Pazar “Keşke televizyona ihtiyaç duyulmuyor olsa...”

“Keşke televizyona ihtiyaç duyulmuyor olsa...”

06.10.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Yağmur Adam” filmi tiyatroya uyarlandı. Başrollerinde Reha Özcan ve Devrim Evin’i izliyoruz. Dizilerde rol alsalar da ikisinin de mutlu oldukları yer tiyatro sahnesi. Özcan “Çocuklarım olmasa dizide oynamazdım” derken, Evin “Keşke televizyona hiç kimse ihtiyaç duymasa” diye konuşuyor

“Keşke televizyona ihtiyaç duyulmuyor olsa...”

Dustin Hoffman ve Tom Cruise’un başrollerini paylaştığı, unutulmaz filmlerden biridir “Rain Man / Yağmur Adam”. Paranın, kariyerinin peşindeki “duygusuz adam” Charlie (Tom Cruise) babasının ölümüyle açıklanan vasiyeti sayesinde bir abisi olduğunu öğrenir: Raymond (Dustin Hoffman). Ancak abisi, Charlie’nin tanıdığı diğer insanlardan biraz farklıdır; otizmlidir. Charlie o güne kadar böyle
bir şeyden bihaber yaşamıştır. Bu ikilinin çıktıkları yolculuk ve yaşadıkları dönüşümün hikayesini izlediğimiz filmin tiyatro oyunu Bo Sahne’de izleyiciyle buluşuyor. “Fetih 1453” filminden sonra geniş kitlelerce tanınan tiyatro kökenli Devrim Evin ve bol ödüllü tiyatro oyuncusu Reha Özcan’da vücut buluyor bu kez Charlie ve Raymond. Devrim Evin ve Reha Özcan ile oyunun adına yakışır yağmurlu bir İstanbul gününde buluştuk.

Herkes hayatının bir döneminde “Rain Man”i mutlaka izlemiştir ya da en azından bir fikri vardır filmle ilgili. Filmi izleyip beğenenler ne bulacak bu oyunda?

Devrim Evin: Biz Dan Gordon’ın yazdığı “Rain Man” metninde Charlie ve Raymond karakterlerini oynuyoruz. Tıpkı diğer metinlerdeki karakterlere çalışırken yaklaştığımız gibi yaklaştık. Bunun sinemada oynanmış olması bizi çok fazla ilgilendirmiyor. Dolayısıyla herhangi bir etkilenme söz konusu değil. Hikaye aynı olduğu için tabii ki benzerlikler taşıyabilir ama oyuncu malzemeleri, sinema ve tiyatro sanatının birbirinden tamamen farklı olması dolayısıyla çok farklı. Biz tiyatronun imkanlarını kullarak bir yolculuğa çıktık bu oyunda. İki temsil yaptık şu ana kadar ve seyirciden aldığımız izlenim kimsenin filmle kıyaslamadığı yönünde. Tam tersine, bu yolculuğa bizimle beraber çıktığını gördük seyircinin. Burada Tom Cruise ya da Dustin Hoffman’dan ziyade bizim için önemli olan Charlie ve Raymond karakterleriydi.

Haberin Devamı

“Bu, ötekileştirmeyi anlatan bir oyun”

Oyunda otizmli bir yetişkini canlandırıyorsunuz. Nasıl hazırlandınız?

Reha Ö.: Otizm üzerine bolca doküman topladım. İki tane kitap okudum. Benim yaş grubundaki
otizmli hastaya ulaşmak çok zor. Konservatuvardan dönem arkadaşımın abisi otizimli ve ondan çok fazla referans aldım, çok faydalı oldu bana. Sonuçta
bu tip bir rol oynarken hastalığın etkisi içinde kaybolmaktansa tekstin içinde hastalık nasıl kullanılmış, niçin kullanılmış ona konsantre olmak gerekiyor. Mümkün mertebe tekste faydalı hale getirmeye çalıştık. Bir de bu otizmi anlatan bir belgesel değil, ötekileştirmeyi anlatan bir oyun. Ülkemizin şu an içinde bulunduğu durumu çok iyi özetliyor. Birileri ve başka birileri var; ya onlardansın ya da öbür taraftan.
Devrim E.: Benim arkadaşlarımın otizmli çocukları var ama ben özellikle bir şey okumamaya, araştırmamaya gayret ettim. Bunun nedeni şu: Charlie otizmi bilmiyor, Raymond ile beraber öğreniyor. Ben otizmi bilmeyen bir adamı oynadığım için çok da bilerek hareket etmek istemedim. Ama Devrim olarak otizme duyarlı bir insanım. Bu noktada özel okulların ve devlet politikalarının yetersiz olduğunu düşünüyorum.

Haberin Devamı

Siz bu oyun vesilesiyle mi tanıştınız?

Devrim E.: Bu oyun vesilesiyle arkadaş olduk. İkimiz de Devlet Tiyatrosu’ndanız, aynı ailenin çocuklarıyız yani. Reha ile aynı yerlerden geçmiş hayatımız ve bu projede tanıştık.

Ne güzel kaynaşmışsınız hemen!

Reha Ö.: Oyuncular yüzyıllardır birbirlerini bekler; bazen buluşur, bazen es geçerler aynı projede olsalar bile...
Biz buluştuk.

Daha önce sahnede izlediniz mi birbirinizi?

Reha Ö.: Ben Reha’yı izledim ama o beni izlemedi çünkü kadersizliğim, beni hâlâ İstanbul’a tayin etmediler. 11 yıldır İstanbul Devlet Tiyatrosu’na tayinimi bekliyorum. Kemal (Başar) abi Reha dediğinde ben “Kabul eder mi acaba?” dedim hatta.

Siz Devrim Bey’in ismini duyunca ne düşündünüz?

Reha Ö.: Devrim’in ismini oyuncu olarak biliyordum, filmlerini de izlemiştim ama en çok Gezi dönemindeki aktif tavırları nedeniyle çok etkilenmiştim çünkü bu tip net tavırlara çok ihtiyacımız var. Bunu yapabilen insan çok az. “Fetih 1453” filminde oyuncu duyarlılığı ve potansiyeli olarak çok üst noktada görmüştüm. İlk gün birbirimizle kırk yıllık dost gibiydik provalarda.

Haberin Devamı

“Sanat saygı görmediği yerden gördüğü yere kaçar”

Bir gününüz nasıl geçer? Sahnede değilseniz ne yapıyor olursunuz?

Devrim E.: Ben her sabah üç yumurta kırarım, çayı çok severim, bol bol çay içerim. Arkadaşlarımla beraber olurum bol bol. Başka hiçbir şey yapmam inanın. İstanbul’da çoğu zaman denizi görmem.

Çok enteresan. Siz?

Reha Ö.: Ben işimden arta kalan zamanlarımın hepsini çocuklarımla geçiriyorum. Biri 8, diğeri 10 yaşında. Onların okullarıyla ilgilenirim. Biri futbol biri voleybol oynuyor. Bir de köpeğim var. Çok sevdiğim bir eşim var. Hayatımı onlarla geçiriyorum ve çok mutluyum. Evimde Playstation oynamaktan, karımla film seyretmekten, çocukları erken uyutup biraz keyif yapmaktan çok hoşlanırım. Çok küçük şeyler bunlar ama benim için o kadar büyük lüks ki...
Devrim E.: Ben de gidip onun oğluyla Playstation oynamak istiyorum. Çok seviyorum çocukları. Kız kardeşimin oğlu var, Umut, ismini ben verdim. Benim kendi oğlum gibi... Ama çocuk büyütmek çok zor, şu anda buna hazır değilim.
Reha Ö.: Bir oyuncu için çok zor bir şey hakikaten. Onlarla birlikte yaşamak istiyorsunuz ama bunu çok fazla yapamıyorsunuz. Çünkü bir rolü çıkartırken yaşamla aranıza bir blok koymak zorundasınız ve o bloktan en çok etkilenen çocuklarınız oluyor. Öte yandan idealize ettiğiniz sanat hayatınızdan tavizler vermek zorundasınız. Çok büyük konuşmayayım ama eğer çocuklarım olmasaydı ben hiçbir dizide oynamazdım. Onların masraflarını Devlet Tiyatrosu’ndan aldığım maaşla karşılayamam. O maaş Devlet Tiyatrosu provalarına gidip evime geri dönmemi sağlıyor sadece.

Haberin Devamı

Ne kadar acı...

Reha Ö.: O yüzden mecburuz dışarıda iş yapmaya, hele İstanbul’da... Çocuklu ve oyuncu olmak çok zor iş ama dünyada yaptığım en iyi üretim tabii ki çocuklarım. Hiçbir şey onlardan daha güzel değil.

Haberin Devamı

Diziler sayesinde sahneye çıkabiliyorsunuz o zaman...

Devrim E.: Normalde Türkiye’de telif hakları oturmuş olsa ben bugün çekmiş olduğum bir filmle bütün sülaleme bakarım. Türkiye’de telif olayının bir an önce düzelmesi lazım.
Reha Ö.: Son 10 senede bu ülkede bilim ve sanat alanında yurt dışına giden, orada iş hayatını sürdüren kaç kişi olmuş,
o sayılara bir bakarsanız aslında ülkenin nasıl bir cendere içinde olduğunu çok net görürsünüz. Bilim ve sanat saygı görmediği yerden saygı gördüğü yere kaçar.
Devrim E.: O yüzden keşke televizyona ihtiyaç duyulmuyor olsa. Medeni hiçbir ülkede duyulmaz. Bir şey üretirsiniz ve ürettiğinizin karşılığını alırsınız.

REHA ÖZCAN: “İstanbul’daki jüri taşradaki oyunculardan bihaber”

Televizyona mesafeli bir oyuncu olarak yer alacağınız işlerde seçici davranıyorsunuz diye tahmin ediyorum. Yeni başlayan diziniz “Fatih”te ne var size bu iş olur dedirten?

“Suskunlar”dan sonra
tersi bir iş yapmak istiyordum, o yüzden daha önce gelen teklifleri kabul etmemiştim. “Fatih” dizisinin hikayesi, oynadığım karakterin hikayesi çok cezbetti. Çalıştığım yönetmeni, Merve Girgin’i, partnerim Alma Terzic’i, Birkan Sokullu’yu, Seda Akman’ı ve Salih Bademci’yi çok seviyorum. Bulunduğum yerden mutluyum.

Sizin İstanbul’dan başlayıp Antalya’ya uzanan sonra tekrar İstanbul’a dönen bir yolculuğunuz var...

Çocukluğu İstanbul’da geçen bir insanın başka kentlerde çok uzun süre kalması psikolojisini bozar, kimseye tavsiye etmiyorum.

İstanbul dışında oyunculuk yapmak zor mu?

Senelerce özel tiyatroda, belediye tiyatrosunda, devlet tiyatrosunda çalıştım, Akdeniz Üniversitesi Tiyatro Kulübü’nü kurdum... Bu işi yapacaksanız İstanbul’da yapın demek saçma ama şuna inandım; bu iş taşrada başlar, taşrada yapılır. Çünkü tiyatro için konuşursak, bütün enerjini verebileceğin yer taşradır. Burada bir yalan dünya var, şehir efsaneleri var. Birtakım isimleri şehir efsanesi haline getirmişler, bu benim için de geçerli. Bir anda iyi olabilirsin, bir anda kötü de olabilirsin. Bu çok tehlikeli. Taşrada dünyanın en güzel oyunlarını oynarsınız kimse duymaz, İstanbul’da küçük
bir oyun oynarsınız ve bütün ödülleri alırsınız. İstanbul’daki seçici heyet taşradaki iyi oyunculardan bihaber.

Devrim Evin: “Olumlu-olumsuz eleştiriler olacaktır ama ben ilgilenmiyorum onlarla”

Televizyonda neden göremiyoruz sizi? Siz de mi televizyon sevmeyen oyunculardansınız?

Yok neden sevmeyeyim, televizyonda güzel para var. Bu sene televizyon işi yapacağım. Şu an söyleyemem ama anlaştım. Yılbaşına doğru başlayabilir.

Sinema var mı?

Yeni filmim ocakta vizyona giriyor. Yunus Emre’yi oynadım. O da yine hiç oynanmamış, tarihi bir karakter.

Fatih’ten sonra yine tarihi karakter...

Ben Yunus Emre’yi çok seviyorum.
Üç sene önce tiyatroda da oynamıştım. Sinemada da teklif gelince hiç düşünmeden kabul ettim. Çok güzel bir ekip zaten; Bülent Emin Yarar, Altan Gördüm, Suna Selen, Ahmet Mekin gibi çok önemli oyuncularla çalıştım. Yunus Emre bugün tekrar tekrar okunması gereken, herkesin bilmesi gereken büyük bir filozof bence.
Bu filmle beraber insanların, nasıl ki “Fetih”le dönüp Fatih’i okudular, tekrar dönüp Yunus’u okuyacaklarını düşünüyorum. Bu anlamda da bir faydamız oluyorsa mutlu olacağım.

“Fetih 1453” filmiyle herkes bir anda sizi konuşur oldu. Eleştirenler de oldu. Yine tarihi bir karakter oynuyorsunuz, izleyicinin hassas olduğu bir konu...

Olumlu-olumusuz eleştiriler olacaktır ama ben ilgilenmiyorum onlarla. Daha önce de ilgilenmedim. Ben bir rolü oynarım ama herkese cevap veremem. O zamanlar gelen eleştirilere karşılık “Bir başkası oynar, ben de izlerim” demiştim. Şimdi
o noktadayım yine, ben oynadım, bitirdim o rolü. Yunus için de aynı şey geçerli.

O çok popüler olduğunuz günlerde nasıldı hayatınız? Şimdi geçti o günler, nasıl etkiledi bu durum sizi?

Hiçbir şey değişmedi. Telefon numaram bile değişmedi. Sekiz yıldır aynı numarayı kullanıyorum hatta insanlar bilinmeyen numaralar servisinden telefon numarama ulaşıyor. Ona rağmen gıcık olup değiştirmiyorum. Çok sade yaşayan bir adamdım, hâlâ öyleyim. 35 yaşındayım ve nerede, nasıl durması gerektiğini çok iyi bilen biriyim. Yani kaba tabiriyle şöhret beni şımartmadı.