Pazar J.L. Besson'un bilmedikleri

J.L. Besson'un bilmedikleri

20.05.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

J.L. Bessonun bilmedikleri

yural@milliyet.com.tr * * *Ama soruna evrensel gözle bakınca, nerelerde neleri yanlış ve eksik söylediÇini bulmak benim için çok zor olmadı. Bu yüzden, bu bilgilerin doÇrularını sizlere aktarmak zorundayım. Amacım, çok sevdiÇim çizer ve yazarın çalışmasını, ilginç kitabını yermek deÇil. Batı aydınının, her zaman önünü alamadıÇı benmerkezli bakışının burada da bir göstergesini sizlere sunmak.* * *Diş fırçasından, ilk kez 1570'te İspanyol büyükelçisi tarafından Fransa'da saraya sunulmuş bir buluş olarak söz eder. Oysa Türkler ve Araplar yıllardan beri, misvak adı verilen, bedeni bir kalem kalınlıÇında, ucu lif lif edilmiş ve dişlere sürttükçe de bugünkü fırçaya benzeyen bir biçim alan bir bitki kullanırlardı. Kendine özgü bir kokusu da olan misvak ilk diş fırçasıdır. Hatta araştırmacı ve dilbilimci Nejat MuallimoÇlu, "diş bilemek" deyimini anlatırken, "Türklerle Çinlilerin arasında savaşların gündüz yapıldıÇını; bir sabah, savaş öncesi derenin bir yakasında dişlerini fırçalayan Türkleri görünce Çin askerlerinin çok şaşırdıÇını ve koşarak hanlarına, 'Efendim, Türkler dişlerini bileyliyorlar, gelip hepimizi yiyecekler galiba!' dediklerini ve 'diş bilemek' deyiminin de dilimize buradan girdiÇini," yazar. Yani misvaktan önce de Asya insanlarının fırça kullandıklarından söz eder. Oysa 1570 bence çok geç bir tarih. * * *Daktilonun 1874'te Remington'un bir buluşu olduÇunu söyler Besson. Bu doÇrudur. Ama ilk kez Remington makinesi kullanan yazarın, belki de bir Fransız olmadıÇı için, Mark Twain olduÇunu yazmaz. Mark Twain, ünlü yazarlıÇının yanı sıra eserlerini daktiloyla yazan ilk yazar olması açısından da çok önemlidir. * * *Sakızın 1881-1883 arasında Thomas Adams tarafından Maya yerlilerinin eski bir tarifinden esinlenilerek yapıldıÇını yazar. Elbette Mayalar eski ve önemli bir kültürün insanları. Ama kenger otundan Besson'un haberi olmadıÇı için, bunu da yalnızca Thomas Adams'a mal etmiş. Oysa benim çocukluÇumda bile, otobüs garajlarında su dolu kavanozların içinde kenger sakızı satılırdı. İnsanlar bunu alır, kaynatır ve sakız olarak kullanırlardı. Kenger, bozkırda kendi başına yetişen bir bitkidir. Yanınıza bir tas alırsınız, içini su ile doldurursunuz, kestiÇiniz kengerin sütünü içine akıtırsınız, o sıvı hemen bir sakız parçasına dönüşür. Tadı acı olduÇu için hemen çiÇnenmez; kaynatılıp sonra çiÇnenirdi. Hatta sert olduÇu için içine çok küçük mum parçası ilave edilirdi. Damla sakızı da bunun farklı bir benzeridir.Çatalın 1300'lü yıllarda İngiltere Kralı I. Edwart'a sunulduÇunu yazıyor. Oysa Çin'de iki tahta çubuÇun çatal olarak kullanılmasının tarihi oldukça eski. Romalıların ufak kaşıklara "ligula", ya da "lingula", yani "küçük dil" dediklerini biliyoruz. Ayrıca ateşte etleri pişirmek için iki uçlu çatal kullandıklarını da. Ancak bugünkü işlevi doÇrultusunda kullanılmadıÇı için çataldan sayılmıyor. Eti pişirdikten sonra, insanlar hiç mi iki uçlu çatalı aÇızlarına götürüp yemek yemediler? EÇer sorun çatalın yaygın olarak kullanımıysa; Selçuklu ve Osmanlı döneminde Konya, Kastamonu ve Tokat'ta tahta kaşıklar üretilirdi. Hatta boynuzdan, kaplumbaÇa kabuÇundan, sedef, mercen, altın ve gümüşten üretilen çatal ve kaşıklar da sarayda kullanılırdı. Müzelerde bunları yakından görebilirsiniz. Macar Kraliçesi Klemans ve yine Kraliçe Jan Devreaux'un özel eşyaları içinde, sürekli kullandıÇı çatal ve kaşıkların olduÇu tarihi kayıtlarda vardır. * * *Fransız kültürüne tuvalet çok geç girdiÇi için tek kişilik, ortası delikli lazımlık koltukları, ihtiyaç gidermenin ilk ürünleri olarak yazmış. Oysa Efes'e gelseydi orada yan yana dizilmiş, ortası delikli uzun koltukları görebilirdi. Hem de MÖ yapılmış. Bu yüzden 1389 tarihinde Versailles Sarayı'nda kullanıldıÇı söylenen koltuk, tarihi bir başlangıçın deÇil, Fransız kültürüne lazımlıÇın ne kadar geç girdiÇinin tarihini gösterebilir. * * *Besson kitabına, zaman zaman verdiÇi bilgilerin kendilerindeki başlangıç tarihini yazsa da, kendi kültürlerinin bu konuda çok gecikmiş olduÇunu göstermeye sanırım gönlü el vermediÇi için; örneÇin uçurtmanın 1350'de kültürlerine girdiÇinden söz ederken uçurtmanın Çin'de 2 bin yıllık bir tarihi olduÇunu not olarak düşmüyor. * * *Kahvenin ve kahvehanenin tarihi kültürümüzde çok eskidir. Öylesine kendisine geniş bir yer edinmiştir ki, "konur" diye adlandırdıÇımız kahverengine, kahveden sonra "kahve-rengi" anlamında kullanmaya başlamış ve kahverengi demişizdir. Bir yazımda okurlarıma sormuştum, "Türkler kahveyle tanışmadan önce kahverengine ne derlerdi?" diye. Bizim kaynaklarımızda, Fransızların kahveyi 28. Çelebi Mehmet Efendi'nin elçiliÇi sırasında ondan öÇrendikleri yazar. Bizde ilk kahvehane 1554'te açılmıştır ve ilk kahveyi içen padişah da Kanuni Sultan Süleyman'dır. 1517'de de Yemen Valisi Özdemir Paşa'nın getirdiÇi kahveyi içmiştir. Fransa'da kahvehanenin açılışı ise 1684 yılı. * * *Besson'un eksik bilgilendirmesinden daha çok, beni bu yazıyı yazmaya iten şey, Batı insanının her şeyin kültürünün odaÇı ve kaynaÇını kendilerinde görmek istemeleri, kendilerinin dışındaki kültürleri de yok sayıp, ya da işe yarar bulduklarını da kendilerinin ortaya çıkarmaları. Aynen yoÇurtta olduÇu gibi. 5 bin yıllık bir yiyecek kültürünün içindeki onu yapan bakteriye Bulgarca bir ad vererek Bulgar mutfak kültürüne yaslandırmaları gibi. Oysa yoÇurdun tarihi Orta Asya kültüründe insanlık tarihi kadar eski. Daha önce size Jean-Louis Besson'un "Keşifler ve İcatlar" kitabından söz etmiştim. Kitaptan da size, bilgisine pek kolay ulaşamayacaÇınız bazı bölümler aktarmıştım. Onun icatlar ve keşifler dünyasına yerel pencereden baktıÇından ve her şeyi bir Avrupalı gözüyle araştırdıÇından, sınırlarını evrensel bilgilenmeye açmadıÇından söz etmemiştim. Çünkü kitaptan aktardıÇım bilgiler, kaynaÇı Batı olduÇu için doÇruydu ve ilginçti.