Pazar İşte Diyarbakırlı "Pala Abdül"

İşte Diyarbakırlı "Pala Abdül"

08.05.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Almanya'da 1968 hareketi Dışişleri Bakanı Joschka Fischer'i çıkardı. 30 yıl önce polisi taşlayan asi genç, Almanya kabinesinde başbakan yardımcısı oldu. Türkiye'de 1968 mezunu Abdülkadir Aksu da içişleri bakanlığına tırmandı. O polis taşlamamıştı. Mülkiye'de kazandığı fikirlerle dostlukları 30 yıl hiç değiştirmeden girdi kabineye...

İşte Diyarbakırlı Pala Abdül

İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu Mülkiye yıllarını anlatıyor can.dundar@e-kolay.net 1968'in Beatles temsilcisini 2006'da içişleri bakanı makamında ziyaret edip Mülkiye yıllarını sorduk.Öyle heyecanla anlattı ki bittiğinde Basın Müşaviri İbrahim Saraçoğlu "Hiç bu kadar keyifli bir söyleşi yapmamıştı" dedi.Mülkiye belgeselinde pek azını kullanabildiğimiz bu söyleşiyi, tam da Terörle Mücadele Yasası gündemdeyken yayımlamak istedim.Gençliğimizi anımsamak her zaman daha özgürlükçü kılar bizleri... İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu için "Beatles'ın Mülkiye temsilcisi" denirmiş. İnanmayan, mezun olduğu 1968 yılının Kazgan'ına bakabilir. Unvanın nedeni bu pala bıyıklı, yağız gencin Beatles tutkusu değil; onlar gibi uzun saçlarla Mülkiye'ye gelmesi... Abdülkadir Aksu 1944 Diyarbakır doğumlu... Kazgan'da doğumu şöyle anlatılıyor:"Hicri 1363 yılında O'nu ebenin kucağında görenler ilk olarak alnına dökülen perçemlerini ve elinde tuttuğu küçücük Kuran-ı Kerim'i fark ettiler. Medrese tahsiline kabiliyeti fazla olmasına rağmen bir tesadüf onu ilkokula atmıştır."Aksu'nun babası PTT'de veznedardı. Oğlunu, meslek sahibi olsun diye küçük yaşta attar yanına çırak verdi. Orada gümüş kaplamayı, yaz tatillerinde de marangozluğu öğrendi.Kaymakam olmak istiyordu. Dedesi İstanbul'da Mülkiye'de okurken harp patlayınca okulu bırakıp Diyarbakır'a dönmüştü. Koşuyu tamamlamak torununa düşüyordu. Elinde Kuran 1962'de tez sınavıyla girdi Siyasal'a... İlk gün spor salonunda 250 kişilik bir sınıfla karşılaştı. Geç geldiği için en arka sırada yer bulabilmişti. "Burada nasıl okuyacağım?" diye düşündü. İkinci gün erken gelip en önde oturdu. Az sonra yerin sahibi geldi "Orası benim yerim" dedi. "Ben de şimdi oturdum" diye direndi Aksu; anlaşmazlık uzayınca son sınıftan bir ağabey çağırdılar. Aksu ilk Mülkiye dersini orada aldı:"Bak, bu fakültenin gelenekleri var, ona uymak zorundayız."Sonrasını şöyle özetliyor:"'Eyvallah' dedik, gidip tekrar en arkaya oturduk. İlk sene ondan dolayı çaktık." İlk yıl neden "çaktı"? Aslında zayıfı olmadığı halde not sistemi yüzünden sınıfta kalmıştı. Bu yüzden boykota gittiler. Ama Aksu'nun tabiriyle "inekçiler" derslere girmekte diretince boykot kırıldı. İkinci yıl hem yurda taşındı hem en öne oturdu. Sınıfında, sonraki yıllarda hem öğrenci hem politikacı olarak birlikte olacağı isimler vardı:H. Celal Güzel, Cem Duna, Mehmet Keçeciler, Murat Karayalçın...Lakabı "Abdül"dü. Almanca dersine gelen ve "Abdülkadir" diyemeyen Alman hoca takmıştı bu adı. Diğer lakabı ise "Bıyık"tı. Pala bıyıklarına Turhan Güneş takılır, "Sizin sınıftan iki bıyıklıyı iyi tanıyorum. Biriniz sağcı, öbürünüz solcu" derdi. "Abdül" İlk sosyal faaliyeti, Ankara'daki hemşehrilerini örgütleyen Diyarbakır Derneği'nde oldu. Derneğin başkanıydı. Ankara'da ve Diyarbakır'da piknikler, etkinlikler düzenliyorlardı. 1965'te Diyarbakır Dilan sinemasında yapılan liselerarası bilgi ve orkestra yarışmasının organizatörü Abdülkadir Aksu idi.Ama onun hayatına damgasını vuran örgüt Hür Düşünce Kulübü oldu. Aydın Yalçın'ın girişimiyle Sosyalist Fikir Kulübü'ne karşı örgütlenen kulübün başkanı Hasan Celal Güzel'di. Genel Sekreter Murat Karayalçın, İkinci Başkan Melih Gökçek, Yayın Kurulu Başkanı Mehmet Keçeciler, Yönetim Kurulu üyeleri Veysel Atasoy, Atilla Koç ve değişmez muhasip Abdülkadir Aksu...Yedi kişilik o yönetim kurulundan altı bakan, iki genel başkan çıktı. Diyarbakır Derneği Muhasip Aksu, üyelerden 2,5 lira aidat toplayabilmek için sürekli peşlerinden koştururdu. Gerisini yine 1968 Kazgan'ından okuyalım:"Mülkiye'de 'Hür Düşünce'nin yerleşmesi için büyük çaba harcamış ve aynı isimli kulübün üç yıl başarı ile muhasipliğinde bulunmuştur. İftardan ya da namazdan hemen sonra abdestini bozmadan T.N.S.'ye gitme alışkanlığını kazanarak demokratik düzene ne kadar uyduğunu isbat etmiştir.""T.N.S." ne mi? Açıklamayı Aksu'ya bırakalım. Abdestini bozmadan "O yıllar uzun saç modaydı. Benim de hem pala bıyıklarım hem de omuzda saçlarım vardı. Okul bitince Kınık'a kaymakam oldum. Saçlar aynı...Mülkiyelilik hep devleti himaye etmektir ya, kaymakam cipiyle gelmezdim işe... 125 km'lik yolu Kınık-İzmir otobüsüyle gelirdim.12 Mart dönemiydi. Polis Çiğli'de durdurup kimlik kontrolü yapardı. Saç ve bıyığımdan ötürü otobüse biner binmez doğruca bana gelir kimlik sorardı.'Ben kaymakamım' deyince önce tereddüt eder, geçerdi ama tatmin olmazsa, verirdim kaymakam kimliğini, şaşırırlardı... Sonra bıyıkları kısalttık ama saç daha uzun müddet devam etti." Saçından dolayı polisle başı dertteydi 1968 mezunları arasından içişleri bakanı da çıktı, THKP-C lideri de... Aksu sınıf arkadaşı Mahir Çayan'ı şöyle anımsıyor:"Öyle fazla sosyal faaliyetlerin içinde olmazdı. Kütüphaneden çıkmayan inek grubundan da değildi. Dersleri asan 'kantinciler' arasındaydı. Kantinin bir köşesinde yakın birkaç arkadaşıyla birlikte olur, daima elinde hep bir kitap bulunurdu. Sürekli okurdu. Yakın ilişkimiz yoktu. Sonra birtakım faaliyetlere girince fakülteye gelmez oldular." "Sınıf arkadaşım Mahir Çayan" "İlk yıl inek bayramında benim niyetim ata binmekti fakat at bulamadım. Son inek bayramında bir at arabası getirmişler. Arabayı Mehmet Keçeciler kullanıyordu. O zaman kızlar kaymakam olamadığı için bizim idari şubede fazla kız yoktu. Olan kız arkadaşlar arabaya binmişti. Ben folklor kıyafeti giymiştim. Mehmet hanım kızları arkaya, beni yanına aldı. Önde inek, arkada at arabası çıktık yola... Hâlâ gülerek bakarım o fotoğrafa..." "Keçeciler kızları at arabasına atmıştı" "Aşk var mıdır?" münazarası Mülkiye'nin belki en güzel tarafı değişik fikirdeki arkadaşlarla aynı ortamı paylaşmamızdı. Bazen sabahlara kadar fikir tartışmaları olur, ama gerginlik çıkmazdı. Mesela benim oda komşularımdan biri Adem Yavuz'du. Karşı odada Uluç Gürkan vardı. Yurttan kimleri hatırlıyorsunuz? İki oda arkadaşımdan Şerif tipik bir inekti. Yurtta, odada, kütüphanede sürekli ders çalışırdı, bazen bize kızardı "Rahatsız ediyorsunuz" diye... Şimdi Konya Selçuk Üniversitesi'nde dekan... Öbür arkadaşımız Aşık Osman Mülkiye'nin en renkli simasıydı... İçtiği içkilerin şişelerini üzerine tarih atıp cam kenarına dizerdi. Altına da şöyle yazardı: "Dokunmayın boş şişelere içinde anılarım var." Bazen parasız kalan arkadaşlar şişeleri anılarla birlikte eskiciye satardı.Tipik bir Anadolu insanıydı Osman... Onun da ideali kaymakam olmak... Tıbbiye 2'den Mülkiye'ye gelmişti. Hep lacivert ve çizgili takım elbise, siyah papuç sivri topuk giyerdi. Üsküdar Amerikan Koleji'nden gelmiş bir kıza aşık oldu. Ben hep taklırdım, "Yahu sen Anadolu'nun garibi, gelmiş Üsküdar Koleji'nden kıza aşık olmuşsun, git dengini bul" diye. Bu kızcağıza şiirler yazardı. Biz de o şiirleri ezberlerdik. Bir gün bir münazara düzenledik. Aşık Osman "Aşk vardır" tezini savundu. Onun karşısına bizim sınıftan, vali yardımcılığından yeni emekli olan arkadaşımız Kamber de "Aşk yoktur"u savundu. Bizim Aşık Osman bütün bursunu kitap ve dergilere yatırırdı. İki valiz dolusu kitapla geldi o münazaraya... Sizin odada? Biz Osman'ın tezini destekledik. Onu omuzlarda getirdik. Kazanınca da yine omuzlarda götürdük. Siz hangi teze yakındınız? (Öksürüyor) Yok kız arkadaşlarımız vardı yani... Evet, son sınıfta dayımın kızıyla nişanlandım. Ama güzel arkadaşlıklarım vardı, halen de devam ediyor. Kazgan'da "gizlice ve delice sevdiğiniz bir kız"dan söz ediliyor? Ona açılma cesareti gösteremediğinizden dayınızın kızıyla nişanlanmışsınız.

Yazarlar