Pazar "Dört felsefe dersi verin; Türkiye 15-20 yıl sonra farklı olur"

"Dört felsefe dersi verin; Türkiye 15-20 yıl sonra farklı olur"

29.12.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

1970'lerden beri "felsefenin ne işe yaradığını göstermeye" çalışan Prof. Dr. İoanna Kuçuradi: "Eğitim işlerinde ve insan haklarına dayalı hukuk ve politika oluşturmada felsefi bilgi çok önemli. Dört yıl boyunca her biri üçer saatlik dört felsefe dersi koyalım okullara; iddia ediyorum, Türkiye 15-20 yıl sonra farklı bir ülke olur. Bunun programı ana hatlarıyla hazır"

Dört felsefe dersi verin; Türkiye 15-20 yıl sonra farklı olur

Adının önündeki sıfatların tamamını yazmak mümkün değil, üye olduğu ulusal ve uluslararası kuruluşları, aldığı ödülleri de... 1970'li yıllardan bu yana "felsefenin ne işe yaradığını göstermeye", felsefi bilgiye dayanarak, "çağın olayları"nı anlamaya, anlatmaya çalışıyor. İlki 1900'de Paris'te yapılan ve beş yılda bir düzenlenen Dünya Felsefe Kongresi'nin 21'inci yüzyıldaki ilk kongresinin İstanbul'da gerçekleşmesine öncülük eden de o.Hocaların hocası Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile, 2007'nin son büyük etkinliklerinden biri olan Dünya Felsefe Günü'nün ardından görüştük. İri yeşil gözlü, bembeyaz saçlı, 71 yaşında, yerinde duramayan, güzel gülen, kendisi de güzel bir kadın. Türkiye'nin olduğu kadar dünyanın da en önemli felsefe profesörlerinden biri o: Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü'nün kurucusu, Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı Prof. Dr. İoanna Kuçuradi. Benzer deyimler olup olmadığını bilmiyorum ama aynı düşünce, yani felsefenin boş bir laf kalabalığı olduğu düşüncesi, birçok yerde var. Sorun, genellikle anlaşılmaz olmasında.. Gündelik hayatta "felsefe yapmak", anlaşılmaz sözler söylemek ya da safsata anlamında kullanılıyor. Başka dillerde de böyle deyimler var mı? Bunun nedeni biraz da anlaşılmaz bir dille konuşan / yazan felsefeciler. Bir şeyi anlaşılmaz bir dille söylediklerinde felsefe yaptıklarını sanıyorlar. Oysa çok daha yalın bir dille de söyleyebilirsiniz. Ama işte filozofların da takıntıları olabiliyor. Peki bunun nedeni ne? Konunun kendisi gerektirmediği zaman da çok karmaşık konuşmak gibi. Ne gibi? "Öğrencilere soruyorum: Neden sık sık sevgili değiştirirsiniz?" Ben zor da konuşabilirim, herkesin anlayacağı şekilde de... Mesela "Etik" kitabımın çok zor olduğunu söylüyorlar ama ben aynı konuyu ders verirken çok yalın bir dille anlatabiliyorum. Başka filozofları anlatırken de bunu yapıyorum. Örneğin, Kant'ın "kesin buyruğu"nu anlattığımda, "Bu muydu hocam?" diyorlar. Evet buydu. Önemli şeyler çok defa yalındır ama onları görebilmek ve ilk defa bilgisini ortaya koymak önemli. Siz öyle değilsiniz ama. Tanımlamak değil de, felsefenin neyle uğraştığını söyleyerek "Felsefe böyle bir şeydir" diyebiliriz. Bir bilme etkinliğidir her şeyden önce. Bu bilme etkinliğinin kendine özgü soruları, nesneleştirmeleri, bilme konusu yaptığı şeyler vardır. Bilme konusu yaptıklarının başında, şeylerin ne'liği gelir. "Bu nedir?" sorusunu sorar. Bu tür sorular da belirli bir problemle karşılaştıktan sonra ortaya çıkar. Felsefeyi nasıl tanımlarsınız? İstemeyen ilgilenmesin. Kimseyi mecbur etmeye gerek yok. Ama o ihtiyacı duyanlar o kadar çoktur ki. Biliyor musunuz ne zaman felsefe en çok etkili olur? Bir insanın bir sıkıntısı olduğu zaman, onu düşündürmek çok işe yarar. "Din bütün sorularıma cevap veriyor, felsefeyle niye ilgileneyim?" diyenlere ne söylersiniz? Her çeşitten. Sınıfta bazen soruyorum öğrencilerime: "Sizler niye sık sık kız arkadaşınızı, erkek arkadaşınızı değiştiriyorsunuz?" Şaşkınlık oluyor, bir şeyler söylüyorlar. Sonunda onlara, düşünme malzemesi olsun diye, şunu söylüyorum: "Siz o kişiyi, o kişi olarak sevmiyorsunuz, onunla arkadaşlık ederken bir ihtiyacınızı karşılıyorsunuz. O kişiyi o kişi olarak severseniz, yani sahip olduğu etik özelliklerden dolayı severseniz, onu değiştirme ihtiyacı duymazsınız. Ama sizin bir ihtiyacınızı o anda karşılıyor diye beraberseniz, o ihtiyacı karşılamaz olunca başka biri onun yerini alır. Çünkü onu o kişidir diye sevmiyorsunuz, kendinizi seviyorsunuz." Mesele buna dikkat çekmek, bir şeyin farkına vardırmak: Egoistçe insan ilişkileri ile değerlerin yaşandığı bir ilişkinin farkını göstermek. Nasıl bir sıkıntı mesela? "Şoförseniz ve mesleğinizin onurunu taşıyorsanız, işinizi kar yağınca da yapmalısınız" Yaşamdan ortak örnekler bulmak zor. Oysa edebiyat eserlerinde, özellikle de roman ve piyeslerde yazarın çizdiği bir çerçeve var. Eseri doğru anlamak koşuluyla, ondan etik değer sorunlarıyla ilgili örnek verebiliyorsunuz. Edebiyatın içindeki felsefi malzemeyi de kullanıyor musunuz derslerinizde? Camus'nün "Veba"sından bir örnek veriyorum, "Etik" başlıklı kitabımda. "Bir insansal durumu değerlendirmek nasıl olur?" sorusu ekseninde ele alındığında "Veba" felsefi açıdan önemli bir kitap. Bu konuda göstermek istediklerim için tam bu örnektir. Camus'ye sanki ben ısmarlamışım gibi.Ayrıca etik değerler örneklerini buluyoruz bu kitapta. Örneğin, "Veba"nın bir yerinde, konuştuğu kişi Dr. Rieux'ya, "Dürüstlük nedir?" diye soruyor, Rieux'nun cevabı, "İşini yapmak" olur. Kişinin "işini" bilinçli bir şekilde yapması, özellikle de "zor" şartlarda yapması, kaçmaması çok önemli. Rieux veba sırasında doktorluk yapıyor. Her mesleğin onurunu taşımak, onu zor şartlarda da icra etmekle olur. Şoförseniz ve mesleğinizin onurunu taşımak istiyorsanız, karlı zamanlarda da şoförlük yapmanız gerekir. Bir örnek verseniz... "O çocuklar okula gitse, dağa çıkmazdı!" Anlamaya çalışıyorum. Türkiye'yi her alanda çelişkilerin yaşandığı bir ülke olarak görüyorum. Her alanda en olumlu ve en olumsuz örnekleri bulabilirsiniz. Ve bunlar sürekli karşı karşıya geliyor, bazen birisi ağır basıyor bazen diğeri. Çelişkiler ülkesiyiz. Felsefe tarihine ait bilgilere hep bugünü anlamak için başvurduğunuzu biliyoruz. Felsefe bilgilerinizle bugün Türkiye'de olan biteni anlayabiliyor musunuz? Hiçbir surette haklı görülecek bir yol değil. Eskiden dünyanın her yerinde, adaletin sağlanacağı konusunda umutlarını yitirenlerin başvurduğu bir yoldu. Şimdi grupların istediklerini, bu istedikleri ne olursa olsun yaptırmak için kullanılan bir metot oldu. Herhangi bir şeyi empoze etmek için terör kullanılıyor. Bu çıkmaz bir yol. Ama teröre karşı çıkarken de etik kaygıları göz ardı etmemek; neler yapıldı da işe yaramadı, önce onu düşünmek gerekir. Uluslararası bir sorundur artık terör; bir tek ülkenin sorunu değildir. Bugün uzun vadeli projeler yapmak gerekiyor ama insan haklarını unutmadan. Ve tabii ki eğitim konusu da önemli. Terörü felsefi açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Nedenlerine bakmak gerekir. Bu da bir söyleşide yapılabilecek bir şey değil. Nasıl ortaya çıktı Türkiye'de? Analizini yapmak gerekiyor önce. Ondan sonra "Bugünkü durumda ne yapılabilir?" sorusunu sormalı. En başta insanların dağa çıkmamasını sağlamak gerekir. Bu nasıl olur? Her şeyden önce bütün çocuklarımızın okula gitmesini sağlamakla. Ama aynı zamanda başka önlemler de almamız gerekir. Öğretmenleri hazırlamak gerekir. Okula gidenlerin bazılarını, Türkçe bilmiyor diye küçümsemeden, öğreterek, onların kendi insansal olanaklarını geliştirmelerine yardımcı olmak gerekir. PKK sorununa nasıl bakıyorsunuz? "En iyisi uyumaktır, uyurum" Bir sürü başka şey de yapıyorum ama felsefe hayatımın içinde. Dinlenmek için en iyisi uyumaktır. Uyurum. Sadece felsefe midir hayatınız? Siz nasıl rahatlatıyorsunuz kendinizi? Arada sırada. Bach severim. Müzik dinler misiniz? 30 yıldan beri gitmiyorum. En son Paris'te "Camille Claudel"i seyrettim. Sinemaya gider misiniz? 92'den beri bitiremediğim, yarım kalmış bir insan hakları kitabım var. Onu bitirmek isterim de, ne zaman sıra gelecek bilmiyorum. Diğer yazılarımı toplayıp bastırmak istiyorum. Bekleyebilecek her şeye zaman ayıramıyorum. Çok istediğim bir şey de, felsefi bir bakışla bakılan insan haklarının Birleşmiş Milletler'de ana ölçüt haline getirilmesi ve etkili olması. Bundan sonra yapmayı çok istediğiniz, tutkuyla baktığınız bir şey var mı? "Kendi adına düşünen insanlarımız çoğalır" Bildiğim kadarıyla pek başvurulmuyor. Özellikle eğitim işlerinde ve insan haklarına dayalı hukuk ve politika oluşturmada felsefi bilgi çok önemli. Ben şunu söylüyorum: Dört yıl boyunca her biri üçer saatlik dört felsefe dersi koyalım okullara; biri bağlantı kurma alıştırmaları, biri değer sorunları, biri etik sorunları, biri de insan haklarıyla ilgili. İddia ediyorum, 15-20 yıl sonra Türkiye farklı olur. Eğitim programlarında bu dört dersi bizim düşündüğümüz gibi programlayalım, öğretmenleri hazırlayalım. Ve bu dersler ciddi ciddi yapılsın, ilköğretimden başlayarak... Dünya Felsefe Günü'nün açılış konuşmasında dünyadaki sorunları çözmek için felsefeciler, siyasetçiler ve karar vericiler arasında diyaloğa ihtiyaç olduğunu söylediniz. Bugün Türkiye'nin yaşadığı sorunlarla ilgili olarak felsefecilerin görüşlerine başvuruluyor mu? Ana hatlarıyla hazır. Hazır mı bu program? Kendi kendine düşünmeye çalışan ama bilgi ve değer bilgisi temelinde düşünmeye çalışan, bunu başarabilen insanların arttığı bir Türkiye... Bu bilgi temeli üzerinde kendi adlarına düşünebilecek ve işini, bu arada kamu işlerini de böyle yapacak insanlarımız çoğalır. Peki 15-20 yıl sonra Türkiye nasıl olur? Ne vaat ediyorsunuz? "Yemek yapmayı bilmem. Akşamları, ekmek, yoğurt, domates yiyorum!" Yok, yemek yapmayı bilmiyorum. Efsanevi bir felsefeci olarak biliniyorsunuz. Bunun dışında İoanna Kuçuradi kimdir? Mesela, yemek yapar mısınız? Peynir, ekmek, yoğurt, domates yiyorum. Akşam eve geldiniz, karnınız da aç...