Pazar Karizmatik dev

Karizmatik dev

26.07.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Karizmatik dev

Karizmatik dev





80'lerin başlarında, sadece bir saat süren bir televizyon programı Amerikalıların yaşantısını değiştirdi. "60 Dakika" adlı sevilen programın
o akşamki konusu, "Fransız paradoksu"ydu. Yani Fransızların tereyağı, krema, semirtilmiş kaz ciğeri, kuzu eti gibi yiyecekleri çok sevdikleri ve çok tükettikleri halde nasıl olup da bu kadar uzun ömür ortalamasına sahip oldukları... Bu kadar yağlı yedikleri halde, nasıl olup da kalp hastalıkları ortalamasında Amerika'dan bu kadar geride bulundukları... Program, sonunda şu gerçeği açıklıyordu: Fransızlar yağlı yer ve severler ama bol da şarap içerler. Şarap damarlarda birikme ihtimali olan yağları temizler, sağlığa diğer başka katkılarda bulunur ve ömür ortalamasını uzatır.
Sağlığına her şeyden fazla düşkün Amerikalılar, o günden sonra şarap tüketiminde büyük bir patlama yaptılar. Ve o gün bugündür, Amerika'da şarap tüketimi hızlı bir çıkış içinde.
O kadar ki, bugün buzlarla kaplı Alaska ve neredeyse tamamı çöl olan Arizona dahil 52 eyaletin tümünde bağcılık ve şarapçılık yapılır oldu.
Tabii dünyanın en genç ülkelerinden Amerika'nın şarabı bu kadar yüceltmesinde, bir başka ismin de büyük önemi oldu: Robert Mondavi. İtalyan göçmeni bir ailenin 1913'te dünyaya gelen oğulları, 1966'da Kaliforniya'daki Napa Vadisi'nin bağcılığa en uygun bölgesinde kurduğu bağlar ve içindeki şarap yapımeviyle, çeyrek asır içinde dünyanın şarap kralı haline geldi. Fransa'dakileri aratmayan birbirinden güzel şaraplar üreterek Amerika'nın bir kaliteli şarap ülkesi olmasına öncülük etti. Fıçıda dinlenmiş Sauvignon Blanc üzümlerinden Fume Blanc gibi bir beyaz şarap yaparak, çok az üreticiye nasip olacak şekilde dünyaya yeni bir şarap stili, yeni bir şarap tadı armağan etti.
Öte yandan akıllı bir işadamı ve yatırımcı gibi de hareket ederek dünya şarapçılığına da ivme kattı. Şarap tarihinin ilk büyük Fransız-Amerikan şarap ortaklığını gerçekleştirerek Kaliforniya'nın ilk "büyük şarap"ını üretti; Fransa'da, İtalya'da, Şili'de de bağ yatırımlarına girişerek çok özel şaraplar yaptı. Şirketini halka açtı, borsaya şarabı soktu. Amerika'nın üniversitelerinde şarap ve sağlıkla ilgili araştırmaları finanse etti, bağlarının içinde bir Şarap ve Yemek Akademisi kurup aşçıların ilgisini şaraba yöneltti.

Şarap dünyasındaki öncülükleri saymakla bitmeyecek olan bu dinç ihtiyar, Avrupa şarap kültürünün de Amerika'daki temsilcisi. Mondavi zarif, rahat içimli, kararında bir güce sahip ama aynı zamanda da dengeli şaraplar yapıyor. Şarapta klasik ekolü terk etmiyor, iyi şarabın bir sanat eseri olduğunu düşünüyor. Bir yandan da ucuz fiyatlı, rahat içimli, günlük tüketime uygun yeni yeni şaraplar çıkarıyor.
Ben Bordo'nun şarap kralı Baron Philippe de Rotschild'le ortaklık kurarak ürettikleri 100 küsur dolarlık Opus One'ının bir hayranı değilim, bunu biraz ağır buluyorum. Ama Türkiye'de de tek tük bulunabilen, havalimanı gümrüksüz mağazalarında da satılan Reserve Cabernet Sauvignon'unu, Merlot'sunu, Zinfandel'ini zevkle yudumluyorum. Tıpkı iyi bir Bordo kırmızısı gibi Cabernet Sauvignon, Merlot ve Cabernet Franc üzümlerinden yapılan ama Amerikalılar etikette üzüm ismini görmeyi sevdiklerinden sadece Cabernet Sauvignon ismiyle pazarlanan rezerv şarabının, üst düzey bir Bordo şato şarabı klasında olduğunu düşünüyorum.
Dünya şarapseverleri bu anıt insana, 90 yaşına bastığı halde çakı gibi olan, bağların arasında gezinen, şaraphanede fıçılardan tadım yapan, bir yandan da yeni yatırım serüvenlerine yelken açıp dünya bağlarını fetheden Mondavi'ye çok şey borçlular. Bunun için, Mondavi Cabernet ile dolu kadehimi bu büyük ustanın sağlığına kaldırıyorum. Ve ona yakınları gibi hitap ederek "Çok yaşa Bob! Nice bağbozumlarına, nice yeni rekoltelere!" demek istiyorum...