Pazar “Herkes piyesteki rolü kadarını biliyor”

“Herkes piyesteki rolü kadarını biliyor”

10.05.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Gazeteci Belma Akçura yeni kitabı “Ağca’nın Derin İlişkileri”nde Abdi İpekçi cinayetine karışanlarla konuştu.

“Herkes piyesteki rolü kadarını biliyor”

Belma Akçura, Milliyet gazetesinin en çalışkan muhabirlerinden biri. Gazeteye manşet olan sayısız haberinin yanında, yazdığı kitaplar da derin araştırmaların ürünü... Kürt sorunu ve derin devlet üzerine kaleme aldığı kitaplarından sonra, şimdi de Abdi İpekçi cinayetini, olaya karışanlarla yaptığı söyleşilerle inceleyen çalışması “Ağca’nın Derin İlişkileri” adlı kitabı yayımlandı. Polonya TVN kanalının belgesel ekibiyle işbirliğinin ürünü olan bu kitap, 30 yıldır bir türlü “çözülemeyen” İpekçi cinayetinin etrafında dönen dolapları, devletin nasıl daha da “derinleştiğini” anlatıyor.
1979’da gerçekleşen olayların 2009’da yaşadıklarımızla gösterdiği benzerlik en hafif tabiriyle ürkütücü. Karanlık ilişkiler yumağı, belli ki 30 yıl boyunca daha da iç içe geçmiş... Akçura’nın kitabı yalnızca hafızaları tazelemiyor, bugüne dair de önemli işaretler veriyor.


Bu kitabın konusu neden Abdi İpekçi cinayeti?  
İpekçi cinayeti ve davası, Türkiye’de faili meçhul kalmış bütün cinayetlerle ilgili, hukuksuz işleyen bir süreci anlatabilecek en doğru dava. Bu cinayet aydınlanmazsa benzer cinayetler, benzer failler her zaman karşımıza çıkacak. İpekçi cinayeti davası bütün cinayetlerin anahtarı olduğu için bu kitabı yazdım. 

Giriş yazınızda “Belki çözemezdik ama artık neden çözülemediğini biliyoruz” diyorsunuz. Neden çözülemedi?
Bir dava düşünün ki; bütün ipuçları yok ediliyor, dosyanın yarısı imha ediliyor, bilgiler çalınıyor, davanın kilit isimleri yurtdışına kaçırılıp korunuyor. Eğer bir cinayet kurumlar tarafından korunmaya başlamışsa, o cinayet aslında çözülmüştür. Bu örgütlenmeyi sağlayan kim, şahsi olarak bilmezsiniz belki ama kurumsal olarak bilirsiniz. Sadece “Tetiği kim çekti, kim çek dedi?” soruları yanıtsız kalmıştır.

“Her toplum geçmişiyle yüzleşir, biz yüz göz olduk” 


Sizin için hâlâ yanıtsız mı, yoksa failleri buldunuz mu bu çalışma içinde?
Aslında İpekçi’nin öldürülmesi emrini verenlerin bu kitapta olmadığına inanıyorum. Yani bazı isimler hiç konuşulmadı bugüne kadar. Belki 30 yıl sonra ortaya çıkarlar, belki hiç çıkmazlar. Ama bizi o isimlere götürecek pek çok adım ve kişi bu kitapta yer alıyor aslında. 

Şu cümleyi kurabilir miyiz: “Abdi İpekçi’yi derin devlet öldürdü”?
Evet, kurabiliriz. İlginçtir; İpekçi cinayetinin aktörleriyle ve istihbaratçılarla konuştuğumuzda bir süre sonra bütün kapılar MİT’teki ilişkilere çıktı. Oysa şu sorulara yanıt veremedim ben: Bir istihbarat teşkilatının, bir gazetecinin öldürülmesinden nasıl bir ulusal çıkarı olabilir? Nasıl olur da bir cinayette bu kadar çok MİT’çinin adı geçebilir?

Nasıl olur gerçekten?
İpekçi cinayeti planlanırken, Ağca cezaevinden kaçırılırken ve sonrasında MİT’in adı her yerde geçiyor. Bu çok rahatsız edici. Hakkındaki ithamlara yanıt bile vermiyor devlet. Hemen bütün cinayetlerin faillerini biliyoruz aslında. Biliyoruz da ne oluyor? Her toplum, eğer karanlık bir süreçten geçmişse, geçmişiyle yüzleşmek zorundadır. Ama bizde yüz göz olma hali var.

Hrant Dink davasıyla gösterdiği benzerlikler de ürkütücü.
Evet. Dink davasında da bazı isimler hiç yer almıyor, dosyadan bazı belgeler alınıp imha ediliyor. İpekçi cinayetinde nasıl Mehmet Ali Ağca üzerinde bir olay yaratıldıysa; Dink’te de Ogün Samast, Yasin Hayal, Erhan Tuncel üzerinden iz sürmemiz isteniyor. Bu büyük bir hata. Bu cinayetlerin arkasındaki gerçek yapılanmaların ortaya çıkartılması gerektiğine inanıyorum. Dink davasının akıbeti, İpekçi’ye benzeyecek diye korkuyorum.

Dink cinayetiyle dikkatleri üzerine çeken bugünün Trabzon’u ile 30 yıl önce İpekçi cinayetiyle dikkatleri çeken Malatya birbiriyle örtüşen benzerlikler gösteriyor.
Malatya o dönemde farklı etnik grupları kendi bünyesinde barındıran, diniyle gelenekleriyle varlık gösteren, TİP’in milletvekili çıkardığı ilk bölge. Ama Malatya’nın sosyal dokusu zamanla değiştiriliyor. Devlet eliyle bu bölgelerin sosyal dokusunun bilerek bozulduğu iddia ediliyor. İpekçi davasına adı karışan neredeyse hemen herkesin Malatyalı olmasının ya da Dink cinayetinde de hemen herkesin Trabzonlu olmasının önemi de burada.    

Peki bu olaylar zinciri bugüne ne söylüyor?
Cinayetin tetikçisinin, onu saklayan, kaçıran, kollayanların üzerinde durursak bu cinayetleri çözemeyeceğimizi söylüyor. Aşağıdakiler çok kalabalık, bunların sadece birbiriyle ilişkisi zaten yıllarımızı alıyor, dezenformasyona uğruyoruz, zaman kaybediyoruz. 


“Bir süre sonra onlar da beni araştırmaya başladı”

İçine girdiğiniz dünya sizi korkutmadı mı?
Korkmadım ama artık bu ilişkiler ağı içerisinde dolaşıp durmaktan sıkıldım ve hatta yoruldum. Kahkaha atmayı çok özledim, sinemaya gitmeyeli yıllar oldu. Bu olayları araştırırken bir süre sonra fark ettik ki onlar da beni araştırıyor. Bundan büyük rahatsızlık duymadım ama güven duygum çok azaldı. 

Konuştuğunuz kişilerle diyalog kurma yöntemini nasıl belirlediniz?
O faillerin de senin benim gibi birer hayatı var. Mesela Mehmet Şener’in İsviçre’de kapısını çaldığım gün küçük bir çocuk açtı kapıyı. “Babanı çağırır mısın?” dedim, bocaladı. Bu sefer Şener’in eşi geldi. “Bu evin reisi yok mu?” dedim. Bunun üzerine Şener geldi.
Ben Milliyet’ten geliyorum der demez bir öfke patlaması yaşadı. Üzerime yürüdü. Sanki olay dün olmuş, ben onu bulmuşum gibi... Demek ki sadece Ağca değil Şener de 30 yıldır içerde tutuluyor aslında. Şener bu cinayetin azmettiricisi, kilit ismi; ama yine de bize dehşetle bakan küçük oğlunun bütün bunlara şahit olmasına çok üzüldüm.  

Konuştuklarınız arasında sözüne güvendiğiniz biri oldu mu?
Olmadı. Her biri bir piyeste aldıkları rol kadarını biliyor aslında, gerisini sonradan öğrenmiş olabilirler. Bazıları bütün senaryoyu anlatıp kendi rolünü unuttuğu ya da hâlâ dezenformasyon çabasında olduğu sürece bu grubun içerisinde bu cinayetin deşifre olma şansı yok. Bir gün bu cinayet çözülecek. Ama bu, İpekçi cinayetinde adı geçenlerden biri konuştuğu için olmayacak.