Pazar İbrahim Ethem bey ve oğulları

İbrahim Ethem bey ve oğulları

28.09.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Babam bir Atatürk hayranıydı"

İbrahim Ethem bey ve oğulları





1913 yılında İstanbul Çarşıkapı'daki ahşap bir evde doğar Ali Suat Ulagay. Evin iki odasını kimya laboratuvarı haline getiren İbrahim Ethem beyin üçüncü çocuğu olarak gelir dünyaya: "İlkokulu öğretmen okulunun uygulamalı kısmında okudum. Tahsilimi İstanbul Alman Lisesi'nde sürdürdüm. Mezun olunca İstanbul Kimya Enstitüsü'ne devam ettim. Profesör Doktor Broch'ın laboratuvarlarında organik kimya üzerine doktoramı yaptım. Sonra da daimi olarak babamın yanında çalıştım ve İbrahim Ethem Müessesesi'nin araştırma ve analiz kısmının sorumluluğunu aldım. Ve bu işi takriben 40 sene kadar yaptım. Dört kardeştik. Aramızda adeta ilmi bakımdan bir vazife taksimi vardı. Müessesemiz eve sığmamaya başladıktan sonra Çemberlitaş'taki Şark Mahfeli'ne naklettik ve orada inkişafımız daha da arttı. Bir zaman sonra oraya da sığamadık ve 40'lı yıllarda Peykhane Caddesi'ndeki büyük lokale naklettik yeni yerimizi. İbrahim Ethem İlaç Fabrikası'nın olduğu yere, yeni bir bina yaparak oraya yerleştik. Esas inkişafımız ondan sonra başladı. Zaten dediğim gibi dört kişilik bir ekiptik, çalışmalarımız hep müşterekti."

Annemin ailesi Karadeniz'den Yunanistan'a gelen Türklerden. Orada büyük bir çiftlikleri varmış. Daha sonra büyükannemin babası İstanbul'a gelmiş. Annem çok genç evlenmiş . O genç yaşına rağmen, demiş ki 'Ben kocamı görmeden evlenmem.' Ama olurdu olmazdı derken 'Peki' demişler. Kapı arkasındaki perdeye saklamışlar annemi." Seyyide hanım perdenin arkasından İbrahim Ethem beyi görür ve beğenir, daha sonra da evlenmeye razı olur. "Evlendikten sonra kocasını, kardeşlerini ve bizleri her zaman tek kadın olarak idare etmiştir. Babam ise İstanbul'da doğmuş. Babamın babası gümrük memuruymuş. Babam idadiyi bitirdikten sonra Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane'ye gidiyor, orada zamanın tanınmış doktorlarıyla aynı sınıflarda okuyor ve mezun olduğunda da Gülhane Askeri Hastanesi'ne giriyor."
İbrahim Ethem bey sırasıyla Gülhane'nin ve Bahriye Hastanesi'nin laboratuvarlarını kurar. Ardından da Darphane kimyahanesine tayin edilir. "Babam Deycke paşanın yanında biyokimya ihtisası yapar. Deycke paşadan dolayı Alman tekniğine ve bilgisine saygılı bir insandı. O vakit Birinci Cihan Harbi vardı ve Almanların etkisi fazlaydı."
Bir yandan bu merkezleri kuran İbrahim bey bir yandan da Fatih'teki evlerinde ilk laboratuvarını oluşturur: Fatih'teki konağa babam içgüveysi gibi giriyor. İlk laboratuvarını buraya kuruyor. Yangın orayı yok edince Gedikpaşa'ya taşınıyor. Doğduğum evde alt katta babamın laboratuvarı vardı, küçükken oraya inip seyrederdim. Hoşuma giderdi, mesleğime bağlılığım o yaşlarda başlamıştır. Hatta bir keresinde laboratuvarda gördüğüm şeker gibi şeyi ağzıma atmışım, yandı. Hâlâ izi vardır dudağımda... Dört erkek çocuktuk evin içinde. Haliyle yaramazdık tabii. Daha çok bahçede yaşardık, oynardık. Babamın çevresi, zamanın tanınmış doktorlarıydı. Davetler verirdik hep. Sünnetimi bile o ünlü doktorlar yapmıştır. Bir gün oturmuşlar yani laf arası 'Hadi bu çocukları sünnet edelim' demiş Tevfik Sağlam paşa. Orhan Abdi bey meşhur cerrah, pipimizi kesmiş."

İbrahim Ethem Kimyaevi
1928 yılı hem baba İbrahim Ethem bey hem de oğul Suat beyin hayatında büyük önem taşıyor: "Ve 1928'de hiç unutmam, ben o vakit Galatasaray'a gitmek üzere hazırlanıyordum. Babam dedi ki, 'Alman Mektebi açıldı, sizi oraya vereceğim.' Buna çok üzülmüştüm. Ağabeylerim Galatasaray'da okudu, İlhan ile ben Alman Lisesi'ne gittik." Aynı yıl, yaşam boyu sürecek bir dostluğun ilk temelleri atılır: "Mehmet Ali (Aybars) beyle tanıştığımda, sene 1928'di yani tam 15 yaşındaydım. Hayatımda spora yönelmem ve özellikle atletizmi sevmem bakımından büyük etkisi olmuştur. Daha sonraki senelerde fikri bakımdan ayrıldık. Mehmet Ali bey sola fazlasıyla kayma istidadını gösterdi. Dostluğumuz sonsuzdu. Fevkalade güzel şiir okurdu, Nazım Hikmet'i en iyi okuyanlardan birisiydi... Babamız laboratuvarına İbrahim Ethem Kimyaevi adını 1928 senesinde aldı. Daha yeni harflere geçiliyordu. Kimyager babam bir Atatürk hayranıydı. O bakımdan her şeyde ona uymak isterdi. Arapça kelimelerin Türkçelerle değiştirilmesi bakımından bir öncülük etmiş oldu. Laboratuvara 'Kimyaevi' dedi." İlkokulun ardından Alman Lisesi'ne devam eden Ali Suat bey, babası gibi kimyager olmaya karar verir ve babasıyla birlikte çalışmaya başlar. "Bizim laboratuvarda Atatürk'ün idrarını tahlil ettim. Çok koyu kırmızımsı bir renkteydi. Kaydı yok ama gayet iyi hatırlıyorum. Hastalığının çok ağırlaştığı devrelerdeydi. O zamanlar bir hayli laboratuvar vardı ama tahlilde biz öndeydik." Bir süre sonra laboratuvarın araştırma ve geliştirme kısmının başına geçer Suat bey. 'Kimyaevi' artık bir fabrika olmaya hazırdır: "1954 yılında Amerika'ya gitmiştim. Döndügümde, fabrika kurma meselesi vardı. Babamın sermayesi yokmuş elbette. Düşünün babam öldüğünde 18 bin lira kalmış geriye. Marshall Yardımı sayesinde kurulabildi fabrika. Araç gereç getirildi. İbrahim Ethem Laboratuvarı'nın fabrikaya dönmesinde bizlerin büyük rolü olmuştur. Babam Peykhane Sokak'tayken işi bırakmıştı artık."
Bir dönem politikayla ilgilenir A. Suat bey : "Hürriyet Partisi kurulduğunda etkilendim ve çalışmaya başladım, 50'li yıllarda. Sonra HP, Halk Partisi'yle birleşince yine faaliyetlerime devam ettim. İsmet Paşa partide olduğu müddetçe, Halk Partisi'nde olmak bir şerefti bence. Aslında Halk Partili olmam dolayısıyla, tevkif edilmeye kadar gittim. Ama fabrikaya zarar gelmedi. Gerçi bazı kredileri alamadık ama. Tabii Demokrat Parti, Menderes'ten dolayı İzmirli bir aile olan Eczacıbaşılara daha yakındı. Daha sonra CHP'den sayın Ecevit tarafından İhraç edildim. Bu ihraçtan dolayı da mutluyum çünkü hiç olmazsa daha çok zaman ayırabildim mesleğime." 40 yıla yakın çalışan A. Suat bey on yıl önce emekliye ayrılır.
"İlmi dergilere hâlâ aboneyim. Hiç olmazsa zaman içinde yapılan yenilikleri takip etme imkanı buluyorum. İlmi ilgi öyle bir şey ki, sizin ilginiz azalırsa, ilmin ilgisi üç misli azalıyor. O zaman hiç ara vermemek lazım." Son yıllarda kışları Nişantaşı'nda, yazları Yeniköy'de, eşi, kızı ve damadıyla yaşıyor. Tek isteği imkanları elverdiğince spora ve okumaya devam etmek.
İlk kimyaevi kurulduğunda vergi gibi şeyler olmadığından devlet ilaç üretimini takip etmiyordu. Oturulan yerin kirası üzerinden vergi verilirdi. Yani öyle kaç tane ilaç yaptın, kaç tane sattın diye soran yoktu. Öyle olunca da niye kayıt tutulsun? Ya da vardır da benim alanım dışında kaldığından, bilmiyorum. Ben daha çok bilim yönüyle ilgileniyordum çünkü. Ancak hammaddenin kontrolü Refik Saydam Enstitüsü kurulduktan sonra yapılmıştır. O dönemde rakiplerimiz vardı. Mesela Halil İbrahim Barut, sonra Mustafa Nevzat vardı. Sonra Ethem Pertev ve Eczacıbaşı gelirdi. Bu firmalar o zamanlar bizden ufaktılar. Vallahi bunun ölçüsü yok tabii ama biz hep önde giderdik. O dönemde Bayer gibi yabancı firmalar da vardı ama biz bir numaraydık...
"Ağabeyimiz Rasin Ulagay biyokimya uzmanıydı. İkinci kardeşimiz Nezih Ulagay da eczacıydı. Bendeniz Suat Ulagay kimya mühendisiyim. Prof. Dr. İlhan Ulagay, o da kardeşimiz. Kendisi iç hastalıkları uzmanı. Meslekler bakımından anlaşırdık. Rasin dominant bir roldeydi. Nezih tabiatı itibarıyla idareci olmaya daha meyyaldi." II. Dünya Savaşı yıllarında hammadde ve ilaçların ithalinde yaşanan sıkıntılara karşın A. Suat ve İlhan Ulagay kardeşler yeni preparatlar hazırlarlar. Bu araştırma-geliştirme çalışmaları şirketin bugünkü durumuna gelmesine yol açar.

"Babam beş-altı kere Atatürk tarafından ilmi toplantılara çağrılmıştı. Hatta bir seferinde çok yorgunmuş, Atatürk'ün huzurunda uyumuş, götürmüşler yatağa yatırmışlar. Ben Atatürk'ü gördüm ama tanışmadım. 1932-33 senesinde, o vakit Alman Mektebi'nde talebeyim, dört kez 4X400 metre bayrak yarışında Atatürk'ün önünde yarıştım."

TARİH VAKFI
Tarih Vakfı sözlü tarih arşivi oluşturmak için tanıklıklarınızı kaydediyor. 70 yaş üzeri 1000 kaynak kişiye ulaşmayı hedefliyor. Ünlülerle değil, içimizden birileriyle... Sizin önereceğiniz kişilerle, dedelerimiz, ninelerimizle... Köylerde, kasabalarda, fabrikalarda geçen hayatlar... Hasatlar, vardiyalar, düğünler, seçimler, yemekler, camiler, kadın matineleri... Tarihe Bin Canlı Tanık Projesi, sözlü tarih görüşmeleri ile, günlük yaşamın, toplumsal geçmişin belleklerde kalmış ayrıntılarını içeren yaşam öykülerini kaydetmeyi hedefliyor. Bugüne kadar projeye destek olan Türk Tabipler Birliği'ne, İnşaat Mühendisleri Odası'na ve Kayseri Ticaret Odası'na maddi desteklerinden dolayı teşekkür ederiz. Siz de projeye destek olun, tarihe katkı da bulunun: Telefon: 0212 327 86 58
Faks : 0212 227 37 32 e-posta: tbct@tarihvakfi.org.tr

  • Danışmanlar: Doç. Dr. Aynur İlyasoğlu-Doç. Dr. Esra Danacıoğlu
  • Proje koordinatörü: Gülay Kayacan
  • Görüşmeyi yapan: Hakan Koçak n Görüşme kayıt süresi: 4 saat n Deşifre ve redaksiyon: Sevil Üzrek
  • Görüntü kaydı: Tamer Üstel
  • Yayına hazırlayan: Tuba Çameli


  • Projeye katkılarınızı bekliyoruz:
    Telefon: (0212) 327 86 58
    Faks: (0212) 227 37 32
    e-posta:mailto:tbct@tarihvakfi.org.tr

    www.tarihvakfi.org.tr