Pazar ‘Keşfedecek çok şey var’

‘Keşfedecek çok şey var’

05.08.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

İstanbul’da doğup büyüyen Lale Mansur, şehirde henüz keşfetmediği birçok şey olduğuna inanıyor

‘Keşfedecek çok şey var’

Lale Mansur’un İstanbul’u...
‘Keşfedecek çok şey var’

İstanbul’da doğup büyüyen Lale Mansur, şehirde henüz keşfetmediği birçok şey olduğuna inanıyor

‘Keşfedecek çok şey var’
İstanbul’da doğup büyüdünüz. Nerelerde yaşadınız bugüne kadar? Ben Erenköy’de doğdum. O sıralar Erenköy köşklerle, bahçelerle dolu bir yerdi. Sonra Esentepe’de oturduk diyeceğim ama o günkü Esentepe şimdikine hiç benzemiyordu. Bir çikolata fabrikası hatırlıyorum mesela, hindistan cevizi, vanilya kokuları saçardı her yere. Yazlarımız hep yazlık sinemalarda geçerdi. Yani bambaşka bir çocukluktu. Ardından Taksim’e taşındım. Uzun yıllar Gümüşsuyu’nda Fisher Lokantası’nın bulunduğu apartmanın çatı katında oturdum. Şimdi Ayaspaşa’da Saray Arkası Sokağı’nda yaşıyorum.

Çocukluğunuzdan bugüne çok şey değişti mi İstanbul’da?
Bütününü göz önüne alırsak, herhalde değişti. Ama bir yandan da kendini koruyor. Dişiyle tırnağıyla direniyor sanki

Londra’da da bir eviniz var. Hiç Londra’ya ya da başka bir şehire yerleşmeyi düşündünüz mü?
Hayır, bugüne kadar hep İstanbul’da bir evim, bu şehirle bir bağım olsun istedim. İstanbul’la bir bağım olmasa kendimi göçmen gibi hissederim herhalde.

Bu bağlılığın nedeni ne?
Sanırım şehirde insanın bir tarihi oluşuyor, kendi özel tarihi. Şehri keşfettikçe genişleyen, arkadaşlarıyla, dostlarıyla renklenen. Ayrıca ben buranın karmaşasını, kozmopolit yaşamını da seviyorum. Mesela Kemer Country’ye koysanız beni, bir hafta sonra cesetimi alırsınız.

En çok nereleri seviyorsunuz İstanbul’da?
Ayaspaşa’yı çok seviyorum. Zira Taksim civarı hâlâ çok kozmopolit, her cins insan bir arada yaşıyor. Yabancılar, yazarlar, çizerler, ressamlar; her gelir düzeyinden insan bir arada yaşıyor. Bir gettolaşma yok. Bir de eve girdiğimde İstanbul’da olduğumu biliyorum. Hem pencereden Sarayburnu’nu, Boğaz’ı görüyorum hem de beş dakika sonra bir filmde ya da bir tiyatroda olabileceğimi biliyorum. Onun dışında Boğaz, Üsküdar, Sultanahmet, Zeyrek... O kadar çok yer var ki İstanbul’da...

İstanbul keşfe açık bir şehir değil mi?
Evet, öyle yerler var ki, insanı şaşırtabiliyor hâlâ. Ben doğma büyüme İstanbullu’yum ama sadece tarihi dokusuyla değil, insanıyla da keşfedilecek birçok şey olduğuna inanıyorum İstanbul’da.
"Beşiktaş’ta iskelenin yanında çay içiyoruz"
Yılda birkaç kez Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gittiğim için Beşiktaş’taki kahvelere de uğruyorum tabii. Orada birçok dostumla karşılaşıyorum. İskelenin yanında bir çay bahçesi var, oraya gidip sohbet ediyoruz.

"Cankurtaran’daki balıkçı Selahattin’e gidiyorum"
Ben damak tadımla oturduğum mekanı bir bütün olarak görüyorum. Bir de gittiğim yer ne iddia ediyorsa, onu arıyorum. Mesela salaş bir lokantadaysam çatal bıçak gelmiş, gelmemiş benim için önemli değil. Ama Osmanlı yemeği yapıyorum diyen bir yerde kabak tatlısının üzerinde ceviz yoksa ya da lüks bir lokantada doğru dürüst bir servis alamıyorsam o zaman sinirleniyorum. Bütün yemeklerle aram iyi olduğu için İstanbul’da sevdiğim birçok lokanta var. Osmanlı yemeklerinde Eminönü’ndeki tarihi Pandeli ve -terası nedeniyle Beyoğlu’ndaki Hacı Baba... Nevizade Sokağı’nda Demgah, Boncuk... Asmalımescit’te Refik, Yakup gibi meyhaneler. Balık lokantası olarak da Cankurtaran’daki Selahattin ve Anadolufeneri’ndeki çekek yerlerinin yanındaki balıkçı aklıma ilk gelenler.

"Arcadia Oteli’nin terası müthiş"
İstanbul’daki oteller arasında en çok Pera Palas’ı seviyorum. Pera Palas’ın İstanbul’un nostaljik hislerini karşılayan bir otel olduğunu düşünüyorum. Eskiden Sultanahmet Cezaevi olarak kullanılan Four Seasons da çok şık, çok güzel bir otel ama ben kalamam. O kadar acı çekilmiş duvarların içinde rahat edemem..
Bir de geçen sene arkadaşım sayesinde Cankurtaran’daki Arcadia Oteli’ni keşfettim. Öyle hoş bir manzarası var ki, İstanbul’u o açıdan hiç görmemiştim. Özellikle gün batımında Arcadia’nın terasında içki içmek müthiş.

"Rahat giysileri sevdiğim için sık sık DKNY’a uğruyorum"
Genellikle spor ve rahat giysileri tercih ediyorum. Klasik kostümlerimi Cemil İpekçi dikiyor genellikle. Cemil benim neyi sevip sevmediğimi iyi bildiği için diktiği şeyleri yıllarca giyebiliyorum. Ayrıca Deri Show’a ve DKNY’a da uğruyorum sık sık. Çantalarımı Gön’den alıyorum. Gön’ün çantalarını o kadar seviyorum ki, kullanılmayacak kadar eskiseler de atmıyorum. CD’leri genellikle Londra’dan, kitaplarımı da Beyoğlu’ndaki Pandora’dan ve Robinson Crusoe’dan alıyorum. Evin alışverişini Balık Pazarı’ndan ve Cihangir’deki Çağdaş Market’ten yapıyorum. Esnafla ahbaplık ederek alışveriş etmeyi sevdiğim için büyük marketlere gitmiyorum.

"Boğaz’da Çubuklu Hayal’e gidiyorum"
Beyoğlu’nda en çok Safran’a uğruyorum. Aslı Altan arkadaşım olduğu için Safran’ı çok yakın hissediyorum kendime. Arkadaşlarımla buluşmak için genellikle Kaktüs’e gidiyorum. Bir de Babylon var Beyoğlu’nda... Bazen çok güzel konserler oluyor orada. Ortaköy’de Myott Cafe’yi, Boğaz’da da Çubuklu Hayal Kahvesi’ni seviyorum. Nişantaşı’ndaki Zanzibar’ın ise tavuklu salatasını çok beğeniyorum.




PAZAR