Pazar Felaketten üç gün sonra rock konseri

Felaketten üç gün sonra rock konseri

20.03.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

Finans sektöründe çalışan, aynı zamanda film yapımcısı olan Engin Yenidünya 6,5 yıldır Tokyo’da yaşıyor. Yenidünya İstanbul’a geldi ve depremin ekranlara yansımayan perde arkasını ve Japonları “içeriden” bir bakışla anlattı

Felaketten üç gün sonra rock konseri

Engin Yenidünya Koç Lisesi’nden sonra Yale Üniversitesi’ndeki eğitimini bitirince finans sektöründe çalışmaya başladı. Londra’dan sonra Japonya’ya gitti. 6,5 yıldır Tokyo’da yaşıyor. Burada aynı zamanda yapımcılığa başladı. Yapımcısı olduğu “Gişe Memuru” isimli film iki Altın Portakal aldı. Şu anda çekilmekte olan Amir Naderi’nin “Cut” isimli filminin de yapımcılarından.
Kendi deyimiyle Tokyo’da yaşayan bütün Türkleri tanıyor.
Geçen hafta Japonya’yı sarsan etkileri dünya çapında yayılan 9 şiddetindeki deprem meydana geldiğinde Tokyo’daki ofisinde sıradan bir gün geçiriyordu.
“Ofisimiz Tokyo’da, merkezde Nihombaşi bölgesinde. 21 katlı bir bina, biz 17’nci katındayız” diye anlatmaya başlıyor.
Büyük depremden birkaç gün önce meydana gelen 7,2 şiddetindeki depremde
yine ofistelermiş. “7,2 bizim için bilgisayar ekranından başını kaldırıp karşı masadaki adamla göz göze gelmektir” diyor,
“Sonra herkes işine devam eder.”
Ancak o 11 Mart Cuma öğleden sonra farklı. “Bu deprem geldiğinde herkes bunun farklı olduğunu anladı. Her üç ya da altı ayda bir bir sallanırsın. Bu normal. Ama bu sefer...”
Engin Yenidünya Tokyo’dan, daha güvenli olan Osaka’ya oradan da İstanbul’a geldi ama çok kalmayı düşünmüyor.

* Deprem anında ne hissettin?
“Bu farklı bir şey” dedim. İstanbul depremini de yaşadım. Japonya’da başka depremlere de tanık oldum. Bu başka bir şeydi. Çok ürkütücüydü.

* Neler oldu?
Ofiste hemen kasklar çıktı. Acil durum kitleri alındı. Bunların içinde metal şişelerde su, paketlenmiş deprem yiyecekleri ve tuvalet ihtiyacını gidermen için plastikten bir özel torba vardır. Ve tıbbi kit. Yani bir yerde sıkışıp kalırsan birkaç gün idare edersin, yaralarını sararsın. Ben ilk defa bir depremde bakındım, bu kiti ve kaskı gerçekten aradım.

* Panik yaşandı mı?
Hayır. Herkes birbirine bakıyor ilk kim masanın altına girecek, panikleyecek, kask alacak. Kimse kıpırdamadı. Bir an donduk kaldık.

“Enerji tasarrufu yapılıyor, araba başına 10 litre benzine izin var”
* Japonlar gerçekten bu kadar soğukkanlı ve metin mi? Buradan bakınca öyle bir tablo var.
Doğru. Japonlar en zor şartlarda bile birbirlerine saygıyı koruyorlar. Başkasının hakkını yemek yok, panik yok, olay yok. Sosyal düzen dimdik ayakta duruyor. Böyle bir felaketin ardından sadece Japonlar kalkar zaten. İnsanların birbirine ve düzene olan saygısı sayesinde olur ancak bu da.

* Hayat normal seyrinde devam ediyor diyebilir miyiz?
Kanalların bir kısmı klasik yayınlarına, magazin programlarına, şovlara falan geri dönmüş durumdalar. Ancak Tokyo’da iki gündür benzin ciddi bir sorun olmaya başlamıştı. Sanırım bu pek yansımadı. Benzincilerin büyük kısmı kapalı. Benzinin bittiğini sanmıyorum ama genel olarak bir enerji tasarrufu uygulaması yapılıyor. Kısıtlamaya gidiliyor. 10 litre hakkın var. Taksiler de geri dönemeyiz diye uzak mesafelere gitmiyor.

* Ne gibi tedbirler alınıyor?
Mesela perşembe günü bir e-mail geldi şirkete. Sanayi Bakanlığı’nın büyük binalara gönderdiği talep doğrultusunda asansörlerin yarısı kullanım dışı bırakıldı. Aynı şekilde enerji ihtiyacının arttığı belirtiliyor. Trenler de azaltıldı. Osaka’da ise hayat çok normal. Ancak bu kadar normal olabilir.

“İnsanlar Hermes ve Chanel’den alışveriş yapıyorlar”
* Ne demek istiyorsun tam olarak?
İnsanlar Hermes’ten Chanel’den alışveriş yapıyorlar. Alışveriş merkezlerinde bütün ışıklar açık, kumarhaneler ışıl ışıl. Depremden üç gece sonra Slash (Guns’N Roses grubunun eski gitaristi) konseri vardı mesela Osaka’da.

* İptal etmemişler mi deprem yüzünden?
Tokyo konseri iptal ama Osaka yapıldı. Hatta “İptal edelim mi?” diye aramışlar, Japonlar “Hayır, kontrat yaptık, halk bekliyor” demiş. Başka bir organizatör arkadaşımla konuştum, yine aynı türden hikayeler anlattı. Osaka’da hayat hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor.

* Sen Osaka’ya nasıl geçtin?
Tokyo’dan trenle 2,5 saat sürüyor. Benim yaptığımı şunun gibi düşün; Gölcük’te deprem oluyor, İstanbul etkileniyor. Sen güvenlik için İstanbul’dan Ankara’ya gidiyorsun ve orada Slash konseri var, herkes eğleniyor. Bizde hayatta olmayacak bir şey yani. Resmen yıkarlar o salonu. O konseri yapan da iptal eder zaten, yapmaz. Benim yanıtlayamadığım sorulardan biri bu. Hem düzene büyük bir saygı ve bağlılık var, hem de böyle bir tablo. İkisi bir arada anlaşılması zor bir durum. Osaka-Tokyo farkı o kadar büyük ki. Eminim İstanbul’da deprem ve nükleer konusu Osaka’dan daha fazla konuşuluyor.

* Orası daha mı güvenli?
Osaka trenle 2,5 saat batıda Tokyo’ya göre. Radyasyona uzak bir bölge şu anda. 600 kilometre çapında bir çember çizersen Osaka onun dışında kalıyor. Tokyo 220 kilometrede. Aslında Fukuşima’ya uzak olduğu için güvenli kabul edilen şehirler de çok güvenli değil. Çünkü 55 santral var ve biri mutlaka yakınlarda. Tokyo’nın çevresinde 120 km çaplı bir daire çizdiğinizde içinde üç nükleer santral yer alıyor. Depremler gelmeye devam eder de o santrallerde aynı sorun çıkarsa ne olacak? Bunu yanıtını vermek zor.

“Marketlere 50’şer kişilik gruplar alınıyor, kimse ihtiyacından fazlasını istemiyor”
* Yiyecek içecek kuyrukları görüyoruz televizyonlarda. Bu konuda sıkıntı var mı?
Pek çok şey var ama su ve pirinç yok... Pirinç çok önemli. Bir Japon iki gün pirinç yemezse radyasyon yemişten beter olur. Bir de tuvalet kağıdı yok.

* Yiyecek kuyrukları hiç bozulmuyor, nasıl oluyor bu? Bizde olsa insanlar birbirini ezer.
İçeri aynı anda belli sayıda insan alıyorlar. 20 veya 50 kişi. Onlar çıkınca diğerleri giriyor.

* Kota var mı?
Yok. Ve kimse başkası adına almıyor.

* Bizde olsa içeri giren ne varsa alır çıkar, yedek yapar.
Japonlar bunu yapmıyor. Aksine depolamak yerine hayatın normale dönmesini istiyorlar. İnsanlar birbirlerini restoranlara gitmeye teşvik ediyor. Yoksa ekonomi çöker. New York’ta 20 bin, Tokyo’da 100 bin restoran var. Paris, Londra ve New York’un toplamı kadar. En fazla Michelin yıldızlı restoran burada. Hepsi batma tehlikesiyle karşı karşıya şu anda. “İrili ufaklı fark etmez. Gidin oralarda yemek yiyin” deniyor.

* Mal tedarikinde sıkıntı yok mu?
En son Osaka’dayken bu sorun olmaya başladı. Mesela portakal ve greyfurt suyu gelmemiş. İşte diyorum ya iki farklı dünya diye. Osaka depremi böyle hissediyor. Ama yarın da pirinç gelmeyecek, öbür gün balık. Osakalılar da etkilenecek bu işten elbette...

“Bırakıp gitmek bir Japon için şerefsizliktir”
* İnsanlar senin gibi Tokyo’dan Osaka’ya mı kaçıyor?
Böyle bir hareket var. Osaka’da oteller dolmuş durumda. Kuzeydeki felaket merkezini boşaltanlar Tokyo’ya geliyor. Tokyo’da güvende olmadığını düşünenler de da Osaka’ya. Herkes kendini güvenli bir yere atmaya çalışıyor. Ama Tokyo’dan dışarı insan hareketi o kadar fazla değil.

* Neden?
Japonlar ve yabancılar bu konuda farklı hareket ediyor. Herkes bu kararı kendi vermek durumunda. Çoluğu çocuğu olan var, Japon eşi olan var, herkes kendi şartlarına göre gitme kalma kararı veriyor. Ayrılanlar daha ziyade yabancılar. Zaten gidenlerle kalanlar arasında bir gerilim ya da ufaktan bir tartışma da yaşanıyor. Kalanlar gidenlere “Bırakıp gittiniz, gemiyi terk ettiniz” muhabbeti yapıyor.

* Japonlar ne yapıyor peki?
Giden Japonlar seslerini çok çıkarmazlar. Bırakıp gitmek aslında bir Japonun kitabında büyük şerefsizlik. Bizim ofiste mesela herkes işinin başında. Sabah dokuz akşam altı. İnsanlar gelişmeleri takip ediyor. Bilinçliler. Onların kalma kararı bir tür şeref meselesi. Kalıp düzeni devam ettirmek istiyor. Zaten benim gördüğüm kadarıyla Tokyo’da büyük bir radyasyon tehlikesi yok. Tanıdığım pek çok aklı başında insan kaldı. Ama pek çok başka aklı başında insan da Osaka’ya ya da daha uzaktaki şehirlere gitti. Bu durumun düzelmesini beklemeye başladılar. New York’a, Güney Kore’ye gidenler de var.

* Sen neden döndün?
Benim dönme kararımın nedeni huzur. “Önce kendimizi bir sağlama alalım, sağlıklı düşünelim” gibi. Bir de tabii sallanmak. Haftada 500 kez sallandığını düşünebiliyor musun? Bana yetti.

“Aşk otellerinde promosyon hâlâ devam ediyor!”
Osaka’da White Day denen 14 Mart günü depremden üç gün sonra hâlâ kutlanıyor, promosyonları yapılıyor. Japonya’da 14 Şubat Sevgililer Günü’nde kızlar erkeklere çikolata alır. Yani bu bir anlamda çıkmak istedikleri erkekleri işaret etmek demek. Uzaktan tanıdığın biri de olabilir. Patronun da olabilir. Birden fazla erkeğe de alabilirsin. Öte yandan White Day denen 14 Mart’ta yani bir ay sonra da erkekler bu çikolataya yanıt olarak kızları yemeğe çıkarır. Bu formalite, şakayla karışık bir şey ama yapılır yani... Ve Japonya’da aşk otelleri de dolu. Aşk oteli çiftlerin gittiği ve kaldığı otellerdir. Fuhuşla ilgisi yok. Akşam yemeğe çıkarsın, bara gidersin, ardından da aşk oteline gidersin. Çok normal karşılanan bir şey. Sonra herkes trenine binip evine gidiyor. Normal bir “date” bu Japonya’da. Aşk otelleri White Day promosyonu yapıyor.

“Nükleer lobisi ile ilgili komplo teorisi var”
* Japonya’da nükleer karşıtı bir sivil toplum hareketi var mı? Ya da bu olaydan sonra itirazlar ve karşı görüşler oluştu mu?
Ben böyle bir şey şu ana kadar duymadım. Ancak bundan sonra belki tartışılmaya başlanacak. Şu anda tartışmamalarının nedeni daha acının çok yeni olması. Yerel belediyelerin yöneticileri televizyonda “Direktif gelmiyor, ne yapacağımızı bilemiyoruz” demeye başladı. Santraldeki ihmaller üzerinde de araştırmalar yapılıyor ve sorumlu aranıyor. Bir de komplo teorisi atıldı ortaya.

* Ne gibi?
İlk başta depremin şiddeti 8,4 olarak açıklandı. Daha sonra 8,5 ve 9,0 olarak düzeltildi. Nükleer santrallerin 8,5 şiddetine dayanması gerekiyor. Ve bu santral dayanamadığı için deprem olduğundan daha şiddetli gösterildi deniyor. Bunu nükleer lobisinin yaptığı söyleniyor.

“Fuji de patlamasın’ şakaları yapılıyor”
* Japonlar neler konuşuyor aralarında?
Valla önce deprem, sonra tsunami, ardından kar bastırdı. Nükleer sızıntı oldu. Şimdi Japonya’da insanlar bir Fuji’nin patlaması kaldı diye kara mizah yapıyorlar. “Fuji uyusun” Twitter’da popüler başlıklar arasına girdi. Bir de hükümet sözcüsü Edano. 105 saat uyumadı depremden sonra. Önceden hiç kimse tanımıyordu, şimdi herkesten çok televizyona çıkan insan oldu. Edano’ya da “Uyu” diyorlar. Fuji uyanma, Edano uyu.

“Tek yön bilet 7000 avro”
* Buradan göründüğü gibi değil yani pek. Hayat normal gibi anlattığın kadarıyla.
Benim gördüğüm ve duyduğum kadarıyla Tokyo’da bir radyasyon tehlikesi yok. Ama bir gün burayı terk etmek gerekirse o zaman işler karışabilir. 32.5 milyon insan... Ne tren yeter ne uçak. Dün Narita Frakfurt uçağına Lufthansa 7000 avro istemiş ekonomiye. Bu tip fiyatları Türk Hava Yolları’nda da gördüm. Ben THY ile geldim. Uçakta sadece beş-altı Türk vardı. Hepsi Japon ve Almandı. Bu Japonların hepsi aylar öncesinden rezervasyonlarını yaptırmış turistlerdi. Yani depreme rağmen programlarını bozmuyorlar.

“Sokakta kaskla dolaşan insanlar var, biz bunu asla yapmayız”
* “Japonlar depremle yaşamayı biliyor” denir ya. Nasıl oluyor bu?
İnsanlar depremin ertesi günü sokakta kasklarıyla sakin sakin dolaşıyorlardı. Sen şimdi bunu Türkiye’de düşünebiliyor musun? Bir kere kask kimde var? Sen hayatında deprem kaskı gördün mü?

*Hayır.
Depreme hazırız demek o kadar kolay değil. Türkiye ile Japonya bu konuda kıyaslanamaz bile. Arada çok fark var. Japonya’da depremde ölen insan sayısı ya üç ya dört. Tsunami ve radyasyon öldürdü insanları.

* Herkes ne yapacağını biliyor öyle mi?
Evet. Evde, şirkette, yolda, arabada ne yapacağını biliyor. Deprem sırasında çekilen görüntülere bakıyorsunuz. Toplantıda olan var, yolda yürüyen var, herkes ne yapacağını biliyor. Masanın altına giriyor, panik yapmıyor. Kadınlar, çocuklar hepsi kuralları uyguluyor. Ben şimdiki evime taşındığımda bir süre sonra iki polis sabahın köründe kapımı çalınca korkmuştum. Gelenler deprem polisleriydi. “Yeni taşındığınız evden deprem esnasında nasıl çıkacağınızı, neler yapacağınızı anlatmaya geldik” diyorlardı.


“Büyük şirketler yöneticilerini Osaka otellerine yerleştirdi”
* İş hayatı ve ekonomi nasıl etkileniyor. Sen bankacısın aynı zamanda...
Şirketler bu tip durumlarda kriz yönetimlerini devreye sokar. Pek çok firma Osaka’da otellerde yöneticileri için odalar kapattı. Buradan yönetime geçtiler. Devlet finans sisteminin çökmemesi için bankalara ve finans kurumlarına işe gitmelerini öneriyor. Bu hayatın normal şartlarda devam etmesini sağlıyor. Bu sayede kriz çıkmıyor. Bu yapılmasa ekonomi çöker.

“O sarsıntıyı yaşasan sen de atlamayı düşünürsün”
Balkondan atlayan Türkü (İbrahim Selimhan Kılıç) tanımıyorum. “Türkler atlar” falan diye bir şey yok. O arkadaşın atlayacağı varmış bence. Ama o anda o sarsıntıyı yaşasan gerçekten düşünürsün atlamayı. Hiç şaşırmamak lazım, herkesin tepkisi farklı.