Pazar “Hırsa değil şevke inanıyorum”

“Hırsa değil şevke inanıyorum”

14.02.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Kötü Kedi Şerafettin”in Misket’i ve Tacettin’i Demet Evgar, 2007’de Kenter Tiyatrosu’nda oynadığı “39 Basamak” ile de tiyatro sahnelerinde bu ay. Evgar “Şevke inanıyorum aslında hırstan çok. Şevk olunca, oyun ve neşe oluyor. Hırs insanı strese sokan bir şey” diyor

“Hırsa değil şevke inanıyorum”

Bülent Üstün’ün efsane kedisi Şerafettin on yıllık macerasının sonunda beyazperdeye kavuşurken, fragmanlarda onun kalbini fetheden cilveli afeti fark etmişsinizdir. Adı Misket, yeşil gözlerini bir süzüyor, Şerafettin’in bile kalbini hoplatmayı başarıyor. Sesi peki? Demet Evgar’dan tam bir Misket çıkmamış mı?

Haberin Devamı

Senaryo uyarlamasını Levent Kazak ve Bülent Üstün’ün yaptığı, yönetmenliğini Mehmet Kurtuluş ve Ayşe Ünal’ın üstlendiği “Kötü Kedi Şerafettin”in seslendirme kadrosu da efsane. Uğur Yücel, Okan Yalabık, Güven Kıraç, Ahmet Mümtaz Taylan, Gökçe Özyol, Yekta Kopan, Ayşen Gruda, Cezmi Baskın. Ve de Demet Evgar, hem Misket hem de bir sürpriz kedi; Şerafettin’in ergen oğlu Taco olarak.

Şubat, Demet Evgar’ın aynı zamanda 2007’de Kenter Tiyatrosu’nda oynadığı baş döndürücü, unutulmaz komedi “39 Basamak” ile tiyatro sahnesinde olacağı ay. Yine Mehmet Birkiye’nin rejisiyle sahnelenecek oyun,
18 Şubat’ta Zorlu Center Drama Sahnesi’nde başlıyor.

Tophane’de, bir köşesinde tiyatro provaları yapılırken diğerinde kukla, seramik, moda tasarım atölyeleri devam eden Hata Yapım Atölyesi’nde buluştuk Evgar’la.

Haberin Devamı

- Sizce nedir Şerafettin’i bu kadar özel kılan?

Bir kedinin içine birçok insanın söylemek istediği, birçok yerde davranmak istediği gibi bir adam tipi girmiş gibi. O dönemde çok takip ettiğim bir hikaye değildi açıkçası. Aslında bu da enteresan, herkes Şerafettin’i bilir, ne olduğunu bilmese de. Bu da büyük bir başarı, hiç okumamış birinin bile Şerafettin deyince Kötü Kedi Şerafettin’i anlaması. Benim çocukluğumdan beri hayalim hep bir çizgi filmin içinde oynamaktı. Şerafettin bana bu fırsatı vermiş oldu.

- Şerafettin çok 90’lara ait bir karakterdi, öyle de bir dünyası vardı. 2016’ya ayak uydurabiliyor mu?

Bir yandan da geleneksel bir kedi olduğu için, 90’larda neyse şimdi de aynı. 90’ları burada yaşatıyor. Her kedinin bir karakteri vardır ya, o değişmez. O da o küt kafasıyla aynı gidiyor.

- Sizin Misket nasıl bir kız?

Asi ve seksi bir kız. Bir ev kedisi. Şerafettin’e âşık oluyor ve Şerafettin de ilk defa birine âşık oluyor.
Farklı dünyalardan ortak bir dünya yaratıyorlar kendilerine.
O anlamda Misket’in dönüşümünü de görüyoruz, aşkın nasıl cesaret verdiğini, nasıl adım attırabileceğini. Bu arada bir erkek kedi var Tacettin, onu da ben seslendirdim.

“Televizyonumu attım”

- “Bir Kadın Bir Erkek”ten sonra dizi yapmadınız, neden?

Haberin Devamı

Çünkü özellikle de şu anda, bir yerden kendi kanallarımı açmaya çalışırken bir yerden de bir şeyleri daraltacak bir işe hizmet etmek istemiyorum. Bir kolumla diğer kolumu kesiyormuşum gibi geliyor. Bir dizide bir karakter canlandırmayı ve seyirciye öyle ulaşmayı çok özledim. Ama ben “Bir Kadın Bir Erkek”i de yine seyircim için bitirdim. Sekiz yıl olmuştu, devam etse ederdi. Ama bir süre sonra uyuşturduğunu görüyorum. Ben altı yıl önce televizyonumu attım evimden. Beceremiyorum, sahiden aptal oluyorum, salyam akıyor. Bir zamandan sonra insanlar ne izlediklerinin bence farkında değiller, bir hipnoz hali söz konusu. Şu anda ortam tuhaf. Mesela bir arkadaşım dizi çekiyor, bir türlü yayınlanamıyor çünkü televizyonda yer yok. Ve sen ne yapıyor oluyorsun? Başka bir arkadaşının dizisinin bitmesini bekliyor oluyorsun kendi dizin yayınlansın diye. Bu çok vahşi. 30’ar dakika olsa herkes bir şekilde fırsat buluyor ve yeni bir şey getiriyor olacak. “Bir Kadın Bir Erkek”ten önce de ben “30 dakikalık bir şey istiyorum” diyordum ve herkes gülüyordu bana, “Çok hayalperestsin” diye. “Ben bunu isteyebiliyorsam mümkündür herhalde” dedim ve bekledim. Türkiye’de olmaz denilen bir yerde “Bir Kadın Bir Erkek” oldu, yaptık. Yine öyle bir şey bekliyorum.

Haberin Devamı

“Doğru zamanı bekliyorum”

- “39 Basamak”a gelelim. Dokuz yıl sonra yeniden oynuyorsunuz o oyunu...

2007’de ilk kez oynadık, evet. Geçen gün izledik, kardeşim Yiğit bizim son oyunumuzu çekmiş o zaman. Kulisi çekmiş aslında, ağlayalım mı gülelim mi bilemiyoruz. Fakat orada da fark ettim, bu oyunu bir daha oynayacağımızı biliyordum. En üzülmeyen benmişim gibi duruyor. Biz Kenter’de o oyunu bitirmek durumunda kaldık bazı nedenlerden ötürü, seyircisi de çok iyi giderken. Ben “Bir Kadın Bir Erkek”i daha yapmamıştım, Bülent (Şakrak), Okan (Yalabık), Hakan (Gerçek), hiç böyle bir tanınırlığımız da yokken o oyun seyircisini bulmuştu. Engin (Hepileri) de yönetmen yardımcısıydı. Ve oyun bittikten sonra ben telif haklarını aldım. Bundan iki üç yıl önce de konuşuyorduk “39 Basamak”ı mı yapsak diye, “Rahat olun” dedim, “Hakları bende.” “Demet senden korkulur” dediler.

Haberin Devamı

- Aynı ekiple konuşuyordunuz, gene öyle mi?

Aynı ekip tabii çünkü biz o oyunla rock konserine çıkmış gibi oluyorduk. Bursa’ya gittiğimizde sahne sallanmıştı alkıştan. O gün bugündür ben tutuyorum, doğru zamanı bekliyorum. Dünyanın zamanıyla bizim zaman algımız aynı işlemiyor. Senin istediğin gibi olması için birçok bileşenin bir araya gelmesi gerekiyor. Senin onu sakinlikle ve aynı niyeti koruyarak bekliyor olman lazım. Şevke inanıyorum aslında hırstan çok. Şevk olunca, oyun ve neşe oluyor. Hırs insanı strese sokan bir şey.

“Hayat bir hata yapım atölyesi”

- Prova mekânınızda bir dolu başka faaliyet var. Bahseder misiniz biraz?

Hata Yapım Atölyesi burası. Candan Seda Balaban’la Yiğit Sertdemir’in fikri bu isim. Hep hata yapmak üzerine konuşurduk, Yiğit’le bizi bir araya getiren nokta da hata yapmayı sevmemiz oldu. Jacques Lecoq’un çok güzel bir lafı vardır: “Hareket varsa hata vardır, hata yoksa hareket de yoktur, ölüm vardır.” Hata
hep negatif bir şey olarak algılanır ya, halbuki o bir maske gibi geliyor bana, anlatmak istediği şeyi anlattıktan sonra indiriyor, “Böyle gelmek zorundaydım sana” diyor. İnsanın her şeyi bilerek doğduğunu hissediyorum ama bir hatırlama problemimiz var. Hatırlatıcı bir şey hata yapmak. Hata Yapma Atölyesi adının buraya pozitif bir şey kattığını biliyorum. İnsanlar “Ayy, burası yanlış oldu, hata yaptım” derse “Olsun, onun için buradasın zaten”. Hayatta da onun için varsın.

- Hayat bir hata yapım atölyesi mi?

Başka şansın yok, tecrübe böyle oluşuyor. Hatalarını kabul edeceksin.

“Arada küçük sürprizler çıkıyor”

- Şarkı da söylüyorsunuz bu arada. O macera nasıl başladı?

Biz Tuluğ Tırpan’la “Rock Müzikalleri”nde tanışmıştık. O zamandan beri o “Demet, bir şey yapmalısın, hadi” diyor bana. Sonunda bir gün “Bir yardım konseri var, altı tane tıp öğrencisinin okutulması için, hemen bir repertuvar hazırlayalım mı?” dedi. Yardım konseri deyince kendimi çalışırken buldum birden. Kandırdı beni. Ama tabii çok güvenli bir kol, Tuluğ benim için, kendimi riske edecek bir şey yapmadım. Hoşuma da gitti açıkçası. Eskiden dinlemekten zevk aldığım parçaları söylüyorum, kendi yaptığımız parçalar vardı Selen Öztürk’le, onlar şimdi Joy Türk Akustik’te çıktı. On yıldır bizim ailede o şarkıları herkes ezbere bilir. Babam “Hadi kızım şunlara bir şey yapın” der. Yine dediğim gibi, niyetini tut, zamanı geldiğinde oluyor.

- Serkan Keskin’le de kayıtlarınız oluyordu. Onlar devam ediyor mu?

Bir araya geldiğimizde biz zaten kendi kendimizi eylemeyi seviyoruz. Arada da küçük sürprizler çıkıyor. -