Pazar “En iyi erkek susan erkektir. Susacak, dinleyecek”

“En iyi erkek susan erkektir. Susacak, dinleyecek”

22.02.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Türkiye’deki kadın hareketinin önde gelen isimlerinden Ayşe Düzkan, “Özgecan olayında bile her yerde erkekler konuşuyor. Her erkek kendini aklamanın, savunmanın peşinde” diyor: “Erkeklere yapılan öneriler var, onları dinlesinler kendileri konuşmak yerine. En iyi erkek susan erkektir. En iyi erkek dinleyen erkektir. Susacak, dinleyecek. Ortada bir durum var”

“En iyi erkek susan erkektir. Susacak, dinleyecek”

Tam da Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın “Bu feministler filan var ya” diye kadınlara çıkıştığının haberlerinin yayımlandığı gün Türkiye’de feminizm denince akla gelen ilk isimlerinden Ayşe Düzkan’la buluşmuştum. Amacımız 1987’de, darbeden sonraki ilk kadına karşı şiddet yürüyüşünün sözcülüğünü yapan, uzun yıllar kadın hakları konusundaki gazeteciliğiyle tanınan, şu anda Güldünya Yayınları’nda çalışan Düzkan’la Özgecan Aslan olayından yola çıkarak kadınların sokağa dökülmesini, erkek egemenliğini, böyle olayların azalması için neler yapılabileceğini konuşmaktı.

Haberin Devamı

Henüz haberleri tam okumamış, Cumhurbaşkanı’nın “Bu feministler filan var ya, bunlar da çıkıyor, ne demek, kadın emanetmiş diyor. Ya senin bizim medeniyetimizle, inancımızla, dinimizle ilgin yok ki” dediğini bilmiyorduk. Hoş velev ki bizim bu medeniyetle, inançla, dinle ilgimiz yoktu, yine de kadın olarak emanet edilmek isteyip istemediğimize karar veremeyecek miydik?
Politikacılar her gün öfke kusarken bir kadın daha öldürüldüğünde çıkıp öfkeyle konuşamayacak mıydık? Aslında Düzkan bilmeden, ben de sormadan en güzel cevabı vermiş oldu: “Erkekler susacaksınız. Kadınlar konuşacak, siz dinleyeceksiniz.”

Dileğimiz Düzkan’ın da, tüm kadınların da bir gece vakti, ağaçlıklı bir yolda, dalgın dalgın yürüyebilecekleri bir dünyada yaşayabilmek...

Haberin Devamı

Özgecan olayında niye bu kadar büyük bir patlama oldu sizce?

Şimdi bu olayın hiçbir demogojiye gelir yanı yok. Okuldan eve dönüyor, genç bir kız... Bir kere yuh dedirten bir vahşet. Ayrıca kendini korumak için her şeyi yapmış. Toplumsal olaylarda bardağı taşıran da değil deviren damlanın ne olacağı belli olmuyor. Daha korkunç olaylar olmadı mı daha önce, oldu. Ama Gezi’yi düşün... Nasıl bir ağaç yüzünden milyonlar sokağa döküldü.

Kimileri adamın evli, çocuklu olmasına çok şaşırdı. Oysaki özellikle şiddette kocalar, sevgililer, akrabalar, tanıdıklar daha çok.

Bu adam uç bir örnek. Annesi şikayetçi, karısı şikayetçi. Çevresindeki bütün kadınların yaka silktiği bir adam. Ama bir sürü hayatını doğru dürüst sürdüren, karısının “İnanamıyorum böyle bir şey yaptığına” dediği tecavüzcü, tacizci var. Evli, çocuklu meselesinde de şu var. Cinsel açlık diye bir şeyin olduğu ve bunun erkeklerin tecavüz etmesine neden olduğu yönünde bir inanç var. Bir, tecavüz cinsel faaliyet değil,
bir şiddet eylemi. Ve eğer cinsel açlık bir insanı saldırgan yapsaydı, kadınların çok önemli bir kısmının sağa sola saldırıyor olması gerekirdi. Neden kadınlar yapmıyor? Erkeklerde bunun olmasının nedeni, buna imkan veren bir egemenlik ilişkisidir. Fiziksel güçle falan da bir alakası yok. Fiziksel güç de oluşturulan bir şey.

Haberin Devamı

Nasıl? Adamlar güçlü işte...

Yıllar önce okuduğum bir kitapta savunma sanatları dersine giriyorlar. Hoca diyor ki “Gelin, göğsüme vurun”. Erkekler vurabiliyor, kadınların hiçbiri vuramıyor. Kadınlar vurmayı öğrenerek büyümüyorlar. Büyürken güçlü olayım, dünyaları devireyim gibi beklentilerimiz yok.

Her şey daha iyiye gidecek derken, aksine son dönemde şiddet her yerde.

Amerika’da da Norveç’te de cinsel suçlar çok fazlaydı. Ama verilen mücadeleyle yüzde 50’den fazla düşürüldü cinsel suçlar. Pek çok yerde kadınların özgürleşmesi sürecinde çok büyük artış oldu cinsel suçlarda ama sonrasında azaldı.

“Kadınlar özgürleştikçe saldırganlık artıyor”

Bu dönem de bizim tepe noktamız mı?

Bizim tepe noktamızı bilmiyorum ama kadınların özgürleşme süreciyle saldırganlık arasında bağlantı olduğunu gösteren çok şey olduğunu biliyorum. LGBTİ görünürlüğüyle ilgili de bu yaşanıyor. Ortalarda görünmeyip “kendi dört duvarı arasında yaşadığı” zaman daha az saldırganlık oluyor. Başını kaldırmaya başladığı zaman öldürülüyor. Bu başka ülkelerde de böyle. Ancak bizde farklı
bir durum var. Bizde toplumsal olarak
bir özgürleşme dinamiği var.
Bu hem kadınların mücadelesiyle
hem de kapitalizmin gelişmesiyle ilgili. Hükümet politikaları ise tam aksi yönde. Bu ikisinin arasındaki gerilim kadınları sokağa döküyor. Kadınların güçlenmesine verilen tepkide devlet de söylemsel olarak erkeklerin arkasında duruyor. Cumhurbaşkanı “Kadınla erkek eşit olamaz” diyor. Adam da “devlet arkamda” gibi hissediyor. Yasa “Kadına bunu yapamazsın” dediğinde şaşırabiliyor. Söylemsel düzeyde bugün hükümet yasaların gerisinde.

Haberin Devamı

“Ha şu bardağı kullanıyor, ha kadının bedenini...”

Herkes zihniyet değişikliğinden bahsediyor...

Nasıl değişecek bu kadar kişinin zihniyeti?
Bu iş böyle olmaz.

Sizce nasıl olur?

Birincisi kadınların güçlenmesi lazım. Yasalar, yasal önlemler çok önemli bu konuda. İkincisi kadınların nesneleştirilmesinin bitmesi lazım. Erkekler tecavüz ettikleri, saldırdıkları kadının kendileri gibi duyguları, düşünceleri olan, acı çeken bir insan olduğunun farkında değiller.
Ha şu bardağı kullanıyor, ha kadının bedenini. Yalnız bardağın ruhu yok, canı yanmıyor ama kadının var. Bunu algılayamıyorlar, tüketilecek
bir nesne olarak görüyorlar. Bunu güçlendiren
her şey bu olayların yaşanmasına da hizmet ediyor. Bu konuda toplumsal önlemler alınacak ve medyaya da çok iş düşüyor.

Haberin Devamı

Başka?

Kadınlar kendilerini fiziksel olarak savunmayı öğrenecek.

Aa? İstemiyorum ben kimseye vurmak.

Ben kimsenin kimseye vurmasından bahsetmiyorum. Kendini korumaktan bahsediyorum. Kız çocuklarının savunmayı öğrenmesi pozitif ayrımcılıktır. Bir şekilde bu güç dengesi bozulmalı.

Aile içinde, tanıdıklar arasındaki şiddet, cinsel suçlar ne olacak?

Devletin elbette iş hayatında, eğitimde kadınlara öncelik tanıması, siyasette kota olması lazım kadınların ekonomik olarak güçlenmesi için... Bunun için devlet önlemler alabilir. Boşanan kadına kısa dönem de olsa maddi destek verebilir. Böyle önlemlerle toplumsal değişim olsun, toplumsal değişim olunca zihniyet de değişir.

“Bana ne senin utanmandan, bana bir faydası yok ki”

“Ben o adamlardan değilim.”
Bu da değil, o da değil. “Ben iyi erkeğim”... Peki karısını döven, komşu kızını taciz eden, işyerinde sürekli rahatsız eden, sokakta laf atan, barda oranı buranı ellemeye çalışan adamlar kim? Bu olayla çok alıngan oldular. “Ben o tür erkek değilim.” Zaten seni suçlayan yok ki. Sadece bunun bir erkek sorunu olduğunu söylüyoruz. Ayrıca sen “ananı ...” diye küfrediyor musun? Sen kızının kıyafetine karışıyor musun? Sen sana “kadın gibisin” denince bunu hakaret olarak alıyor musun? O zaman senin de zihniyetin sorunlu.

Erkeklerde elbette bu direnç olacaktır. Her egemende olduğu gibi. Bunu konuşmanın çok lüzumsuz bir şey olduğunu düşünüyorum. Erkeklerin
bir kere kadınları dinlemesi lazım.
Ne diyorlar? Ne hissediyorlar? Ortada somut bir şey var. Bazı işler var, bir
taraf yapıyor, öbür taraf yapmıyor.
Ya da bazı suçlar var, bir taraf işliyor, öbür taraf işlemiyor. Şimdi bunu neden kim iyi erkek, kim kötü erkek meselesine dönüştürüyoruz? Bazı öneriler var erkeklere yapılan, onları dinlesinler kendileri konuşmak yerine. En iyi erkek susan erkektir. En iyi erkek dinleyen erkektir. Susacak, dinleyecek. Ortada
bir durum var.

“Sen yapmıyorsun ama bu düzeni, avantajlarını devam ettiriyorsun”

Dinlese belki anlayacak kendisinin de yaptığı “egemenliğin”, “küçümsemenin”, “ayrımcılığın” bu tür olayları desteklediğini...

Bak, ben çok istememe rağmen geç bir vakitte, bir yaz gecesi, ağaçlıklı bir yolda, hiçbir şeyi takmadan dalgın dalgın yürümedim hayatımda. Onu yaptım, bunu yaptım ama böyle bir şeyi yapamadım. Benim yürüyemediğim o ağaçlıklı yolda yürüyen var ama. Benim giremediğim işlere giriyorlar, benim gidemediğim yerlere gidiyorlar. Bunca gazete var, bir tanesinin bile yayın yönetmeninin kadın olmaması tesadüf olabilir mi? Bütün yönetici adamların evlerinde en azından yardımcı kadını yöneten bir kadın var hayatlarını kolaylaştıran. Kadınlar bu tür mesleklerde çok yükseldikleri zaman romantik hayatları altüst oluyor. Şimdi diyorsun ki “Ben yapmıyorum”. Sen yapmıyorsun ama bu gibi olaylara sebep olan düzeni, bu düzenden gelen çıkarlarını kullanıyor, devam ettiriyorsun. Sen sürekli kendini savunmakla uğraşacağına bu konuyla uğraşsana. Senin o erkeklerden olmadığını anlatmanın bu yaşananların bir daha olmamasını sağlamaya ne faydası var. Erkek olarak kendinden utanıyormuş. Bana ne senin utanmandan. Bana bir faydası yok ki. Ama birisi şunu diyebilse; “Bu egemenlik durumu bizim yaradılışımızın bir sonucu değil, toplumsal bir şey”, o zaman başka. Şu anda devlet politikası bunun üzerine kurulu. “Erkeğin yaradılışında var bu, kadın kendini koruyacak”. Bunun muhafazakar kesimdeki karşılığı “erkeğin fıtratı ayrı, kadının fıtratı ayrı” ise laik camiada da “Erkeğin doğasında var çokeşlilik. Kadın öyle değil” oluyor.

Yaradılışsa, o zaman işin “fantastik film” kısmına girelim; daha kas gücü olması nedeniyle fiziksel bir iş olan ev işlerini erkekler yapmalı. Yaradılışsa cinsel ilişkideki avantajlarımız sayesinde çokeşli biz olmalıyız. Gece 10’dan sonra dışarı erkek salınmasa olay çıkmaz.

Evet, bütün bu dediklerin toplumsal düzenlemeler. Ama bu konuda itiraz eden erkek yok. Yani “çokeşlisin” denince, “Yok öyle bir şey. Bu bana yaradılışımla, erkek olduğum için
gelen bir şey değil, toplumsal bir değer” diyen yok.

“Susmak kibarlık değil, politik bir anlamı var"

Onun yerine “Evet öyle ama ben yapmıyorum, sadığım, iyiyim”...

Evet. Bu olayda da öyle. “Utanıyorum”, “Ben iyi erkeğim,
beni sevmeyi bırakmayın”... Bırak sen bunu şimdi. Konu bu değil. Bunları konuşmak yerine bir dinle. Bu kadar kadınların sözünün kesildiği bir toplumda susmak bir kibarlık meselesi değil. Toplumsal, politik bir anlamı var susup dinlemenin. Ama bunun yerine, görüyorsun hep başroldeler. Televizyonu bir açıyorsun, bu konuda bile konuşanların çoğu erkek.