Pazar “İki ayda beş eşcinsel öldürüldü, korkuyoruz”

“İki ayda beş eşcinsel öldürüldü, korkuyoruz”

28.02.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

İki ayda işlenen beş gay cinayetine dikkat çekmek için yürüyüş düzenleyen Lambdaistanbul üyeleri medyadaki homofobi konusunda uyarıyor: “Lezbiyen izleyicinin yüzüne telefon kapayan Esra Erol homofobi ödülümüzü alır.”

“İki ayda beş eşcinsel öldürüldü, korkuyoruz”

Siz bu söyleşiyi okumaya başladığınızda, -bir olağanüstü durum, aksilik olmadıysa eğer- onlar dün “Nefret Cinayetlerine ve Medyadaki Homofobiye Karşı Eylem”lerini yapmış olacaklar. Onlar, Lambdaistanbul. 1993’te kurulan, “eşcinseller olarak yaşadıkları sorunları çözebilmek, kendi aralarında dayanışma örgütlemek ve eşcinsellere yönelik olumsuz bakış açılarını değiştirmek için” oluşturdukları bir sivil toplum örgütü.
2010’un ilk iki ayında beş gay ve travesti cinayeti işlenmesi üzerine harekete geçtiler. Bu yürüyüşle hem nefret suçunu protesto ediyorlar hem de medyanın eşcinsellere yaklaşımını...
Aslında dar kapsamlı eşcinsel kelimesini değil de LGBTT’yi kullanmayı tercih ediyorlar. Açılımı: Lezbiyen-Gey-Biseksüel- Travesti-Transseksüel.
Lambdaistanbul üyeleriyle Beyoğlu’ndaki merkezlerinde yürüyüş öncesinde, hazırlıkları sırasında buluştuk. Fakslar çekiyor, yürüyüşte taşıyacakları dövizleri yazıyorlardı.
Lambda’cıların kimileri “açık”, yani aileleri ve iş arkadaşları cinsiyet kimliklerinden haberdar. Kimileri ise henüz kapalı. Bu yüzden herkes yüzünü göstermek istemiyor söyleşide. Ecem Dalga, Bora Bengisu ve soyadını vermek istemeyen İbrahim ile konuştuk.

Haberin Devamı

Bu yürüyüş ne için?
Ecem Dalga: İçimdekini kusmak için. Son zamanlarda artan bu şiddet olayları sadece fiziksel değil. Televizyonu açıp saçmasapan konuşmaları duymak bile şiddet. Artık buna karşı bir şeyler söylemek lazım.
Bora Bengisu: Öncelikle biz varız, buradayız demek için. Sorunlarımızı görünür kılmak için. Bu eylemle istediğimiz tartışma zemini yaratılacak gibi...
İbrahim: Bir anlamda “Yalnız değiliz” demek bu yürüyüş.

Hep yalnızlık üzerinden anlatıyorsunuz dertlerinizi. En baskın duygu yalnızlık mı?
Ecem D.: Bunu çok fazla hissediyoruz, özellikle de açılma sürecinde. Eski kuşak erkekler için şöyle bir tabir vardır: “Bir ben, bir de Zeki Müren”. Dünyadaki tek eşcinsel benim duygusu baskındır başlangıçta. Aslında belki bakkalınız da öyle, ailenizdeki üyeler de...

Yürüyüşün adı “Nefret Cinayetlerine ve Medyadaki Homofobiye Karşı Eylem”. Medya hangi açıdan homofobik?
Ecem D.: Medya eşcinselleri, transeksüelleri sadece polemik yaratmak ya da eğlence faktörü olarak göstermek için kullanıyor. Yaşadığımız gerçek sorunları ise gündeme taşımıyor, yansıtmıyor. Her yıl burada Onur Haftası’nda üç bin kişi yürüyoruz, bu hiçbir yerde çıkmıyor. Ama Brezilya Sao Paulo’da yapılan dünyanın en büyük eşcinsel yürüyüşü haber oluyor.
Bora B.: Magazinel haberler daha çok yer buluyor. Medyada üretilen nefret söylemi şiddeti körüklüyor; oysa uğradığımız şiddet ve ayrımcılık yeterice yer bulmuyor.
Ecem D.: Homofobi ve transfobi medya aracılığıyla besleniyor. Zekeriya Beyaz, “12 Eylül darbesi eşcinselliği önledi” diyor. Başka birisi çıkıyor, “Savaşların sebebi eşcinseller” diyor. Her şeyin faturası LGBTT’lere kesildikçe insanların içsel homofobileri de artıyor.

Ne demek içsel homofobi?
Ecem D.: Kendisindeki eşcinselliği bunu kabul edememe. Bu durumda kendine nefreti artıyor. Başkalarına karşı saldırganlaşıyor. Biz de toplumun içinde geliyoruz ve biz de bu yargılarla büyüyoruz: “Eşcinsellik kötüdür, sapıklıktır”. İlk başta kendimizden de korktuk, kendi homofobimize sahiptik.


“Diğer partiler de bizi görmezden geliyordu, AKP de öyle”
Medyayı sert eleştiriyorsunuz ama siz kendinizi ifade etmek için ne yapıyorsunuz?
Ecem D.: LGBTT hakları platformumuz var, tüm örgütler katılır buna. Uğradığımız ayrımcılıkları, şiddeti, şantajı raporluyoruz ve her yıl bir kitap çıkarıyoruz. Bu kitabı gündem yaratabilecek her yere yolluyoruz, Meclis dahil. Artık orada da konuşulur oldu.

Meclis’le yapılan görüşmeler nasıl sonuçlanıyor?
Bora B.: Duyarlılık artmaya başladı. Geçen sene Onur Haftası’ndaki panele Mehmet Sevigen, Akın Birdal ve Sabahat Tuncel geldiler. Önceki sene Ufuk Uras gelmişti. Kısa süre önce de Ankara’daki arkadaşlar Nursuna Memecan’ı ziyaret etti.

Ak Parti muhafazakar bir parti. İktidara geldiğinden bu yana size yaklaşımda bir fark var mı?
Bora B.: Pek fark var diyemem. Zaten LGBTT her siyasal dönemde ahlaksız olarak nitelendirilir, diğer partiler de uzak dururdu.
İbrahim: Diğerleri de görmezden geliyordu, AKP de öyle.


“Bunlar bizim tespit ettiğimiz cinayetler, belki fazlası var”
2010’nun başından beri beş gay ve travesti cinayeti işlendi kayıtlara göre. 2004’ten bu yana da 44 cinayet var. En fazlası da 2009’da, 20 kişi. Ne oldu da bu sayı giderek arttı?
Ecem D.: Görünür oldukça karşılaşılan şiddet de artıyor.
Bora B.: Eskiden de belki aynı sayıda cinayet işleniyordu ama üç-dört yıldır LGBTT örgütleri ciddi şekilde çalışmaya ve bu verileri toplamaya başladı. Sonuçta bunlar bizim tanımlayabildiğimiz cinayetler, belki daha fazla var.

Siz bu cinayet haberlerini duydukça can korkusu taşıyor musunuz?
İbrahim: Taşıyorum.
Ecem D.: Ben de taşıyorum. Bizim başımıza şiddet olayları geliyor. Galatasaray’da dövüldük mesela, ya biri bıçak çekerse korkusu taşıyorum bu durumda.
Bora B.: Sadece can korkusu da değil... Geçen ağustosta bir arkadaşımla beraber Cihangir’de bir eve taşındık. Üst komşu bizi rahatsız etmeye başladı. Önce emlakçıyı arayıp “İki erkeğe ev kiralanır mı, bunlar gay” demiş. Emlakçı da terslemiş onu. Sonra kapımızın kilidine cam çivisi soktu, içeri giremedik. En sonunda da ev arkadaşım Sıraselviler’de yürürken onu kenara çekmiş, “Ahlaksızlar” diye bağırıp çağırmış. En sonunda taşındık oradan.
Ecem D.: Biz de Elmadağ’da oturuyorduk, oradaki transeksüeller
evlerinden mahalleliler tarafından atıldı. Adamın biri sokakta “Hani bu i...leri öldürecektik” diye bağırıyordu.

“Esra Erol bu yılın homofobi ödülünü alır”
Esra Erol, “İzdivaç” programına bağlanan lezbiyen seyircinin suratına telefonu kapadı. Açıklama olarak da “Türkiye bunu kaldırmaz” dedi. Kaldırmıyor mu gerçekten?
Ecem D.: Kaldırabilecek hale getirirseniz, o seyirciyi konuşturursanız kaldırır. Ne demek yani? “Kadınların özgürlüğünü bu ülke kaldırmıyor” deyip kadınların sokakta yürümesini mi yasaklayacağız? Bizim Homofobi ödüllerimiz var, Hormonlu Domates. Bu yıl herhalde Esra Erol alır.

Esra Erol ile iletişime geçtiniz mi?
Ecem D.: Zaman zaman böyle girişimlerimiz oldu, çok da olumlu bakmıyorlar. Bizim gayemiz zaten “Bu homofobik, yakalayın” demek değil. Dönüştürmek istiyoruz. Ben de homofobiktim, kendimi dönüştürdüm bunu fark ettiğimde.

Hıncal Uluç da onu savunan bir yazı yazdı ve şöyle dedi: “Türkiye bir aile izleme programında eşcinselleri evlendirecek hoşgörü düzeyine geldi mi?” Sizin beklendiğiniz şey, hoşgörü mü?
Bora B.: Bizim beklediğimiz, birlikte yaşam. Başka birisi tarafından bahşedilen bir hoşgörü istemiyoruz.
Ecem D.: Sanki bizde bir eksiklik, bir hata var da,
haydi bunu kabullenelim
demek gibi hoşgörü...

Cemil İpekçi de “Türkiye’de eşcinsellere yönelik ayrımcılık yok” diyor.
Ecem D.: Bence çok bilinçli değil bunu söylerken. Eşcinselliği büyük şehirlere ve erkeklere endeksledi zaten. Transseksüelleri yok saydı. Açık olan ünlülerin konuşurken biraz daha bilinçli olması gerek.


“Sadece bizim ordu eşcinselliği hastalık olarak görüyor”
Aileler öğrendiğinde nasıl bir süreç yaşanıyor?
Bora B.: Bunu bir hastalık olarak algılayıp zorla psikiyatrlara götürüyorlar. Bu psikiyatrlar da bilgisizse, para peşindeyse tedavi etmeye kalkıyor. Bu da bir şiddet. İğrendirme terapisi diye bir yöntem var mesela! 40-50 yıl önce de deneniyordu; eşcinsel pornosu izletilirken elektrik veriyorlardı insanlara. Gerekçe de şu: eşcinseller mutsuz. Bütün heteroseksüeller çok mu mutlu? Kadın-erkek ilişkilerini de görüyoruz. Ayrıca LGBTT eğer gerçekten hasta olarak görülseydi, şunu sormak isterim: Grip olan bir insanı öldürmek istiyor musunuz?

Fransa transseksüelliği ruh hastalıkları listesinden çıkaran ilk ülke oldu. Türkiye’de durum ne?
Ecem D.: Eşcinsellik çok önce çıktı Dünya Sağlık Örgütü’nün hastalık listesinden. Tıp literatüründe psikolojik hastalıkların tanı ölçütünü içeren DSM 4 diye bir kitap var. Bu kitaptan eşcinsellik çıktığı için Türkiye de uydu buna. Sadece ordu bunun eski versiyonu DSM 2’yi kullanıyor hâlâ ve orada eşcinsellik psikoseksüel bir hastalık.

Son iki ayda işlenen LGBTT cinayetleri:
-3 Ocak’ta Denizli’nin Tavas İlçesi’nde, M. Ü. tecavüz edilip demir çubukla dövülerek öldürüldü.
-22 Ocak’ta Afyonlu Kemal G.’nin cesedi, “Benimle ilişki kurmaya çalıştı” diyen katili tarafından sekiz parçaya ayrılıp şehrin üç noktasına atıldı.
-Kimya mühendisi Şinasi H., 28 Ocak’ta internetten tanışıp eve çağırdığı Ufuk Y. tarafından sırtından bıçaklanarak öldürüldü.
-Fevzi Yener adlı travesti, 17 Şubat’ta İstanbul Fatih’teki evinde bıçaklanarak öldürüldü. Yakalanan üç şüpheli, suçlarını itiraf etti ve amaçlarının gasp olduğunu söyledi.
-8 Şubat’ta Derya kod adlı travesti, Antalya’da yalnız yaşadığı evinde boğazı kesilmiş şekilde bulundu.

“İki ayda beş eşcinsel öldürüldü, korkuyoruz”