Pazar Grangé eski bir gazeteci

Grangé eski bir gazeteci

21.07.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Grangé eski bir gazeteci

Grangé eski bir gazeteci


   
       
   
    Biri yaşlı, diğeri genç iki Fransız polis; yüzleri hatırlayamayan bir kadın, yüzleri parçalanan üç Türk kadın, beyinde oynanan tuhaf oyunlar; Fransa'daki "küçük Türkiye", "küçük Türkiye"de bir kadını arayan ülkücü komandolar... "Kurtlar İmparatorluğu" böyle bir roman. Yani içinde bir hayli Türkiye var. Kitap hakkında Cüneyt Özdemir, "Korku imparatorluğu" başlığıyla bir yazı yazdı. "Bir dönem Türkiye'nin imajına musallat olan 'Geceyarısı Ekspresi' tarzı bir durum bu sefer, bu kitap ile ülkücü camiaya hem de dünya çapında musallat olacak" yorumunu yapıp Türkiye'de sinemada, edebiyatta bu konulara fazla el atılmamasını eleştirdi. Kitabı Fransızcasından okuyan Vatan gazetesinden Ruşen Çakır ise daha Türkiye'de yayımlanmadan önce "Roman çok ciddi maddi hatalarla dolu" diye bir haber kaleme almıştı. Biz de onlara sorduk. Ayrıca Türkiye'de gerilim-polisiye türünün en çok tanınan ismi, ülkücü mafya-polis ilişkisinden yola çıkıp "Kukla" adlı romanı yazan Ahmet Ümit'e, ülkücü hareketle ilgili araştırma kitapları bulunan Soner Yalçın ve Kemal Can'a... Bu arada bir hatırlatma: "Kurtlar İmparatorluğu"nun yazarı Jean-Christophe Grangé, 2001 yılında TÜYAP Kitap Fuarı için Türkiye'deydi. O dönemde Soner Yalçın, Kemal Can ve Ruşen Çakır'la görüşmeler yaptı.
   
    Ahmet Ümit
    "Ülkücü ya da komünist, böyle kitaplar yazılmalı"
    Kitabın 120'nci sayfasındayım, şu ana kadar enteresan bulduğumu söyleyebilirim. Henüz ülkücüler kısmı pek ortaya çıkmadı. Finali nasıl bilmiyorum ama bu tür kitapların yazılmasını olumlu buluyorum. Ülkücüler ya da komünistler olsun fark etmez. Türkler kötüdür gibi ırkçı bir yaklaşımı olduğunu sanmıyorum. Öyle bir şey varsa eleştirilebilir... Grangé'nin benim için en iyi kitabı "Kızıl Nehirler"dir. Çok derli topludur, fantastik olay çok fazla yoktur. Diğerlerinde biraz fanteziye kaçmıştır ama iyi bir dili vardır, iyi bir gerilim romanı yazarıdır. Mesela bu kitaptaki yaşlı polis karakteri çok iyi. Böyle tipler yaratmak lazım.
    "Kukla"da tepkiyle karşılaşmadım. Önceki kitaplarımda da suçun ekseninde derin devlet ve bu derin devletin kullandığı ülkücüler yer aldı. Biz romancı olarak insanı anlatıyoruz. Politik kimlikleri yargılamak, mahkum etmekten öte bu kimliklerin insan yazgısı üzerindeki etkilerini anlatıyoruz. Doğru olan da budur.
    Ülkücü hareketten gelenlerin bu tarz şeylere alışması lazım. Tarihleri pek de temiz değil. Ben gerek devrimcilerin gerek ülkücülerin Türkiye'deki davranışlarının ciddi olarak tartışılmadığı kanısındayım. Amerika'nın stratejisinin sonucuydu ülkücüler. Soğuk savaş olmasaydı böyle bir şey olmazdı. Ama bu dönem bitti. En fazla bunların tartışılmasına ihtiyaç var. Dünya bu politik güçlerle bir yere gidecek. Onlar ne kadar gerçeğe yaklaşırsa Türkiye ve dünyanın geleceği daha iyi olur...
    Yabancı bir yazarın kitabı çıkınca bizde böyle şeyler yazılmıyor deniyor ama ortada "Kukla" var, filmi de çekilecek. Çıktığı günlerde çok satanlar listesine girmişti ama ben yine de fazla ilgi görmediğini düşünüyorum. İnsanlar depolitizasyonla birlikte artık ülke sorunları yerine soyut bir aşk ya da cinsellik sorununu okumak istiyor. Okurda böyle bir duyarsızlık var. Bu durum üzerine bazı yazarlar da "Basit bir aşk hikayesi yazarım daha iyi. Kadın okurları kazanırım, kitabım da çok satar" diye düşünüyor.
   
    Kemal Can
    "Maddi bilgilere bire bir uymak zorunda değil"
    Yaklaşık 2-3 saatlik bir görüşme yaptık. Ülkücü hareketteki insan tipinin temel karakter özellikleri konusunda sorular sordu. Ayrıca benim yazdığım şeyler üzerine konuştuk. Grangé'nin kendi türünde iyi bir yazar olduğunu düşünüyorum. Son kitabını aldım ama henüz okuyamadım. Yazdıklarını bire bir gerçek olaylarla, esinlenmiş olsa bile, doğrudan ilişkilendirmek ve bir romanı bu tür eleştirmek sorunlu geliyor bana. Bir belgesel değil bu. Maddi bilgilere bire bir uymak zorunda değil. Hepsi gerçek diye bir iddiası yoksa yazarın böyle bir yükümlülüğü olduğunu düşünmüyorum. Sadece tarihsel olaylara referans verirken onları bozmaya hakkı yok.
   
    Cüneyt Özdemir
    "Romanın ses getireceğine inanıyorum"
    Romanı açıkçası çok beğenmedim. Tutarsızlıklar var, kurgusu çok iyi değil. Ben eleştirmen değilim, sıradan bir okur olarak fikrimi söylüyorum. Çok uçmuş, biraz oryantalist bakmış olabilir fakat şu önemli: Böyle bir adam var. Roman yazıyor, Fransa'da best seller oluyor; filmleri çekiliyor, dünyada ciddiye alınıyor. Best seller yazarı olarak ağırlığı var. Bu yüzden de ses getireceğine inanıyorum... Şu tuzağa düşmemek lazım: Bu bir roman, araştırma kitabı değil. Mesela beyinle ilgili tıbbi şeyler var kitapta. Bu tıbbi şeyler doğru mu yanlış mı bilmiyorum ama roman diye görüyorum, öyle okuyorum. "Kurtlar İmparatorluğu"nun ülkücü hareketi anlatmak gibi bir misyonu yok. Yazarın da böyle bir iddiası olduğunu zannetmiyorum.
    Bizde bu konularda araştırma kitapları var ama sinemacıların, edebiyatçıların da buna katılması gerektiğini düşünüyorum. Niyeyse 1 Mayıs, TİP'li gençlerin öldürülmesi, Eşref Bitlis, Uğur Mumcu suikastiyle ilgili kimse film çekmiyor, roman yazmıyor. Bir duruşu, söyleyecek farklı sözü yok mudur sanatçıların?
   
    Soner Yalçın
    "Türkiye'nin imajı zedelenir diye bir endişe duymuyorum"
    Kendisiyle yaklaşık beş saat görüştük. Türkiye'deki yeraltı dünyasını, 60'ların sonu ve 70'lerdeki MHP hareketini anlattım. Kitaplarımdan söz ettim... "Kızıl Nehirler" kitabını keyif alarak okumuştum. Kurgusunu beğeniyorum ama bunu bir okur olarak söylüyorum. Bir eleştirmen olarak değil... Son kitabını okumadım ama o bir belgeselci ya da araştırmacı gazeteci değil, karıştırmayalım. Edebiyatçı ve roman yazıyor. Ben gerçek dünyayı anlattım ama nasıl göreceği, algılayacağı ona kalmıştır. Kimse karışamaz, bu doğru ya da yanlış diyemez. Araştırmacı gazetecilik yapmış yapmamış anlayışı son derece tehlikelidir. Ahmet Altan'a da böyle yapılmıştır. Altan 31 Mart ayaklanmasını nasıl görüyorsa öyle yazar. Tarihçiyle edebiyatçının işi başkadır. Burada da aynı şey söz konusu. Türkiye gerçeklerine uyar, MHP hareketine uyar veya uymaz diye bir tartışma olamaz. Fransa'da da solcusu sağcısı, uyuşturucu kaçakçısı vardır. Ne yapalım, bu gerçek değil midir? "Öyle görme, böyle göreceksin" diyebilir miyiz? Türkiye'nin imajı zedelenir diye bir endişe duymuyorum. Edebiyatçılar edebi olarak eleştirmelidir. Bu da Fethi Naci'nin, Tahsin Yücel'in alanına girer.
   
    Ruşen Çakır
    "Ülkücü hareketi suistimal etmiş"
    En çok polisiye kitapları okurum. Bu kitabı Fransızcasından okudum ve çok kötü buldum. Bilmeyenler Türkiye'yi, ülkücülüğü bundan ibaret sanacak. Bir kere maddi hatalarla dolu. Çevirisinde birtakım değişiklikler yapıldığını biliyorum. Söylediğim şu andaki kitaba denk gelmeyebilir. Fransızca kitapta Türkçe olmayan isimler vardı. Bir de ülkücü hareketin tarihi ile ilgili şeyler çok uluorta anlatılmış. Ülkücü mafya olgusunu gönlünce kullanmış. Kurgusu çok saçma. Küçük yaşta çocuklar alınıyor, eğitiliyor falan. "13 yaşında şef olduk" gibi saçma şeyler var. Tarihsel bir şeyi alıp kafasına göre kullanıp yarım yamalak yazmış. Fransa'da bahsettiği mekanları bilirim, onlar da sallama. Belli ki oralara hiç girmemiş. Türkiye'ye geldiğinde benimle de konuşmuştu. Zaten yalap şalap bir şey yaptı. Araştırmacı ciddiyetiyle sormadı. Şaşırmadım ama bu kadarını da beklemiyordum. Ülkücü hareketle ilgili söyledikleri herkesin bildiği şeyler. Aslında ülkücü hareketi değil, hareket içindeki bir adamın çevirdiği tezgahı anlatıyor. Olayı almış suistimal etmiş. Ülkücülüğün malzemesi polisiyeye elverişlidir ama o çok hoyrat kullanmış. Ne Türkiye'nin havasını verdiğini ne Türkleri ne de ülkücülüğü anlattığını düşünüyorum. Zaten o da "Ben roman yazıyorum" deyip işin içinden çıkacaktır. Ülkücülerden tepki gelir diye düşünüyordum ama gelmedi. Okuyorlardır da belki çok ciddiye almamışlardır.
   
        Gönül tabii yazarın bizzat kendisine de birkaç soru sormayı çok isterdi. Ama Doğan Kitap'ın çabalarına rağmen Jean-Christophe Grangé'ye ulaşılamadı. O yüzden romanının arka kapağındaki bilgilerle yetineceğiz. 1961'de Fransa'da doğdu. Çeşitli haber ajansları ve gazeteler için çalıştı. Paris-Match'a gezi-macera, Figaro Magazine'e bilimsel röportajlar hazırladı. Sonradan filmi de çekilen "Kızıl Nehirler" kitabıyla büyük başarı kazandı. "Taş Meclisi", "Leyleklerin Uçuşu" da kitaplarından. Genç yazar için Fransa'nın Stephan King'i benzetmesi yapılıyor. Ama o hiç King okumadığını söylüyor.