Pazar İstiyorum

İstiyorum

08.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

İstiyorum

İstiyorum
8-14 Mart 1998
Nilüfer AÇIKALIN

Saat 03.00'da telefon çalar.
- Alo, Samim evde mi?
- Yok.
- Ne zaman gelir?
- Birazdan gelir herhalde.
- Sen öyle san! Çat!
Telefon kapanır. İki kadın da aynı anda sigara paketlerine ellerini atarlar ve sigaralarını yakıp derin birer nefes çekerler. Yine aynı anda biri manikürlü öbürü kemirilmiş tırnaklarıyla masaya vurmaya başlar. Tıkır tıkır tıkır... Birazdan kemirilmiş tırnaklı kızın banyosundan göbeğinin altına sıkıştırdığı havlusu, suları süzülen ayaklarıyla Samim çıkar. Tırnakları kemirilmiş kız, ihtirasla yerinden kalkıp havluyu çeker ve...
Saat 04.30 sıralarında Samim kalkıp aceleyle giyinir ve tırnakları manikürlü kadının yanına döner, sıcak yatağa girer ve uykuya dalar. Manikürlü kadın burnunda mandalla uyumaktadır. Menopoza girdiğinden bu yana kendisinden salgılandığını sandığı kokulara çözüm olarak bu yöntemi geliştiren kadın, aslında yaşlanıyor olmasının acısını çıkarmak için kendisine eziyet ediyordur ve işin kötüsü, bunun farkında bile değildir. Samim ve karısının eskiden klasik denebilecek bir hayatları vardı. Karısı bankada çalışır. Samim de ticaretten fırsat buldukça karısını aldatırdı. Sonra ona pahalı hediyeler alır, barışırlar, güzel bir kadın ağına düşünce Samim dayanamaz ve yine Nadide'yi aldatırdı.
Evlilikleri 20'li yıllarına gelip de kadın, gençliğinin, güzelliğinin giderek yakalayamayacağı kadar uzaklaştığını kavramaya başladığından beri, yakın bir dostun ölümü de üzerine tuz biber ekince, bir de karabasan gibi çöken menopoz yüzünden... Hayatları giderek iyice çekilmez bir hal aldı. Erkekler nedense yıllarla baş etme sorunu yaşamıyorlar. Hangi yaşta olurlarsa olsunlar horoz gibi çöplük eşeleyip ağızlarına layık bir parça bulabiliyorlar. (Kadınlar bu konuda örgütlenmeli. Çok merak ediyorum 'Evli Erkeklerle İlişkisi Olmayan Kadınlar Derneği' kurulsa kaç üyesi olur acaba?) Bir kadın, yıllarca emek verdiği ilişkisinin vefasızlık yüzünden, üstelik ona en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde bittiğini farkedince delirir. Ama Samim de pek insafsız sayılmazdı kendince. Evet evlilikleri köhnemiş, zamanla tükenmişti ve boşanmak istiyordu ama karısını ortada bırakacak biri de değildi. Nadide'nin üzerine 3 ev, 2 arazi, 2 araba, bir o kadar da para yapmıştı. Herhangi bir kadını mutlu edecek kadar çoktu bütün bunlar. Ama Nadide herhangi bir kadın değildi ve yüzüstü bırakılmayı bir türlü onuruna yediremiyordu. Yıllarca kocasının çapkınlıklarına katlanmakla kalmamış ona hayatlarının dönüm noktası olacak bir iyilikte de bulunmuştu. İyilik yerini buldu gerçi ama hayatları dümdüz sürdü gitti. Nadide 6 yıl önce Samim'e böbreğini vermişti. Tahliller, hastane, tedavi derken çok romantik bir zaman dilimi geçirdiler, ama bir süre sonra her şey eski halini aldı. Samim sağlığına tümüyle kavuştuktan hemen sonra 23 yaşında bir kızla çıkmya başladı. Nadide 45 yaşına bastığı gün pastayı üfledi ve Samim'in suratına geçirdi vb. Boşanmayı bir türlü kendisine yediremiyordu. Bir gün Nadide, kırışmış ellerine bakmamaya gayret ederek tırnaklarını törpülerken daldığı düşüncelerinden, başparmağından akan kanlarla uyandı. Büyük bir kini kovalayan düşünceleriyle öylesine derinlere dalmıştı ki parmağının birinci boğumuna kadar törpülemişti kendini. Akan kanla, eroini bırakma aşamasında enjektöre yalnız kanlarını çeken eroinmanlar gibi rahatladığını hissediyordu. İntikamı acı olacaktı. Onun derdi para, ev gibi ıvır zıvırla deva bulacak gibi değildi çünkü. Gençliğinin bedelini istiyordu. O akşam, süsünü mumlarla tamamladığı bir masa hazırladı. Samim'e telefon açıp boşanmaya razı olduğunu söyledi. Konuşmak için yarattığı loş ortamın son rötuşlarını atarken Samim geldi. Kapıyı açtığında onun gömleğinin yakasında belirgin parlayan ruj lekesini ve ceketinin arkasına özenle yapıştırılmış bir tutam kumral saçı görmezden geldi, masaya oturup konuya girdiler. Samim, karısının önüne sürdüğü kağıtta sıralanan maddeleri şaşırarak okumaya başladı, bitirince dili tutuldu. Nadide, evlerden yalnız birini, paranın da sadece küçük bir kısmını istiyordu. Arazi ve arabaları ona bırakmıştı. Ama boşanmaları tek bir koşula bağlıydı. Samim'in böbreği, hayır kendine ait olan böbreği değil, öteki, sol böbreği. Nadide'nin Samim'e verdiği böbrek. Nadide onu geri istiyordu. Üstelik oldukça ciddiydi. O kadar ki kağıdı imzalamazsa elinde tuttuğu et bıçağıyla böbreği hemen orada alıvereceği hissediliyordu. O gece Nadide'yi gören herhangi biri düşündüğünü hiç tereddütsüz yapabilecek durumda olduğunu kolayca anlayabilirdi. Yaptı da. Ama daha işe henüz girişmişti ki telefon çaldı. Samim ıskalanmış bıçağın yaraladığı sol yanından akan kanı içeriye doğru bastırmaya çalışarak bir yandan yardım umuduyla telefona yelteniyordu ki Nadide ahizeyi kaptı.
- Alo, Samim evde mi?
- Evde.
- Alabilir miyim?
- Hangi parçasını?