Pazar Futbol keyfi Gazhanede kaldı

Futbol keyfi Gazhanede kaldı

31.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Futbol keyfi  Gazhanede kaldı

Üç büyüklerin yanı sıra İstanbulspor, Vefa, Süleymaniye, Beykoz, Emniyet... Süleyman Sebalar, Lefterler, Baba Gündüzler... Ekerbiçerler, Tahtabacak İsmetler, Kör Galipler...Galatasaraylı İsfendiyar sahaya çıkınca Fenerliler başlardı bağırmaya: "Kel... Kel... Kel..." Saçları seyrelmiş İsfendiyar kapalının önüne gelir, başını öne eğerek Fenerlileri selamlardı. O zaman bir alkış kopardı Fenerlilerden.Metin Oktay en "efendi" sporculardan biriydi. Ama bir maçta Fenerli Yılmazın faullerine dayanamamış, basmıştı tekmeyi. Hakem de dışarı atmıştı onu. Sahadan çıkarken Fenerli seyirciler Metini alkışlıyor, Yılmazı yuhalıyordu!Hakeme söylenen en ağır söz "Hakeeem! Gözüne gözlük"tü.Bir Galatasaray-Fenerbahçe maçında Fenerlilerin tam ortasına düşmüştüm. Metinin ağları yırtan golünü benimle birlikte Fenerliler de alkışlamıştı!Fenerbahçe-Manchester City maçında biz Galatasaraylıların bağırmaktan sesimiz kısılmıştı; bir hafta boyunca Kanaryaların galibiyetini kutlamıştık.Bugünün döner bıçaklı seyircisinin akıl erdiremeyeceği şeyler...***Yiğiter Uluğun kitabını okurken hep o yılları yaşadım."Haticeye Mektuplar" (İletişim Yayınları) okuduğum en güzel spor kitaplarından biri.Bunun temelinde, Uluğun sadece futbol alanının çizgileri içinde kapanıp kalmaması yatıyor. "Amarcord"ları, Kieslowskileri sindirmiş bir spor yazarının yapıtı elbette yüzeysel değerlendirmeler içermeyecek, belirli bir düzeyin üstünde olacak.***Maça gitme keyfim Gazhaneyle birlikte yok oldu. Şimdi futbolu televizyondan izlemekle yetiniyorum. Çok kişinin kendi özel Gazhanesi de kayıplara karışmış. Uluğ bunun nedenleri üstünde duruyor.Statları çirkinleştiren, seyir keyfini kaçıran nedenlerin başında "amigo"lar var: "Şimdi amigo deyince akla, kulübün kasasından geçinen, yönetici kesesinden deplasmanlara taşınan ve patronları adına her türlü pisliğe bulaşabilen kiralık goygoycular geliyor. Ne gariptir, sıradan taraftar da bu amigo denen apaşların elinde oyuncak oluyor."Tiraj uğruna yangına körükle giden medya da unutulmuyor:"Televizyonlarda spor haberlerini izledikçe, gazetelerin spor sayfalarını okudukça sormadan edemiyorum... Bu ülkede insanlar sporu nasıl anlıyor, nasıl seviyor?Gerçekten sporu sevseler, o zaman bir tek branşa saplanıp kalmazlardı.Gerçekten sporu sevseler, o zaman sporcuyu da severlerdi.(...) Gerçekten sporu sevseler, rakiplerine saygı göstermeyi de bilirlerdi. Gerçekten sporu sevseler, sporun ruhunu anlar, mücadelenin içinde kazanmak kadar kaybetmenin de olduğunu kavrarlardı."Yine de, Namık Sevikin bir sözünü aktarmadan edemiyor:"Spor olmayan bir ülkede, spor sayfasını her gün doldurmak ne zor iştir bilseniz..."***"Haticeye Mektuplar"ı okurken "Keşke ülkemizde Yiğiter Uluğlar çoğalsa" diye düşündüm hep. Sonra Mehmet Demirkollar, Semih Gümüşler, Cengiz Alpmanlar, Tanıl Boralar geldi aklıma.Gazhaneyi belki onlar yeniden kuracaklar. Bütün hafta cumartesi-pazarı beklerdik. Tramvaya atlayıp Dolmabahçenin yolunu tutmak için. İnönü Stadı. Çift maç. Duhuliye 75 kuruş, açık tribün 125. Tek açık tribün vardı o zamanlar. Şimdiki "yeni açık"ın yerinde Gazhane yükselirdi. Dumanlarıyla zaman zaman sise boğardı stadı. 250 kuruşun varsa kapalıya kurulurdun. Numaralı tam 4 liraydı; bu yüzden hep karşıdan seyretmekle yetinirdik.