şarkı söyler miydiniz?

Aslında kendimi bildim bileli ben şarkı söylüyorum ama bu özel geceler çıktığından beri; TEMA Vakfı olsun,TEGV, Çağan Irmak’ın gecesi, kendimi sahnede şarkı söylerken buldum. Sonra Tuna’yla bu şarkı oldu. Butik işler yapıyorum, hem bir şeyler öğreniyorum hem de kendi zevkimi tatmin etmiş oluyorum, müzikalleri sevdiğim ve o hayallerle yaşadığım için, sahnede şarkı söylemek hoşuma gidiyor.

- Şarkı söyleyen, taklit yapan bir çocuk muydunuz?

Evet, çok da girişken bir çocuktum. Bir mekâna gittiğimiz zaman oradaki herkesle tanışan, konuşan. İnsan zaman geçtikçe öğrendikleriyle daha çekingen, daha duvarlı olmaya başlıyor ya. Çocukkenki o masumca rahatlığımız kalmıyor. Şimdi bana çocukken yaptıklarını yap deseler yapamam.

- Çok da duvarlı görünmüyorsunuz, halbuki öyle duymuştum hakkınızda.

Sonuçta bugün burada duvar koymamı gerektiren bir durum yok. Bir de zamanla belki daha yumuşuyorsun, törpüleniyorsun, bundan beş altı sene önce daha korumacıydım.