Pazar Fikri Sağlar: "Bana baba demesi için hiç zorlamadım. Önce amca dedi, sonra baba"

Fikri Sağlar: "Bana baba demesi için hiç zorlamadım. Önce amca dedi, sonra baba"

19.06.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Fikri Sağlar'la dizi oyuncusu Gerçek Büyükağaoğlu'nun hikayesini ancak mahkeme evlatlık davasını reddedince öğrendik. Sağlar yeni yasa uyarınca, 6 yaşından beri baktığı kızını evlat edinmek için tekrar dava açacak. Sağlar "Bana baba demesi senelerdir beklediğim bir şeydi. Önce amca, sonra baba dedi. Kendiliğinden söyleyince çok mutlu oldum" diyor

Fikri Sağlar: Bana baba demesi için hiç zorlamadım. Önce amca dedi, sonra baba

ekorap@milliyet.com.tr Gerçek 6 yaşından beri babasıyla, yani Fikri Sağlar'la. Kendisini büyüten Sağlar'a "baba" demeyi tercih etmiş. Onlar kalben baba-kız olmakla yetinmeyip kanunen de olmak istediler. Ama Gerçek 18 yaşını geçmişti ve yasalar buna izin vermiyordu. Hikayenin bu boyutunu aslında biz de mahkeme kararıyla öğrendik. "Kurşun Yarası"nın Gülsüm'ünü, Fikri Sağlar'ın kızı Gerçek Sağlar olarak tanıyorduk. Zaten gerisi de bizi ilgilendirmiyordu... Sonra ne mi oldu? "Çocuğu büyüten baba, babadır" dediler ve Medeni Kanun'da Sağlar'ın evlat edinme mağduriyetini giderecek bir rötuş yapıldı. Onlar şimdi yeniden dava açmaya hazırlanıyorlar. Biz de baba-kızı Babalar Günü için bir araya getirdik. Ve muhteşem bir hikayeyle karşılaştık. Her şey yolunda gitseydi o bugün resmi olarak da "baba" diyebilecekti. Ama olmadı. Eski Devlet Bakanı Fikri Sağlar ve eşi Serap Sağlar'ın ilk evliliğinden olan kızı oyuncu Gerçek Büyükağaoğlu'ndan söz ediyorum. Fikri Sağlar: Yok. Hatta Gerçek, bazen oğlum Yankı'nın önüne geçiyor. Kız çocuk babanın kıymetlisidir ya. Biyolojik babalıkla, büyüten baba olmak arasında bir fark var mı? Fikri S.: Gerçek 6 yaşındaydı. Serap'la flört dönemimiz. Annesiyle evime geldiler. Çok güzel, cin gibi bir kız çocuğu. İlk kez geliyor tabii, biraz çekingendi. Gerçek Büyükağaoğlu: İlk karşılaşmayı değil ama sonraki tatillerimizi hatırlıyorum. Çok inatçı ve ters davrandığım zamanlar oluyordu. Son derece iyi niyetli yaklaşmasına rağmen ben terbiyesizlik derecesinde davranışlarda bulunuyordum. Şimdi çok üzülürüm o terbiyesizliklerime. Ters cevaplar verdiğim halde hiçbir zaman bana olumsuz yaklaşmadı. Annemi paylaşmak istemediğim için o şekilde davranıyordum galiba. Annem mahvolmuştu o dönemde. Bütün gün suratı asık, lanet bir çocuk olabiliyordum. Ama babam o kadar anlayışlıydı ki. Hiç yılmadan, hep pozitif yaklaştı ve beni bir şekilde keşfetti. İlk karşılaşmanızla ilgili ne hatırlıyorsunuz? Gerçek B.: Yok, benden hiç öyle bir şey istemediler. Zaten ben 2,5 yıl direndim! Önce "Fikri amca" dedim. Ardından "Fikri baba" oldu. Sonra ona "baba" demek istediğimi fark ettim. Çünkü öyle görmeye başlamıştım. Ama bir yandan da belki kızar diye düşünüyordum. Bir gün bir şey sormam gerek. Pıt pıt indim merdivenlerden. Salonda oturuyordu. "Ya baba, karnın aç mı?" dedim. O zaman bana döndü. Gözleri dolmuştu. Sarıldık birbirimize. O kadar da zor değilmiş diye düşündüm. Fikri S.: Senelerdir beklediğim bir şeydi. Başlarda çok inatçıydı ama sonradan iyi bir ilişki kurduk. Yine de baba demiyordu. Kendiliğinden söyleyince çok mutlu oldum. Daha sonra Serap'la bir oğlumuz daha oldu. Dördümüz bir yere gittiğimizde insanlar hep "Kız babaya, oğlan anneye çekmiş" dediler. Gerçek B.: Hatta babam o kadar çok çalışıyordu ki, kardeşim görünce "Kim bu amca?" diyordu. Biz kardeşimden daha yakındık babamla. Baba demeniz size dikte mi edildi, kendiliğinizden mi kabullendiniz? Fikri S.: Oğlum bana önce "Fikri abi", sonra "Fikri amca" dedi. Gerçek, baba demeseydi, herhalde Yankı da demeyecekti. Gerçek B.: Babamın kaderi bu galiba! Baba dediğimi duyan insanlar "Babanızla aranız mı kötüydü, nasıl yapabiliyorsunuz?" diyorlar. Maalesef biz Mehmet Büyükağaoğlu'yla hiç beraber yaşamadık. O hep uzaktaydı ve beş-altı ayda bir telefonla konuşuyorduk. Öbür tarafta Fikri Sağlar benim babam oldu. Amca mı? Gerçek B.: Hiçbir şey yapmadı. Fikri S.: Doğal davrandım. Üstüne gitmedim. İşten dönerken şeker, çikolata gibi hoşlandığı şeyler getirirdim. Gerçek B.: Açıkçası beni tavlamaya çalışsaydı çok ters tepki alırdı. O kadar doğaldı ki, kendiliğimden ısındım ona. Konuşmak istemiyorsam beni rahat bırakırdı. Eminim beni belli bir yola sokmuşlardır ama ben hep kendim karar veriyormuş gibi hissettim. Şimdi babama hayranım."Annem Serap'la evlenmeme karşı çıkınca yataklara düştüm" Tavlamak için ne tür numaralar yaptınız? Fikri S.: Tabii ki Serap'a duyduğum aşk çok etkili oldu. Aksini düşünmek mümkün mü? Sevdiğim kadının çocuğu benim de çocuğum oldu. Annem Serap'la evliliğimize uzun süre karşı çıktı. Serap sanatçı olduğu için böyle bir yaklaşımı vardı. Ben tabii siyasette iyi bir gelecek vaat ediyorum. Bekarım. Her gün bana başka bir temiz aile kızını gösteriyorlar. Ben de bu işten biraz hoşlanmıştım. O olmaz, bu olmaz derken, ablam bir gün "Ben fala baktırdım. Bu zaten sokaktan birisini görüp evlenecek" dedi. Ve sonunda da Serap'la gerçekten sokakta tanıştık. Serap benim bir arkadaşımın kardeşiydi. Annem sonradan Serap'ı çok sevdi. Tabii o dönem çok sıkıntılı günler geçirdik. Ben genel başkan yardımcısıyım o zamanlar ve üzüntüden yataklara düştüm. Serap hanıma bu kadar aşık olmasaydınız, Gerçek'i yine de kızınız olarak kabul edebilir miydiniz? Fikri S.: Aslında gizlemedik. Oğlum da fotoğraflarda yoktur. Çok fazla böyle şeyleri anlatmayı sevmediğimiz içindir. Yoksa özellikle gizlemedik. Gerçek: "Bugüne kadar babamla hiçbir zaman kavga etmedik" Eski röportajlarınızda Gerçek'in ne adı geçiyor ne de tek bir fotoğrafı var. Merak ettim. O zamanlar sansasyona neden olur diye gizlediniz mi? Gerçek B.: İkimiz de kadın ve sanatçı olduğumuz için annem de ben de çok duyarlı ve inatçıyız. Bugüne kadar babamla hiç kavga etmedik. Ama annemle çok tartışırız. Yine de annem benim hayatta hem en sevdiğim hem en çok kavga ettiğim insan. Şunu da söylemeliyim babam her zaman benim tarafımı tutar! Babacı mısınız, anneci mi? Fikri S.: Baba-kız ilişkisi öyledir ama. Oğlumu kayırıp kayırmadığımı merak ediyorlar. Tam tersine ben Gerçek'i kayırıyorum. Her zaman Gerçek'le, kızımla olan ilişkim farklıdır. Ayrıcalık olmamasına çalışıyorum ama zaman zaman Gerçek, Yankı'dan da ağır basıyor ve Yankı'nın homurdandığını hissediyorum. Hiç unutmuyorum. Gerçek benim çoraplarımı giyerdi. Ama giydiğinde yakalanıyordu. Balerin olduğu için point'e çıkıyordu. Parmak uçları hep delinirdi çoraplarımın. Şimdi Yankı giyiyor. O da topuklarına basarak yürüyor: Bir bakıyorum çoraplarımın topukları delinmiş. İkisini de yakalıyorum yani. Artık çoraplarımı saklıyorum evde. Bütün babalar kızlarının tarafını tutar! Anılarını yazacak 1998'de TBMM Susurluk Komisyonu üyesiyken geçirdiğim trafik kazasının bilirkişi raporunda "suikast" olduğu yazılıydı. Biz bu bilirkişi raporunu açıklamadık. Konu kapatıldı. Bu bir suikasttı ama o günkü koşullar içinde bunu söylememek gerekiyordu. Çünkü açıklayarak, böyle bir şeye teşebbüs edenlerin amacına, yapmak istediğine katkıda bulunmuş olurduk. Toplumda tedirginlik olsun istemedik. Devletin resmi kurumları bunu kaza olarak açıkladı. Çakıcı-Korkmaz Yiğit görüşmesinin kasedi elime ulaştığında ben partimizin genel başkanı Deniz Baykal'la birlikte açıklamak istedim. O kabul etmedi. "Ben bu husumeti üzerime almam, sen al" dedi. Bir gün sonra da Yiğit'le bir görüşme yaptı. Daha sonra anladım ki o görüşmede Yiğit, Baykal'dan bendeki kasedi istemiş. Fakat Deniz bey, "O kaset bana da muhalefet yapan bir milletvekilinin elinde. Bizim arkadaşlarda olsaydı, alır verirdim sana kasedi. Ama ondan alamam" demiş. Deniz beyin de kasedin istendiğini kabul ettiğini biliyorum. Vermiş olsaydım, Baykal kasedi Yiğit'e verebilirdi. Zaten "Ben Korkmaz Yiğit'le yarın konuşuyorum" deyince bütün kasedi ve evrakları toplayıp çantama koymuştum. O anda ilk defa güvensizliğin nasıl bir şey olduğunu anladım. Zaten 2000 yılında tekrar partiye gelir gelmez Deniz beyin ilk yaptığı iş beni ihraç etmek oldu. 1991'de Türk sineması durmuştu. 92'de hiç film yoktu. Tanıtma Fonu oluşturduk. Atıf Yılmaz'a "Gel film çek, parasını biz vereceğiz" dedim. Böyle 10 film çektirdik. "Tabutta Rövaşata" gibi toplumla hiç ilgisi olmayan filmler çektiler. Ben onları Meclis'te para verdiğim için savunmak zorunda kaldım. Soru önergesi verdiler hakkımda. 1992-93'te yönetmenlere, yapımcılara son derece büyük destekler verdik. Bankalardaki faiz yüzde 80 ile 110 arasındaydı. Böyle bir faiz getirisi varken biz Kültür ve Sanatı Destekleme Fonu adı altında yüzde 10 faizle, 5 yıl vadeli, 2 yıl ödemesiz paralar verdik. Nitekim birçok insan o gün bizim vermiş olduğumuz paraları "Ben film yapacağım, kitap basacağım" diyerek aldı ve bankaya faize koydu. Bunları sonradan öğrendik. Hem de koca koca sinema yapımcıları, yönetmenleri, büyük sanatçılar bunları yaptı. "1998'de geçirdiğim trafik kazası suikasttı. Bilirkişi raporunu açıklamadık" Sağlar: "Oğlum bizim konumumuzu iki yıl önce öğrendi" Gerçek B.: Açıkçası şöyle düşündüm. Babam uzun yıllardır söyler, küçüklüğümden beri beni evlat edinmeyi istedi. Ama öbür babam hayatteyken bunu yapmam onu incitebilirdi. Anladığım kadarıyla bir şey yapamadığı, yanımda olamadığı için hep suçluluk duyuyordu. O yüzden onu incitmek istemedim. Sonuçta böyle bir şeyden ötürü üzülürdü. Ama "baba" dediğimi biliyordu. Onun yanındayken de babam arayınca "baba" diye konuşuyordum. Bozulmuyordu. Hatta "Fikri Sağlar'a müteşekkirim" diyordu, bana olağanüstü baktığı ve okuttuğu için. Fikri S.: Biz kamuoyunun dikkatini böyle çekmek istemezdik. Sonra gördük ki bu, parlamentoda ve Türkiye'de de birçok insanın başında bulunan bir sorun. Yoksa bu konu hiçbir zaman gündemimizde değildi. Hatta o kadar ki, Yankı, Gerçek'le benim konumumu iki sene önce öğrendi. 11 yaşında söyledik. Çok şaşırdı. "Yok ya" dedi. Bu kadar yıl bekleyip, niye 23 yaşındayken evlat edinmeye uğraşıyorsunuz kızınızı? Gerçek B.: İlk başta "Nasıl yani?" dedi. Çünkü doğduğundan beri ben evdeyim. Oturup anlattık. "Ama sen benim ablamsın. Bir şey değişmeyecek, değil mi?" dedi. Duygusallaştı. Ciddi misiniz! Gerçek B.: Evet. Babamı 5 yıl önce kaybettik. Ben 18 yaşını geçtiğim için dava reddedildi.Fikri S.: Medeni Kanun'da değişiklik yapıldı. Yasa çıkınca mahkemeye tekrar başvuracağım. Babanızı kaybettikten sonra mı ilk kez evlatlık davası açıldı? Fikri S.: Gerçek olan bir yaşantıya devletin müdahale etmesine isyan ediyorum. Biz birbirimizi baba-kız kabul ettik. Sadece bunu resmileştirmek istiyoruz. Devlet bu mahkeme kararıyla bizim kararımızı engelliyor. Evlat edinmeseniz ne olur sanki? Fikri S.: Yoo, kesinlikle hayır. Kızım da söylüyor. "Sağlar soyadını taşımayı çok istiyorum" diyor. Bizim her türlü malımız, mülkümüz, varlığımız zaten onların. Miras gibi nedenlerden mi duruyorsunuz bunun üzerinde bu kadar?