Pazar “Kadın cinayetleri soykırım boyutunda”

“Kadın cinayetleri soykırım boyutunda”

06.03.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:

Salı günü Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayacağız. Töre ve namus cinayetlerinden ölen kadınların son yedi yılda yüzde 1400 artığı, her gün yaklaşık beş kadının öldürüldüğü bir ülkede neyi kutlayacaksak!

“Kadın cinayetleri soykırım boyutunda”

Koruma talebi “uygun” bulunmadığı için kocası tarafından bıçaklanan Ayşe Paşalı’nın dayaktan yüzü şişmiş fotoğrafı aklımızdan çıkmıyor. Zaten bir süredir bu tip kadına şiddet haberlerinin ardı arkası kesilmedi. Artan kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet hakkında
feminist avukat Hülya Gülbahar ile konuştuk.

* 2002 yılında cinayete kurban giden kadın sayısı 66 iken, 2007 yılında bu sayı 1077’ye çıktı. Bu artışa ne sebep oldu?
2009 yılının ilk yedi ayında öldürülen kadın sayısı 953. Yani günde minimum 5 kadına tekabül ediyor. Bunlar resmi raporlara cinayet olarak geçenler. Bir de intihar ya da kaza süsü verilenler, kayıplar ve faili meçhuller var. Tüm dünyada kadına karşı şiddette son 20 yılda bir artış söz konusu. Bu artışta medyanın şiddeti özendiren, kadın-erkek eşitsizliğini pekiştiren, kadınları tüketim aracı olarak kullanan yayınları etkili oldu. Kadın ve kız çocukları üzerinden yapılan seks ticareti küresel ölçekte uyuşturucu pazarını bile sollayan kârlılıkta bir endüstri artık. İstatistiklere göre her yıl 1 milyon kadın ve kız çocuğu seks trafiğine katılıyor. Bu da kadına bakış açısını etkiliyor. Ayrıca yoksulluk bağımlı hayat biçimlerini zorladığı için kadına karşı şiddeti artıran olgulardan. Türkiye’deki artışta ise doğrudan doğruya AKP iktidarında kadın-erkek eşitliğinin sağlanması konusunda yaşanan geriye gidişin etkisi var.

“Erkekler itaatsiz kadını şiddetle cezalandırılıyor”
* Avrupa ülkelerinde de durum böyle mi?
Kadına yönelik şiddet İsveç ve Norveç gibi ülkelerde son beş yılda yüzde 10 artarken, AKP bir çarpan etkisi yaratarak bizde bunu yüzde 1400’e çıkardı. 1980’lerden bu yana eşitlik yolunda ilerleyen süreç temel olarak AKP iktidarıyla birlikte önce kesintiye uğradı, ardından geriye döndürüldü. Kadınların erkekler tarafından korunması gerektiğine inanan hatta bunu anayasaya eşitlik yerine, koruma kavramıyla sokmak isteyen bir politikayla karşı karşıyayız. Bir ülkenin en yüksek otoriteleri “Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum, yaratılışları farklı, kadınlar annedir. Annelik kutsaldır” dediğinde toplumun erkeklerine bir rol model olmaktadır. Sayın Başbakan Dolmabahçe toplantısında kadın örgütlerinin yüzüne karşı kadın-erkek eşitliğine inanmadığını söyledi. Boşanmak isteyen ya da kocasına “İstediğimi giyeceğim”, “Maaşım kendi tasarrufumdadır” diyen kadınların yaptıklarını, erkekler itaatsizlik olarak görüyor ve şiddetle cezanlandırma hakkını kendinde görüyor.

* Hayatından endişe duyan kadınlar savcılığa, polise şikayette bulunsa da göz göre göre öldürülüyor. Neden ısrarla bir şey yapılmıyor?
Kadın karakola başvurduğunda polis ifadesini aldıktan sonra konuyu savcılığa, savcılığından derhal aile mahkemesine sevk edip koruma kararı çıkarması gerekiyor. Bu kanun 1998’den beri yürürlükte. Ama 12 yıldır uygulanmıyor. Adana’da kocası tarafından bıçaklanan Ayşegül Porsuk’u seyreden polislerin yargılanması için Adanalı avukat arkadaşlar başvuruda bulundu. İçişleri Bakanlığı yargılanmalarına izin vermedi. Bu her kademedeki devlet memuruna aynen devam etmesi konusunda bir mesajdır.

* Sizin çözüm öneriniz var mı?
Bir ülkede kadın cinayetleri soykırım gibi, bir cins kırımı boyutuna ulaştıysa bakanlıklar alarma geçmeli. Bir kriz masası oluşturarak somut bir bütçesi olan, zamanlanmış hedefleri bulunan bir acil önlemler paketi oluşturmalı. Görevini yerine getiremeyenlerin görevinden alınması gerekir. Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Kadın ve Aileden Sorumlu Bakan Aliye Kavaf istifa etmeli. Kavaf bu cinayetlere “Münferit” diyebildi, “Dekolte tecavüze tek neden olamaz” da dedi.

10 kadından 4’ü fiziksel şiddete maruz kalıyor
Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün (KSGM) 2009’da 51 ilde, 12 bin 795 kadınla yapılan görüşme sonucunda ortaya çıkardığı “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması”nın sonuçları:

* Eşi, eski eşi veya birlikte olduğu erkeklerden fiziksel veya cinsel şiddet yaşamış kadınların Türkiye genelinde oranı yüzde 41.
* Neredeyse 2 kadından biri duygusal şiddete/istismara maruz kalıyor.
* Sadece cinsel şiddete maruz kalanların oranı yüzde 15.
* 10 kadından 4’ü ise sadece fiziksel şiddete maruz kalıyor.
* Kentte fiziksel şiddet oranı yüzde 38, kırsalda yüzde 43.
* Eşi ya da birlikte olduğu kişiden fiziksel ve cinsel şiddet gören kadınların yüzde 55,7’sinin eğitimi yok, yüzde 22,2’si ise lise ve üzeri eğitim almış kadınlar.
* Kadınların yüzde 33’ü erkeklerin evde iş yapmasına gerek olmadığını, yüzde 31’i kadınların cinselliği reddedemeyeceğini, yüzde
47’si erkeğin kadından sorumlu olduğunu, yüzde 49’u kadının eşiyle tartışmaması gerektiğini savunuyor.
* Eşi veya birlikte olduğu kişiden, fiziksel veya cinsel şiddet gören kadınların yüzde 92’si hiçbir yere başvuruda bulunmamış.
* Fiziksel ya da cinsel şiddet yaşayanların yüzde 49’u bunu ilk kez araştırma sırasında gelen görüşmecilere anlatmış. Hülya Gülbahar “Demek ki ‘Şiddet görmedim’ diyenlerin önemli bir bölümü bunu açıklamaya henüz hazır değil. Dolayısıyla eldeki şiddet rakamları bile gerçeği yansıtmıyor. Rakamlar aslında çok daha yüksek olabilir” diyor.

HÜLYA GÜLBAHAR KİMDİR?
1960 İzmir doğumlu. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu. 1978’den beri Türkiye kadın hareketinin aktivistlerinden biri. Uzun yıllar Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın gönüllü avukatlığını yaptı. “Kadınların Medya İzleme Grubu’nun (MEDİZ) kurucularından. 2007-2010 tarihleri arasında Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği’nin (KA-DER) genel başkanlığını yaptı.

“Defne Devrimi hareketi çok önemli”
* Engin Ardıç’ın “Bacı” yazısı çok tepki çekti.
Adlarını bile ağzıma almak istemiyorum. Aslında her biri Türk Ceza Kanunu’nun 216. maddesine göre halkı kin ve düşmanlığa, bir cinsi bir cinse karşı kin ve düşmanlığa sevk eden özellikler taşıyan yazılar. Ama haklarında mesleki disiplin uygulaması da hukuki disiplin uygulaması da yapılmıyor. Hasan Bülent Kahraman akademisyen ve entelektüel. Ama temizlikçi kadınlar üzerine yazdığı aşağılayıcı yazılar en az diğerleri kadar tepki görmeliydi. Aralarında hiçbir fark yok. Kadını değersiz bir cins olarak görüyorlar. Kadına karşı ayrımcılığın bir numaralı ideologlarından Hıncal Uluç’un yazısından sonra başlatılan Defne Devrimi gibi girişimlerin artması Türkiye kadın hareketi açısından çok önemli.

“KA-DER’in bıyıklı kampanyası yurtdışında örnek alındı, uygulandı”

Haberin Devamı

* Eski KA-DER başkanı olarak “275 Kadın Milletvekili” kampanyasını nasıl buluyorsunuz?
Ka-der’in son yıllarda yaptığı kampanyalar gibi bu da çok başarılı. Özellikle bıyıklı kampanya, dünya çapında ses getirdi, birçok yabancı ülkede uygulandı. Birçok ülkede kadınların karar mekanizmalarında eşit yer alabilmesi konusunda katkıda bulundu. Ne yazık ki en sınırlı katkıyı Türkiye’de yaptı. Yerel seçimlerde ve mecliste kadın oranı minimum eşik denen 1/3’ün bile altında. Genel seçimlerde de bütün o kampanyalara, kadın örgütleri ve KA-DER’in tüm çabalarına rağmen yüzde 1 civarında seyreden kadın temsil oranı yüzde 2 oldu.