Pazar Dünyanın dört bir köşesindeki alternatif tatil cennetleri

Dünyanın dört bir köşesindeki alternatif tatil cennetleri

05.08.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Dünyanın dört bir köşesindeki alternatif tatil cennetleri

Gördüğümüz her yeni yer müzikleriyle, mutfağıyla ve tarihine tanıklık etmiş eserleriyle hatıralarımızda silinmeyecek geniş izler bırakır.Bu hafta Milliyet Blog yazarları Brezilya'nın zengin doğasından dünyanın en eski uygarlıklarından Çin'e, modanın kalbinin attığı Paris'ten Yunanistan'ın güneşle yıkanan adalarına seyahat önerilerini ve deneyimlerini sizinle paylaşıyor.Yepyeni kültürleri, oralardaki eşsiz lezzet duraklarını ve görmeniz gereken sanat eserlerini aklınızın bir köşesine not edin, hayatınızı yeni keşiflerle renklendirin! Tatillerimiz bize yaşamımızın karmaşından uzaklaşarak keyifli kaçamaklar yaratma fırsatı sunar. Günümüzde internet ve kitapçılarda bulabileceğimiz gezi rehberleri yeni yerler keşfetmek için beğenimize uygun birçok alternatifi bize tanıtıyor. Artık dünyanın dört bir yanına seyahat etmek hiç de zor değil. Tutkunu olduğumuz sporu yapabileceğimiz yerler, ruhumuzu temizleyebileceğimiz büyüleyici doğa harikaları ya da mistik kültürleri ile ünlenmiş ülkeler bizi bekliyor. Belçika'daki Japon bahçesi Belçika'nın Flamender bölgesinin doğusunda, Almanya sınırındaki Limburg vilayetinin başkenti Hasselt'ta güzel bir Japon bahçesi var. Bu bahçe 25 dönümlük alanıyla Avrupa'nın en büyük Japon bahçesi durumunda. Bahçe Hasselt'ın Japon kardeşi Itami'nin yardımıyla 17'nci yüzyıl Japon çay bahçelerinden esinlenerek inşa edilmiş.Parkta sizi ilk olarak Japonların simgesi haline gelmiş kiraz ağaçları karşılıyor. Parkın ortasında mini çağlayana takılıyorsunuz. Bu çağlayan Kyoto'daki Tenryuji Tapınağı'nın 14'üncü yüzyılda inşa edilen bahçesindeki çağlayanın modeli. Burada Japon minyatür ağaç sanatı örnekleri ortama renk katıyor.Bahçede ilerlerken bitkiler küçülmeye, renkler pembeye ve beyaza dönüşmeye, kısacası Japonlaşmaya başlıyor. Ortadaki gölün üstünde yer alan ahşap iskeleden su zambaklarını izleyebilirsiniz. Bu Yatsuhashi'dir. Yani "zambak havuzu". Deniz kıyısı olarak anılan göl kenarına ilerlediğinizde bir altın balık hemen size yönelip "konnichiwa" diyor. Yem atarsınız diye zıplayıp duruyorlar. Japon bahçelerinde Japon evi olmazsa olmazdır. Oradaki küçük çay evini de görünce bir an Belçika'da olduğumu unutuverdim.Minyatür ağaçlardan bahçeler içinde yumuşak, egzotik görünümlü sade, sessiz, pembe, turuncu, yeşil düşlerden inşa edilmiş bir ev. Bizde olduğu gibi ayakkabılarınızı çıkarıp bir çay içiyorsunuz ve dinleniyorsunuz. Aslında kültürel bir alışveriş yaşıyorsunuz. Temmuz sıcağında Mısır gezisi Kime temmuz başında Mısır'a gideceğimizi söylediysek, sanki çıldırmışız gibi baktı yüzümüze. İstanbul zaten yeterince sıcaktı ve biz yetmezmiş gibi çöle gitmeye karar vermiştik. Ama Mısır'da rüya gibi bir tatil yaptık. İlk gün Giza'daki üç büyük piramide doğru yola çıktık. En büyük piramit olan Keops'un nasıl inşa edildiğine dair hâlâ kesin bir cevap bulunamamış. Herodot'a göre 30 yılda tamamlanmış ve inşaatında 100 bin esir çalışmış. Diğer teoriye göre köylüler tarafından inşa edilmiş. İşçilerin ücreti yemek vererek yani gıda yardımıyla ödenmiş. Piramitte her biri yaklaşık 2,5 ton olan 2 milyon 300 bin taş blok kullanılmış. Toplam ağırlık yaklaşık olarak 6 milyon ton.Ertesi gün Sharm El-Sheikh'e gittik. Kızıldeniz kıyısındaki Sharm, inanılmaz güzel denizi, mercanları, balıkları, çöl safarileri ve Bedevi çadırları ile çölün yanında bir vaha gibi. Tatilinizi hem tarih hem de güneşle birleştirmek isterseniz, Mısır listenizde üst sıralarda olsun. Benden söylemesi. Como Gölü'nde katamaran tatili Hafta sonu Kuzey İtalya'ya, Como Gölü'nde yelken sporları yapmak için gittik. Su sporları merkezi Domaso'ya ulaştık. Otelimiz tam gölün kenarında. George Clooney'nin evi de gölün kıyısında bir yerdeymiş. Katamaranları almak için su sporları merkezine gidiyoruz. Hepimiz özel elbiselerimizi, trapeze asılabilmek için gerekli olan kancaların bulunduğu yeleğimizi ve hepsinin üzerine de can yeleklerimizi giyiyoruz. Hava sıcaklığı 28 derece ve bu elbiselerle kendimizi tandır fırınında gibi hissediyoruz. Ama bunların hepsi gerekli çünkü Como Gölü'nün sularının sıcaklığı 19 derece civarında ve göle çıkar çıkmaz gelen ilk dalga başınızın üzerinden geçiyor. Islaklık ve rüzgar bir araya gelince bu malzemeler olmadan suda beş dakika kalmanız mümkün olmuyor. Akşama kadar müthiş turlar atıyoruz. Akşam yemeği için eski bir taş binada yer alan restoranda yemek yiyoruz. Püfür püfür esen salondan hem kasabayı hem de Como Gölü'nün üzerinden batan güneşi seyrediyoruz. Hindistan'ın tapınaklar kenti Pushkar Bahsedeceğim Pushkar, Hindistan seyahati sırasında adet yerini bulsun diye iki günlüğüne uğramayı planlayıp iki hafta kaldığım bir yer. Dünyadaki tek Brahman tapınağı burada yer alıyor. Pushkar tapınaklar kenti olarak bilinir.Kaldığım pansiyondan yürüyerek kent merkezine iniliyor. Boyunlarında çiçeklerden yapılmış kolyelerle ineklerin yayıldığı alana girdiğiniz anda merkezdesiniz demek. Tek cadde var, baştan aşağı dükkan ve kafelerle dolu. Her sabah ve akşam güne merhaba ve hoşçakal seremonileri yapılıyor. Renk cümbüşü içindeki saddhular, gezginler ve kimi yerliler göl etrafında yöreye has enstrümanları ile gerçekleştiriyorlar seremonileri. Yerlilerden birisi akşam 9'dan sonra tanrıların tapınaklarına uyumaya çekildiklerini ve bu seremonilerin bunun için yapıldığını söyledi. Sabah da uyanmaları için tekrarlanıyormuş. Tunus'un bilinmeyen hazinesi Tunus'a gidip de Jerba'ya uğramamak olmaz. Adaya feribota binerek geçiyorsunuz. Ada sakin olduğu gibi bir o kadar turist çekiyor. Gece hayatı otellerde çok renkli. Yılan oynatıcıları, dansçılar, popüler müzik, DJ'ler, dansözler... Her şey var kısacası eğlenmeye dair.Jerba adasında Explorer Park mutlaka görülmeli. Akdeniz'in bu en büyük timsah çiftliğinde timsahların yaşamıyla ilgili çeşitli bilgiler edineceksiniz. Rotamız buradan Pink Flamingo adası. Adaya geçmek için normal bir gemi beklerken karşımıza korsan gemileri çıkıyor. Korsanlar gibi giyinen dansçılar, tayfalar eşliğinde korsan gemisine binip çıkıyoruz yola. Yolculuğunuz boyunca korsanların gemideki akrobatik şovlarını izliyor, Arap müziği eşliğinde güle oynaya vakit geçiriyorsunuz. Ve adaya varıyoruz. Adadan eğlence ve müzik sesleri geliyor. Turlarla gelen turist kafileleri adadaki renkli animasyonlarla çılgınlar gibi eğleniyor. Adada hiçbir işletme, bina yok. Sadece kum ve sıra sıra ahşap masalar ve tezgahlar. Masalara oturup siparişinizi veriyorsunuz ve enfes bir balık tabağı geliyor önünüze. Gün içindeyse ister sahil kenarında develere binin ister denizin tadını çıkarın.