Pazar “Fotoğrafıma bakıp bu nasıl profesör dediler”

“Fotoğrafıma bakıp bu nasıl profesör dediler”

06.12.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Prof. Dr. Mete Atatüre 30 yıldır denenen ve sonuç alınamayan ışığın sesini ölçümleme işini başararak literatüre geçti. Atatüre’yle bir araya gelip başarısını ve öğretim üyesi olarak alışılmışın dışındaki tarzını konuştuk: “Fotoğrafıma bakıp bu nasıl profesör dediler. İnanmadılar önce”

“Fotoğrafıma bakıp bu nasıl profesör dediler”

Ressam Huriye Atatüre’yle emekli general Doç. Dr. Süha Atatüre’nin tek çocuğu Mete Atatüre. İngiltere’de, Cambridge Üniversite’sinde çalışmalarını sürdüren bir fizikçi. Gördüğünüz an kafanızdaki profesör algısını yıkıp kısa sürede yeni bir tarz inşa ediyor; esprili, sosyal ve kravatsız! Henüz 40 yaşında olan Atatüre bir süre önce ışığın sesini ölçümleyerek literatüre geçti. Böyle söylendiğinde anlaşılmadığının o da farkında, “Anlatılması en zor makalem” diyor.

Haberin Devamı

Bu yıl GQ dergisi tarafından yılın sıra dışı başarısına layık görülen ve ödülünü almak için İstanbul’a gelen Atatüre’yle tören öncesi Grand Hyatt Hotel’de buluştuk. Kot pantolonu, spor ayakkabısı, şapkası hatta bileklileriyle bir profesörden çok, bir rock yıldızını andırıyordu. “Griden başka renkler de var hayatta” dedi. Sohbete küçükken ne olmak istediğini konuşarak başladık. “Önce ressam sonra pilot” diye yanıt verdi. Babası ve Amerika’daki lise öğretmeninin yönlendirmeleriyle fizikle tanışmış. Üniversiteyi İstanbul’da okuduktan sonra tekrar Amerika’ya dönmüş ve uzun yıllar çalışmalarına Boston’da devam etmiş, “Bir daha herhangi bir yerde bu kadar uzun kalmam” dedikten hemen sonra İngiltere’ye gitmiş ve 8 yıldır da orada yaşıyor. “İleride ne olacağı belli olmaz ama uzun bir süre daha İngiltere’deyim” diyor. Kendine ait bir laboratuvarı ve 15 kişiden oluşan bir ekibi var. Amacı laboratuvarı eğlenceli hale getirmek. “Öğrencilerin hayatları zaten burada geçiyor, en azından bunu eğlenerek yapsınlar” diyor.

Haberin Devamı

Atatüre’yle başardığı işi, Nobel ödüllü bilim adamı Aziz Sancar’ı ve bir profesörün eğlenceli de olabilen yaşamını konuştuk...

“Lüzumsuz soruların peşinden koşuyoruz”

-Fizik alanında bir ölçümleme yaptınız ve literatüre geçtiniz. Işığın sesini ölçümlediniz, yine de ben kendi adıma ne olduğunu anladığımı söyleyemem.

Haklısınız... Bu aslında anlatması en zor makalelerden biri oldu. Çünkü günlük hayatımızı etkileyecek bir ölçüm değil. Tamamen bir temel bilim ölçümü ve doğayı anlamaya yönelik bir şey. Bu zaman sınırlı bağlamda hiçbir işimize yaramayacak. Bize bir faydası yok aslında. Ama insanı da insan yapan temellerin başında geliyor. Gerekli olmayan soruları da sorabilmek, bir sonraki soruyu bulduktan sonra onun cevabı için uğraşmak... Bu doğada başka türlerde yok, bir tek insanlarda var. Bu sanatta da, bilimde de böyle. Sürekli lüzumsuz sorular sorup onların peşinden koşmaya çalışıyoruz. Bunların bazıları teknolojik olarak da gelişmeye götürüyor bizi. Bazılarına da tamamen tesadüf olarak denk geliyoruz ve yeni kavramlar üretmeye başlıyoruz.

Haberin Devamı

-Başka bir şey için çalışırken bunu buldunuz öyle değil mi?

Asıl konumuz geleceğin teknolojisi olabilecek bir projeydi, kuantum sistemlerini teknolojiye adapte edebilmek için çalışıyorduk. Bunu yaparken bir problem oluştu ve çözümü için çalışırken bir anda ampul yandı, ortaya bu fikir çıktı. “Işığın sesini ölçümleyebilir miyiz?” dedik. Ondan sonra diğer işlerimizi bırakıp bunun üzerine yoğunlaştık ve sonunda başarılı olduk.

“Laboratuvarımızda disko topu bile var”

-Bu başarı mutlak çalışkanlık gerektiriyor. Sosyalleşebiliyor musunuz diye soracağım ama birazdan yeni albümünüzden bahsedecekmişiz gibi hissediyorum. Ne davranış ne de giyim tarzınız profesöre benziyor. Kalıpların dışındasınız.

Vakit yettiğince sosyalleşiyorum ben de. Çok yoğunuz gerçekten. Mesela benim cumartesi ve pazarlarım hep doludur. Meşgulüm dediğimde akşam 11’de bir toplantıdan çıktığım için meşgulümdür, yorgun olduğum için değil. Kalan zamanı da iyi değerlendirmek gerekiyor. Ben de bu konuda planlı programlı olma konusunda iyi değilim. Ay sonu yılbaşı ama ben hâlâ ne yapacağımı bilmiyorum. Vakit olmadı, düşünemedim.

Haberin Devamı

-Spontane hayat aslında daha eğlenceli olur.

Planlamayınca gerçekten öyle oluyor. Mesela Türkiye’den iş için iki arkadaşım Londra’ya geleceğini haber verdi. Hiçbir planımız yoktu, yürürken tesadüfen Londra’nın bir orkestra yarışmasına denk geldik. Grup gibi sahneye çıkıyorsunuz, şarkı söylemiyorsunuz, davul ya da gitar yok, siz varmış gibi yapıyorsunuz sahnede. Arkada da seçtiğiniz grubun video ve müziği dönüyor. Biz de hemen kaydolduk. Sahneye çıktık, ben solist oldum, arkadaşlarım gitarist ve baterist oldu. İkinci geldik. Bunun planını istesem de yapamam ben. Hayatımı planlayarak yaşamam mümkün değil.

-Profesörlerin laboratuvardaki çalışma ortamı nasıldır? Arkada müzik çalar mı; mesela klasik mi, metal mi?

Evet, çalar. Hangi müziğin çalınacağına dair de kavgası yapılır. Benim ekibimde hemen hemen herkes bir şeyler çalıyor. Grup üyelerinin birkaçı kendi enstrümanını yapıyor hatta. Keman ve çello yapan var. Gerçekten çok enteresan tipler. Disko topumuz bile var. Laboratuvarın öğrencilerin orada bulunmaktan zevk alması gereken bir yer olması gerekiyor. Öğrencilerime “İlla orada yaşlanın, laboratuvardan çıkmayın demek yerine işin gereği zaten en çok zamanınızı orada geçireceksiniz, bari bunu eğlenceli bir hale getirin. YouTube’da komik video da izleyin, arkadaşlarınız da sohbete gelsin. Saat 8’den sonra ölçüm yapmaya kalanların yemeği benden” diyorum.

Haberin Devamı

“Türkiye’den binlerce tebrik mesajı aldım”

-Türkiye’den tebrik etmek için arayanlar oldu mu?

Çok fazla oldu. İlk başta ne olduğunu anlamadım. Çok güzel bir iş evet ama bizim 59’uncu makalemizdi, gelmeden önce 60’ıncıyı teslim ettik, çocuklar şimdi 61’inci için çalışıyor. Hayat bizim için bu şekilde devam ediyor. Bunun bir anda Türkiye gündeminde popülerleşmesine şaşırdım. Binlerce tebrik mesajı gelmeye başladı. Sonradan anladım ki aidiyet ve beraberlik kavramı var bizde. Çok mutlu oldum.

-Ekşi Sözlük’te de hakkınız da yorumlar var. Bu başarının trol olabileceğine dair yorumlar yapılmış ve Kurt Cobain’e benzetenler olmuş.

Evet, fotoğrafıma bakıp bu nasıl profesör dediler. İnanmadılar önce. Facebook’ta bir fotoğrafım var, lazeri görmek için kullandığımız bir çeşit kamerayla çektirmiştim. Ölçümü de onunla yapmışız gibi oldu ama onu kullanmıyoruz tabii. Kurt Cobain’i de çok sever ve beğenirim sonu benzemesin tabii.

“İngiltere’de yaptı, bize ne faydası var!”

-Bu ölçümlemenizle Nobel ödülü kazanacağınız söyleniyor. Gerçekleştiği takdirde Türkiye’de etnik kökeniniz didik didik edilecek, herkes bir şeyler söyleyecek, hazır mısınız böyle şeylere?

Öncelikle Aziz hocayı (Sancar) tebrik ederim, kendisine büyük saygı duyuyorum. Türkiye’de bu tarz konulara girilmesi de çok normal. Sadece bilimle alakası yok bunun. Bilim kadar ulusallaşamayacak evrensel bir şeyi ele aldığınızda etnik kökeni tartışmak absürt kaçıyor tabii. Sürekli bunu gündeme getirmekten dolayı alışmışlığımız. “İyi güzel bunu yaptı ama İngiltere’de yaptı bize ne faydası var gibi!” şeyler söyleniyor. Patentle bilim arasındaki fark bu işte. Teknolojiler ulusal olabilir ama bilim ulusal olamaz. Nerede yaptığımın önemi yok sonuçta Türk vatandaşıyım.

-Son olarak da bu buluşunuzla GQ dergisi tarafından yılın “sıra dışı başarı” ödülüne layık görüldünüz.

Gerçekten hiç tahmin etmeyeceğim bir ödüldü. Çok teşekkür ederim GQ ailesine.

-Siz Galatasaraylısınız. Arda Turan da GQ dergisi tarafından yılın adamı seçildi.

Evet, Galatasaraylıyım. Her hafta Galatasaray’ın bir maçını izlerim internet üzerinden. Arda Turan’la tanışmayı umuyorum, taktik vereceğim kendisine. Şaka bir yana tabii ki Arda Atletico’da çok güzel işler yaptı, keza Galatasaray’da da öyleydi, Barcelona’da da başarılı olacağına eminim. Heyecanla bekliyoruz.