Pazar Kıbrıs labirentini aydınlatıyor

Kıbrıs labirentini aydınlatıyor

23.03.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Deneyimli gazeteci Erdal Güvenin yazdığı "Helsinkiden Kopenhaga Kıbrıs" adanın son üç yıldaki serüvenini, KKTCnin kendi içinde yaşadığı çekişmeleri, görüş ayrılıklarını, AB-Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs ilişkilerini ayrıntılı biçimde anlatıyor

Kıbrıs labirentini aydınlatıyor

Çok değil, daha iki ay önce adada bombalar patlamış, İngiliz egemenliğine karşı bayrak açılmıştı.Türkiyede de bayraklar açıldı. Mitingler birbirini izledi. Alanlar "Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır" ve "Ya Kıbrıs ya ölüm" sesleriyle inledi. "Ya Kıbrıs ya ölüm", bu düşün gerçekleşemeyeceği anlaşılınca "Ya taksim ya ölüm"e dönüştü.Kıbrısta İngiliz egemenliğine başkaldıranlar, adanın bağımsızlığını istemiyorlardı aslında. Ortak bir amaçları da yoktu. Rumlar Yunanistana, Türkler Türkiyeye bağlanmak amacını güdüyordu.***Osmanlılar, Kıbrısı 1571de topraklarına katmış, yaklaşık üç yüz yıl sonra da Ruslara karşı askeri destek sağlayabilmek için İngilizlere kiralamıştı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında İngilizler adayı ilhak etmişti.Türkiye, Lozan Anlaşmasıyla Kıbrıs üzerindeki haklarından bütünüyle vazgeçti. Ada artık İngilizlerin egemenliğindeydi.1950lere doğru Enosis çığlıkları yükselmeye başladı Kıbrısta. Çoğunluğu ellerinde bulunduran Rumlar, Yunanistana iltihak istiyorlardı. Buna karşılık Türkler de "anavatan" demeye başladılar.Enosis yanlısı EOKA örgütü, 1955te silahlı eyleme başladı. İngilizlere ve Türklere karşı saldırılar düzenlendi. Çatışmalar, şiddetini artırarak 1960a kadar sürdü.19 Şubat 1960da Adnan Menderes, Konstantin Karamanlis ve Harold Macmillanın imzaladıkları Londra Anlaşmasıyla ada bağımsızlığına kavuştu, Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu.Anlaşmaya göre Kıbrıs herhangi bir devletle tamamen ya da kısmen hiçbir biçimde politik ve ekonomik bütünleşmeye giremeyecekti. Kağıt üzerinde de olsa Enosis ya da Türkiyeye ilhak yolları kapanmıştı.Adada üç yıl kadar bir barış havası yaşandı. Sonra toplumlararası çatışmalar alevlendi. Türkiye, Londra Anlaşmasıyla kendisine tanınan garantörlük haklarını kullanarak Kıbrısa hava harekatı düzenledi.Asıl savaş 1974te çıkacaktı. 15 Temmuzda Enosis amaçlı darbeden beş gün sonra Ecevit hükümeti adaya çıkarma yaptı. Kıbrıs ikiye bölündü. Bir yıl sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi. 1983te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu ve Rauf Denktaş cumhurbaşkanı seçildi. Daha sonraki yıllar, adanın politik açıdan yeniden düzenlenmesi için yapılan sonsuz (ve sonuçsuz) görüşmelerle geçti.***Erdal Güvenin "Helsinkiden Kopenhaga Kıbrıs" (Om Yayınevi) kitabı "resmi tarih" anlayışı dışında kaleme alınmış bir yapıt. Adanın son üç yıldaki serüvenini, KKTCnin kendi içinde yaşadığı çekişmeleri, görüş ayrılıklarını, AB-Türkiye-Yunanistan-Kıbrıs ilişkilerini ayrıntılı biçimde anlatıyor.Yazar bir yerde, Güney Amerikalı devrimci Simon Bolivarın bir sözünü aktarıyor: "Bir memleket bir kez kurtarılmaya görsün, o memleketi kurtarıcılarından kurtarmak hiç de kolay değildir."Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkinin Bolivarın söylediği türden bir "aşk-nefret" ilişkisi olduğunu belirtiyor Güven. Örnekler de veriyor. Sözgelimi, Derviş Eroğlunun başkanlık seçimlerinden çekilmesi, Güvenlik Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Özeyranlının KKTC muhalefet partileriyle çekişmesi, Şener Levent olayı...Kitabın temelini AB-Kıbrıs ilişkileri oluşturuyor. 1990da Kıbrısın ABye üyelik için başvurmasıyla başlayan, 1993te başvurunun kabul edilmesiyle ve dört yıl sonra da üyelik görüşmelerinin başlatılma kararıyla süren dönem içinde Türkiyenin ve KKTCnin yaptıkları (ve yapmadıkları ya da yapamadıklarıyla birlikte) anlatılıyor. Son üç yıllık gelişmeler ise bir uzmanın saptamalarıyla ve yorumlarıyla sergileniyor.***Erdal Güven, Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesini bitirdikten sonra gazeteciliğe başlamış. Cumhuriyet ve Yeni Yüzyılda çalışmış. Yedi yıldır Radikalde yazı işleri müdür yardımcısı.Yazarı deneyimli bir gazeteci olunca, kitabın okunması da rahat oluyor. Doğrusunu isterseniz, Kıbrısla ilgili bu tür kitaplarla bir süredir pek ilgilenmiyordum. Daha önce okuduklarım bana yeni pencereler açmamışlardı çünkü. Ama "Helsinkiden Kopenhaga Kıbrıs"ı okuyunca her kesimden, her ulustan "etkili kişiler"in içinden çıkılmaz bir labirente çevirdikleri "Kıbrıs sorunu"nun kafamda daha duru, daha anlaşılır bir biçim aldığını gördüm. Adnan Menderes hükümetinin Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, Demokrat Parti grubunun toplantısında "Türkiyenin Kıbrıs diye bir meselesi yoktur" dediği zaman tarih 20 Haziran 1955i gösteriyordu.