Pazar “Her şeyi Ermeniler yaptı dersen inandırıcı olmaz,

“Her şeyi Ermeniler yaptı dersen inandırıcı olmaz,

31.05.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Taha Akyol: “Ben Yozgat’tayken, 1950’lerin sonunda bir Ermeni Artin abi vardı. Çok yakın arkadaştık. Gençlik aşklarımı, kızları onunla daha rahat konuşurdum.”

“Her şeyi Ermeniler yaptı dersen inandırıcı olmaz,

Bir trajediyi farklı farklı tanımlamak, “Sen yaptın, hayır sen yaptın” diye suçlamalarda bulunmak ne gerçekleri değiştirir, ne acıları hafifletir, ne de teselli eder “geride kalanları”... Ermeni tehciri de böyle işte. Yaşanan yaşandı, gidenler gitti, ölenler öldü, kalanlar kaldı, acılar hâlâ taze.      Şimdi biz, 94 yıl sonra kim kime ne kadar zarar verdi tartışması içindeyiz; ama bir gerçek var ki: Ateş düştüğü yeri yakar. Ateş ne kadar uzaksa o kadar rasyonel, o kadar “nesnel” yaklaşıyoruz olaylara.
Taha Akyol geçtiğimiz ay yayımlanan ve şu sıralar ikinci baskısını yapan kitabı “Ortak Acı 1915 / Türkler ve Ermeniler” adlı çalışmasını CNN Türk için bir belgesel olarak hazırladı. Sonra da “Söz uçar, yazı kalır” düsturuyla kitap haline getirdi. 1915 öncesi ve sonrasında yaşananları aktardığı bu ilk çalışmayı, Türk ve Ermeni tarafların görüşlerini içeren bir belgesel takip edecek. Akyol’un ikinci belgeseli ise yine bu toprakların bir trajedisi üzerine: “Elveda Rumeli: Balkan Faciası”.


Bu belgesel fikri nasıl ortaya çıktı?
Ben CNN Türk’ün yöneticisiyken CNN International’da Christian Amanpour’un “Soykırım” diye bir belgesel yapacağını duyduk. CNN’de böyle bir program yayımlanırsa bizim de Türk CNN olarak bu konudaki farklı görüşümüzü anlatmamız gerekir diye düşündük. Bir de mesele gittikçe daha çok tartışıldığı için benim kafamda entelektüel olarak vardı. Hatta bir ara Milliyet’te tefrika mı etsem diye düşünüyordum. Biraz hazırlık içerisindeydim. 

Ne kadar sürdü bu hazırlık?
Başlamadan önce üç-dört ay kitap okudum. Belgesel yapmaya karar verince iş değişti. Çünkü belgeselde görüntü çok önemli, olayları anlatmanız lazım. Onun için benim esas alışkanlığım olan bir kitap ya da dizi yazma tarzından farklı çalıştım. Sonra da belgeseli kitaba döktük, içine de DVD’sini ekledik.

Bir gazeteci olarak nasıl bir mesafe aldınız olaylara?
Hem derinine araştırdığım hem de bilim felsefesi olarak tarihte ak-kara olmayacağını düşündüğüm için “Ermeniler de ne acı çekmiş” gözüyle baktım. Ben buna “ortak acı” diyorum. Bu deyimi Cumhurbaşkanı da kullandı, müellifi ben miyim bilmiyorum ama bunu sağduyulu bir yaklaşım olarak görüyorum. “Ortak acı”da “Ben senin acını görüyorum, sen de benim acımı gör” mesajı var. 

Ermeni çevrelerden nasıl tepkiler geldi?
Sert bir cevap gelecek mi diye bekledim, gelmedi. Anlayışla karşılandı, çünkü orada Ermenilerin yaşadıklarından duyduğum üzüntüyü gördüler.

Bugüne kadar Türk tezi Ermenilerin yaşadıklarını külliyen reddediyordu.
“Biz hiçbir şey yapmadık, onlar yaptı” deniyordu. Böyle inandırıcı olamazsın tabii. Ortak acı bu. Maalesef hafızamızdan iyi şeyler silindi, acılar kaldı. Türkler ve Ermeniler arasındaki bu siyasi tansiyon yumuşadıkça iyi şeyleri daha fazla hatırlayacağız. Örneğin Ermeni halk âşıkları var. Aşık Veysel, Karacaoğlan gibi şiirler ve ilahiler yazmışlar. Ve bunlar Bektaşi. Düşünün, Ermenisiniz, adınız Serkis Zekiyan, Bektaşisiniz ve Hz. Ali için ağıt yakıyorsunuz. Müthiş bir zenginlik. 

“Etnik milliyetçiliği kim yaparsa yapsın kötüdür; Türk de Ermeni de”

Talat Paşa tehcir için “Ben onlara yapmasaydım onlar benimkine yapacaktı” diyor. Bir sadrazam, onlar-benimkiler ayrımı nasıl yapar? Herkes Osmanlı değil mi?
Herkes Osmanlı tebaası ama bu, bizim bugünkü hassasiyetimiz. O psikolojiden arındığımız için rasyonel düşünüyoruz. Maalesef bu kadar iç içe geçmiş Ermeni toplumu, etnik milliyetçilik mikrobu Osmanlı’ya girdikten sonra “Biz de Bulgarlar, Yunanlar gibi yapalım” diye düşünmüştür. Burada karşımıza etnik milliyetçilik mikrobu çıkıyor. Bunu kim yaparsa kötüdür; Türk de, Ermeni de...

“Ermenileri bir ırk olarak yok etme düşüncesi yok”

“Soykırım” sözcüğünü siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben soykırımı daha önce bir çatışma birikimi olmaksızın, politik düşünceyle bir ırkı yok etme hareketi olarak görürüm. Osmanlı Ermenilerine baktığımızda, bir taraftan tehcir yapılıyor öte tarafta Meclisi Mebusan’daki Ermeni milletvekilleri görevlerine devam ediyor. Tehcir genelgelerinde “Orduda çalışan, devlet memurluğu yapan, üretim yapan Ermeniler tehcir edilmeyecektir” diye hüküm var. O yüzden yaşananlar büyük bir faciadır ama soykırım denemez çünkü Ermenileri bir ırk olarak yok etme düşüncesiyle yapılmamıştır. 

Obama’nın da kullandığı “büyük felaket” tanımlaması için ne diyeceksiniz?
Doğrudur; tabii ki Ermeniler büyük felaket yaşadılar. Ama Obama’da katılmadığım şu: Facia sözlerini tek taraflı kullandığınızda ben kendimi haksızlık yapılmış hissediyorum. 

Soykırım Müzesi’ne gittiniz mi?
Evet. Üzüldüm gayet tabii ama hep şunu düşündüm: Erzurum’da, Siirt’te, Muş’taki toplu mezarlardan çıkanlara bakarsanız orada da başka bir acı görürsünüz.

Sizce tehcir olmasaydı bugün o bölge nasıl olurdu?
Muhtemelen Osmanlı Devleti savaşta yenilince Doğu Anadolu’da -sınırlar nereye kadar çizilirdi bilmiyorum- Batılılar Ermenistan kurmayı daha kolay bulurlardı. Ama ne olurdu bilemem. Geleceği tasavvur etmek zihnimizin bugünkü girdileriyle olur. 

“Her şeyi Ermeniler yaptı dersen inandırıcı olmaz,



“Gençliğimde âşık olduğum kızı Artin abiye anlatırdım”
- Rahmetli babaannemden zaman zaman Yozgat’taki Ermeni hadiselerini duyardım. ‘Bir Kurban Bayramı namazını kılarken Ermeni komitacılar bombalarla saldırıp cemaatı öldüreceklermiş. Bu duyuldu, hepimiz çok korktuk, zaptiyeler kiliseyi bastı, çok sayıda bomba çıktı. Bunun üzerine Ermeniler toplandı, tehcir başladı, öldürüldüler’ diye anlatırdı. 
-Aslında Yozgat’ta Ermenilerle birlikte çok mutlu bir yaşam vardı. Örf ve adetleri aynı, eğlenceleri, konuşma tarzları aynı. Yalnızca ibadet zamanı biri camiye gidiyor, diğeri kiliseye. Pek çok Müslüman Ermeni komşusunu tehcirden saklamış. Bazı Ermeniler giderken çocuklarını Müslümanlara emanet etmişler.
-Annem kendi küçüklüğünden Annik Dudu diye bir Ermeniden söz ederdi, anlatırken gözleri yaşarırdı. Teyzem gibiydi derdi.
-Ben Yozgat’tayken, 1950’lerin sonunda bir Ermeni Artin abi vardı. Yozgat’ın en elit terzisiydi. Sık sık onun dükkanına giderdim ve sohbet ederdik. Gençlik yıllarımda kızları, aşkları onunla daha rahat konuşurdum. Ayşaroz diye bir kıza âşık olmuş, bana onu anlatırdı, ben de ona kendi âşık olduğum kızı... Artin abi ile çok yakın arkadaşlığımız vardı. Sonra o İstanbul’a gitti, izini kaybettim.


Özal’ın projesi: “Beraber bir anıt yapalım, karşılıklı özür dileyelim”

Bugün Ermeni dostlarınız var mı?
Ben biraz münzevi hayat yaşıyorum. Daha çok kitaplarla meşgul olduğum için sık sık görüştüğüm dostlarım Türklerden de yok. Ama mesela Etyen Mahçupyan’ı liberal görüşleriyle de -o liberali kabul etmez- kişilik olarak da takdir ederim. 

Hrant Dink’i tanır mıydınız?
Hrant Dink’le birkaç toplantıda bir araya geldik. Benim yazılarımı ilgiyle okuduğunu söyledi. “Ben de sizin yazılarınızı ilgiyle okuyorum. Bazı görüşlerinizi eleştirmek istiyorum ama bir Türk-Ermeni gerginliği olmasın diye eleştirmiyorum” dedim. O da teşekkür etti. Öldürüldüğünü duyduğumda fevkalade üzüldüm. İlk aklıma gelen “Bu bir manyak işi” oldu. Hâlâ da bunun devletin içinde veya dışında manyakların işi olduğunu düşünüyorum. İlkel, sözüm ona milliyetçi duygularla işlenmiş, siyasi bir cinayet. Cenazesine de gittim. Orada “Sarı Gelin”i dinlerken ağladım hatta... Eşi Rakel konuşurken gözlerim yaşardı.

Aydınların özür kampanyası için ne düşünüyorsunuz?
Doğru bulmuyorum ama vatan haini diye de suçlamıyorum. Ben imzalamadım. Bir toplumda farklı görüşler olur. Ama ben devletin özür dilememesi kanaatindeyim. Rahmetli Özal’ın bir projesi vardı; “Beraber bir anıt yapalım, karşılıklı özür dileyelim, bu soykırım defterini kapatalım” diyordu.
O zaman özür dilerim.