Pazar “İnsanlar kafa dağıtacak dizileri tercih ediyor”

“İnsanlar kafa dağıtacak dizileri tercih ediyor”

17.01.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Her sezon yüzlerce dizi çekiliyor ve büyük çoğunluğu reyting kurbanı oluyor. Milyon dolarlık dizi piyasasının perde arkasında neler oluyor, kanallar hangi senaryoları tercih ediyor? Kanal D ve Star TV’nin drama ekiplerini ziyaret ettik ve bir dizinin başarılı olması için bir formülün olmadığını öğrendik!

“İnsanlar kafa dağıtacak dizileri tercih ediyor”

Türkiye’nin büyük bir bölümü her akşam 20.00’de televizyonun karşısına oturuyor ve 23.30’a kadar aynı hikayenin içinde vakit geçiriyor. Aşk, ihtiras, iktidar, çatışma, ihanet derken gece bitiyor. Bu döngü neredeyse her akşam böyle devam ediyor. Dizi prodüksiyonlarının maliyetleri ise dudak uçuklatıyor, oyuncusundan çaycısına binlerce kişi bu piyasadan para kazanıyor. Peki tüm Türkiye’de illüzyon etkisi yaratan bu dizilerin, senaryoları nasıl ve neye göre belirleniyor? Türkiye’nin en çok izlenen kanallarından Star TV ve Kanal D’nin kapısını çaldık. Drama ekipleri yaklaşık sekiz kişiden oluşuyor. Dört kişi operasyonel işlerle ilgileniyorsa dördü senaryolarla ilgileniyor. Uzun ve yorucu bir süreç. Üstelik sorumluluğu her yönden ağır. Hem tüm toplumu doğrudan etkileyen mesajları veriyor olmanın yükü omuzlarında hem de her sabah 10.00’da açıklanan reyting sonuçları merakla bekleniyor. Star TV dramalar sorumlusu Ümmü Burhan ve Kanal D dramalar sorumlusu Hülya Vural’la görüştüm. İkisine göre de dizilerin başarılı olması için bir formül yok. Birçok bileşenin bir araya gelmesi gerekiyor ama bazen tabiri caizse “sadece sevmek de yetmiyor”. Yapımcı, yönetmen ve senaristlere göre piyasanın durumu yurt dışında iyi ama yurt içinde sektörün sıkıntıları büyük; süreler kısalmalı!

“İnsanlar kafa dağıtacak dizileri tercih ediyor”


“Bu işin sırrını bilen olsa trilyoner olurdu”

Haberin Devamı

Ümmü Burhan(Star TV Dramalar Direktörü)

-Drama bölümlerinde işleyiş nasıldır?

Bize senaryolar gelir. Bazen yapımcıdan, bazen senaristten, bazen de hayatında ilk defa senaryo yazmış birinden gelir. En nihayetinde hepsi bizim tarafımızdan aynı şekilde değerlendirilir. İstisnasız bütün senaryoları okuruz, notlarımızı çıkartıp bir araya geliriz ve tartışırız. Eksilerini, artılarını ortaya çıkararak bir rapor oluştururuz. Eksikleri varsa karşı tarafa onları iletip yeniden görüşebileceğimizi söyleriz. Görüşümüzün olumsuz olduğu senaryolara da çok çabuk dönüş yaparız. Bizim içimize sinen bir iş olduğunda da “Dizide kim oynar, kim çeker ve maliyeti ne olur?” gibi araştırmalar yaparız ve ürün ortaya çıkmış olur.

Haberin Devamı

-Senaryo seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?

Bizim en öncelikli dikkate aldığımız şey işin içimize sinmesi. Hikayenin evrensel olması çok önemli. Çok iyi bir prodüksiyon kalitesi de şart çünkü seyirci her zaman en iyi kaliteyi hak ediyor. Seyirci şu an daha net anlatımlı işleri takip ediyor, karmaşayla uğraşmak istemiyor. En önemli unsurlardan biri de çok uzun zamandan sonra başardığımız yurt dışı satışları. Sadece Türkiye’yi düşünerek reyting baremi üzerinden gitmeye kalkarsak bütün televizyon evrenine hata yapmış oluruz.

“Televizyon artık dördüncü kuvvet olmaktan çıktı”

-Hangi diziler yurt dışına satılıyor?

Bütün dizilerimizin yurt dışı satışı var. Ortadoğu bu işin başlangıcı oldu ama geniş bir yelpazeye satılıyor aslında. Her dizinin farklı bir alıcısı oluyor. Latin Amerika ve Rusya’ya satılıyor. “Paramparça” Vietnam’a bile satıldı mesela.

-Bazen her şey eksiksiz olsa da dizi tutmayabiliyor. Bu neye göre değişiyor sizce?

Bazen olmuyor hakikaten. Bunun sırrını bilen olsa zaten trilyoner olmuştu. Bir matematiği yok maalesef çünkü seyirci değişiyor ve beğenisi de değişiyor. Bir de dizi enflasyonunda bu çok normal. O kadar çok dizi var ki birileri mutlaka kurban olmak zorunda kalıyor. Televizyon artık dördüncü kuvvet olmaktan çıktı, tamamen bir eğlence aracı oldu.

-Dizi enflasyonu seyirciyi bıktırmış olabilir mi sizce?

Haberin Devamı

Evet, kesinlikle böyle düşünüyorum. Bu kadar fazla oyuncu ve senarist fiyatları yerine eskisi gibi bir gecede süreleri daha kısa iki dizi yayınlamayı çok isterim. Seyirciye keyifli ve tadında iki ayrı ürün sunmuş oluruz. Süreler kısalsın diyen insanlar önce bu işin ekonomisini dengelemeliler. Astronomik oyuncu fiyatlarının olmaması lazım mesela.

-Herkes çuvaldızı önce kendine batıracak öyleyse.

Tabii. Dizi sürelerinin bu kadar uzun olması hepimize zarar veriyor. Bir senaristin bir bölümde yazabileceği olay sayısı kaç olabilir ki? Dönüp dolaşıp bütün diziler birbirine benziyor dememizin sebebi de bu. Biz hâlâ zararına bile olsa Y kuşağını da ilgilendirecek farklı işler yapmakta ısrarcıyız. “İşler Güçler”, “Kardeş Payı”, “Behzat Ç.” bu tarz dizilerdi. Şimdi yine bu tarzda “46” diye bir dizi hazırlıyoruz.

-Diziler artık internet üzerinden de izlenebiliyor. Bu anlamda reytingler ne kadar belirleyici olabilir ki?

Aslında ben reyting ölçümünü sosyolojik olarak çok doğru buluyorum. Çünkü Türkiye’de en çok televizyon izleyen kesim ölçümleniyor. Ancak belirleyicinin sadece bu olmaması lazım. Sosyal medya ve dijital platform da belirleyicileri olmalı. Üçünün ortalamasına bakıp karar vermek gerekiyor. Bu kadar büyük bir ekonominin döndüğü bir piyasada dizilerin başarılı ya da başarısız olduğuna tek bir ölçümlemeyle karar vermek haksızlık olur.

Haberin Devamı

-Toplum olarak dizilere bu kadar bağımlı olmamızın sebebi sizce nedir?

Ucuz eğlence olarak insanların elinde bir tek televizyon kaldı. Bir yere gitmen gerekmiyor, yol ve yemek parası düşünmüyorsun. Ben biraz agresif, stresli ve mutsuz toplum olduğumuzu düşünüyorum. Bu tip durumlarda da sana hayal kurdurmayı sağlayan işlere yöneliyorsun. Mesela televizyondaki hayatlar ya sana daha cazip geliyor ya da görüp şükrediyorsun. Eskiden misafirliklere gidildiğinde televizyon açılması çok ayıptı şimdi öyle bir şey kalmadı. İnsanlar misafirliğe gitmiyor. Herkes daha yalnızlaştı ve aile içine kapanmaya başladı, orada da tek eğlence aracı televizyon kaldı. Düşünmeden, yavaş yavaş akan bir şey izlemek istiyor izleyici.

Haberin Devamı

SEKTÖRÜN TEMSİLCİLERİ NE DİYOR?

“Artık ya entrika ya hiç durumuyla karşı karşıyayız”

Birol Güven(Yapımcı ve senarist)

Bİr dizinin başarılı olmasını sağlayan bileşenlerin ne olduğunu bilmiyorum, bilen olduğunu da sanmıyorum. Ne Türkiye’de ne de dünyada bunu bilen var. İstatistikler böyle diyor. Çok başarılı bir iş yapan bir ekip bir sonraki çalışmasında aynı başarıyı sağlayamayabiliyor. Ben hayatın kendisi kadar gerçek şeyler yazmaya çalışıyorum. Bazen bu tür çok izleniyor, bazen de hafif bulunuyor. Konjonktürel bir mesele. İzleyicinin ne istediğinden çok trendler daha önemli. Bir kanal bir proje yapıp başarılı olunca diğerleri de benzerlerini yapıyor. Türk televizyonculuğu topyekun tek bir yemek seçeneği olan lokantaya benziyor. Farklı ambalajlarda aynı melodram hikayeleri sunuluyor seyirciye. Televizyon renkliliğini kaybetti artık. Tek seçenek var, o da “entrika”. “Ya entrika ya hiç” durumuyla karşı karşıyayız. Bütün hikayeler “yok artık” dedirtiyor. Hem kendi hikayelerimizi hem de Kore’nin hikayelerini tükettik. Bu durumun sürdürülebilir olduğunu düşünmüyorum.

“İzleyiciyle enerji tutmazsa dizinin ömrü 3 bölüm olur”

Şükrü Avşar(Yapımcı)

Türk toplumunun dizi algısında samimiyet, karakterlerin bozulmadan devamlılığın sağlanması ön planda geliyor. İzleyici hikayede ya da karakterde kendinden bir parça yakaladığında ilerleyişi merak edip kendisiye özdeşleştiriyor. Dizi kamera arkası ve kamera önüyle bütün bir ekip işidir, akslardan biri sallanmaya başlayınca geneli etkileyecek şekilde hasar verir. O yüzden sinema filmlerine gösterilen hassasiyet dizilere de gösterildiğinde diziyle izleyiciyle arasında organik bir bağ oluşuyor.

Eğer başta vaat edilen şeyin devamlılığı da sürerse izleyicimiz sadık bir şekilde bizi izlemeye devam ediyor. Her şeye rağmen bu işin belirgin bir formülü yoktur, kim ben dizi tutturmanın formülünü biliyorum derse yalan söylemiş olur. Her şeyi ne kadar iyi yapmaya çalışırsanız çalışın, ekrana çıktığında izleyiciyle enerji tutmuyorsa ağzınızla kuş tutsanız en fazla üç bölümlük ömrünüz olur.

“Samimiyet en az senaryo, ekip ve kurgu kadar önemli”

Altan Dönmez(“Paramparça” dizisinin yönetmeni)

En iyi senaryo, en iyi oyuncu kadrosu ve en iyi teknik ekip bir araya geldiğinde dizi mutlaka karşılığını buluyor. Eğer izlenmiyorsa mutlaka ya bunlardan biri eksiktir ya da iş samimi değildir. Samimiyet en az senaryo, teknik ekip, oyuncu, kurgu kadar önemli bir faktör. Bu kadar derdin tasanın, günlük hayatın hengamesi içinde izleyici olumlu şeyler de görmek, iyi vakit geçirmek istiyor.

Dizinin dramatik yapısı, çatışması doğru bir matematikle yapılırsa o iş izlenir, hatta yurt dışında da satışı gerçekleşir. “Paramparça” buna iyi bir örnek aslında. Bir iş tuttuktan sonra hemen ardından benzerlerinin yapılmasını da son derece yanlış buluyorum. Doğru işi doğru ekiple ve doğru hikayeyle yaparsan o iş mutlaka izleniyor ama biri tuttu diye benzerlerini yapınca hem samimiyetsiz hem de kötü bir kopya oluyorsunuz.

“Drama her dönem ve her durumda izlenir”

Cengiz Deveci (Endemol Shine Türkiye Dramalar Direktörü)

Başarılı olmanın sırrını inandırıcılıkta buluyorum. Ürettiğimiz iş performansa dayalı olduğu için en iyi kadrolarla da çalışsanız, bu performans işlere göre değişiklik gösterebiliyor. İşin mayası çok iyi olsa bile bu dinamikler bir araya geldiğinde ortak bir dili konuşmuyorlarsa o iş izleyiciye geçmiyor. İzleyici umudu seviyor. Karamsarlıktan çok, geleceğe dair güzel şeyler görebilmek istiyor.

Dizilerde dönemler var. Mesela bir dönem sitcom revaçtaydı. Başka bir dönem komedi... Bir iş tutuyor ve arkası geliyor. Ama drama için durum böyle değil. Drama her dönem, her durumda izlenir. Eğer yaptığınız işin öznesi inandırıcılıksa, onun dönemi yoktur.

“İnsanlar kafa dağıtacak dizileri tercih ediyor”


“İzleyici çatışması yüksek ve sert dizi istiyor”

Hülya Vural (Kanal D Dramalardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı)

-Dizilerin başarılı olması için bir formül yok değil mi?

Bunun bir formülü olsaydı herkes çok başarılı olurdu. Deneyim önemlidir ancak deneyim ve sezginin birleşmesi lazım. Çok profesyonel bilgilerin ışığında bir dizi yaparsınız ama sezgisi yoksa izleyiciye geçmeyebilir. Biz televizyonucuyuz, izleyicinin isteğine ve arzusuna göre yola çıkmalıyız. İzlenmek isteneni tespit ettiğimiz anda drama başlar.

“İzleyici hikayenin çok güçlü olmasını istiyor”

-Bu meslekte çok eskisiniz. İlk başladığınız yıllardan bu yana dizilerde ne gibi değişiklikler oldu?

1994-95 yıllarında star sistemi vardı dizilerde, tıpkı Yeşilçam sineması gibi. Belli isimler vardı ve dizilerde hep onlar oynardı. Sonra “Kara Melek” diye bir dizi geldi. O zaman Sanem Çelik ve Ece Uslu tanınmamış isimlerdi. Projenin kendisi çok etkili olduğu için star sistemine ilk darbeyi o vurdu. 2000’li yıllardan itibaren starların yanında hikayenin kendisi de önem kazandı. “Asmalı Konak”la birlikte birtakım bileşenlerin yan yana gelmesinin iyi bir performansa yol açtığını gördük.

-Nedir bu bileşenler?

Bu bileşenler; oyuncu, proje, reji, müzik ve sanat yönetmenliği. Dolayısıyla beş bileşenin bir araya gelmesi “Asmalı Konak”ı dev bir proje haline getirdi. Ondan sonra yavaş yavaş bütün bu bileşenlerin toplamı konuşulur oldu. Bugün geldiğimiz noktada bu beş bileşenin hepsi çok geçerli ama en önemlisi senaryo ve hikayedir. Hikayenin kendisinin çok güçlü olmasını istiyor izleyici. Çatışması yüksek ve sert olacak. Aşk, intikam, iktidar, ihtiras gibi çok büyük kavramlarla ilerliyoruz artık. En önemli şeylerden biri de hikayenin sürdürülebilir olması.

-Bazen de tüm bu bileşenler olduğu halde dizi o dönemin modasına uygun olmuyor.

Evet, böyle oluyor ama çok belirleyici değil bence. Şimdi dönem dizisi çok az yapılıyor, yine de ben “İzleyici dönem dizisi izlemiyor” fikrine karşıyım. İnanıyorum ki
D Prodüksiyon’un “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisi bugün bir daha yayına girse yine çok izlenir. Bu dönem dizisi olmasıyla ilgili değil içeriğiyle alakalıydı. Belli dizilerin kanallar için bütçe odaklı dönemleri olabilir ama izleyici için dizinin dönemi yoktur. Sadece belli zamanlarda belli türler öne çıkabilir ve moda olabilir. Bu sezonda romantik komedi aynı şekilde öne çıktı.

-Artık sezon diye bir şey de kalmadı. Yazın da rekabet çok yüksek öyle değil mi?

Evet, eskiden yaz ekranında neredeyse hiç dizi olmazdı, hep tekrarlar gösterilirdi. Ama şu anda cehennemi bir rekabet var yaz ekranında. Daha düşük bütçeli ama hikayesi güçlü diziler koyarsanız sizi sezonlar boyunca da götürebilir. “Güneşin Kızları” ve “Ulan İstanbul” bunun en güzel örnekleridir.

-“Kurtlar Vadisi”, “Arka Sokaklar” gibi dizilerin bu kadar uzun ömürlü olmalarını nasıl açıklıyorsunuz?

“Kurtlar Vadisi” çok özel bir iş. Onun gibi başka bir iş yapılmadı ve yapılamayacak da bana göre. Türk izleyicisinin nabzını tutan bir ekip var orada. İzleyicinin duygularına direkt hitap ediyor. 13’üncü sezonu ve böyle devam ettiği sürece daha uzun süre devam eder. “Arka Sokaklar”ın da bu yıl dokuzuncu sezonu, orada da izleyici polis ekibini aile olarak görüyor. Türk izleyicisi merkez odaklı hikayelerden hoşlanır ve hep aileden gider. Bu merkez odaklı hikayelerde bir şeyi ya da topluluğu aile yerine koyabiliyorsa o iş başarılı olur. “Arka Sokaklar”da tam da böyle oldu.

-Türk toplumunun dizi algısındaki diğer kriterler nedir?

Aile, kadın ve aşk çok önemli. Dizi sektöründe yapımcı, kanal ve seyirciden oluşan bir ağ vardır. Bunun en güçlü olanı da her zaman seyircidir. Çok fazla seçenek var ve seyirci dilediğini izleme şansını buluyor. Artık dizi seçeneği çok fazla olduğu için reyting oranları da çok düşük. “Asmalı Konak” 20’li reytingleri gördü ve Türk televizyon tarihinde onu geçen başka bir dizi olmadı, maç ve bütün programlar dahil.

-Türk dizileri artık yurt dışında da çok popüler.

Türk dizileri son üç-dört yıldır yurt dışında çok başarılı. Amerika’dan sonra dizi satışlarında Türkiye ikinci geliyor. Eskiden Latin Amerika ikinci sıradaydı. Onun tahtına biz oturduk, hatta onlara dizi satıyoruz. Bütün dünyaya satılıyor, çok büyük bir patlama var.

“İnsanlar kafa dağıtacak dizileri tercih ediyor”