07.08.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Televizyonda N’oluyo-N’oluyo Tv
Siz de “Yerli dizilerin her bölümü 120 dakika, çekemiyorum artık!” diyenlerden misiniz? Ya da “Yabancı dizilerin bir sezonu 24 bölüm olunca buhranlar basıyor?” düşüncesi size daha mı yakın? O zaman henüz tanışmadıysanız veya tanışıp ilişkinizi ilerletemediyseniz size iyi bir haberimiz var. Amerika’da ve Avrupa’da mini dizi trendi yükseliyor. “Ben bu akıma nasıl ayak uydursam, nereden başlasam?” diyorsanız eskisiyle-yenisiyle birkaç önerimiz var.
Yola mini dizi olarak çıkmadıysa da “Vinyl”, HBO’nun ilk sezonundan sonra diziyi iptal etmesiyle mini dizi sınıfına girmiş oldu. Dönem işlerini sevenlere, bilhassa 70’li yılları ekranda görmeyi sevenlere ilaç gibi gelen “Vinyl”, sağlam bir drama ve iyi bir dönem hikayesi. Kadro kalitesini üst seviyede tutan dizi müzikleriyle de kendine hayran bıraktı. Queen, The Beatles, Aretha Franklin ve Billy Prenston gibi isimlerin şarkılarını da duyabileceğiniz “Vinyl” yoluna devam etse efsane olurdu.
(Dizimax Drama)
Louis C.K., Steve Buscemi, Jessica Lange ve Edie Falco... Tiyatro sahnesinde canlı bir hikaye izlercesine bir kurgu, gülerken dudaklarınızın acımasına neden olacak kadar dahiyane espriler ve bir barda havadan sudan konuşulanlar... Eğer bulunduğunuz ortamdan gerçekten soyutlanmak ve başka bir yere fiziken olmasa da ruhen ışınlanmak istiyorsanız “Horace and Pete” bir an önce izlemeniz gereken bir dizi.
(louisck.net’ten izlenebilir.)
İlk sezonu altı, ikinci sezonu yedi, üçüncü sezonu sadece üç bölüm... 90’larda geçen, o dönemin müzik akımlarını, moda anlayışını ve internetsiz dönemde gençlerin zamanını nasıl geçirdiğini anlatan “My Mad Fat Diary” bir kitap uyarlaması. Kahramanımız Rae ailesi bakımından oldukça bahtsız, arkadaş ilişkileri karmakarışık ve kilolarıyla başı belada olan bir genç kızdır. Ayrıca birtakım ruhsal problemleri de vardır. Bütün bu problemleri nasıl çözecektir? Üstelik hayatında hiç beklemediği şeyler olurken sakin olmak zorundadır. Her yaştan izleyicinin kendinden bir şeyler bulabileceği bu dizi, toplumsal önyargıların nasıl yıkılabileceğini de tek tek anlatıyor.
(DVD’den izlenebilir.)
Biraz doğaüstü, biraz gerilimli ve zombili! “The Walking Dead” son zamanlarda favori diziniz olduysa ve yokluğunda “Fear The Walking Dead” ile tatmin olamadıysanız dram ve psikolojik tarafı ağır basan “In The Flesh” her bölümünde biraz daha sevebileceğiniz bir dizi. Alt metni fazlasıyla dolu olan dizi sıradan bir zombi dizisi olmanın çok ötesinde, dünyayla ve mevcut sistemle ilgili derdini de elinden geldiğince iyi anlatıyor.
(DVD’den izlenebilir.)
THE NIGHT OF (8 bölüm / İlk sezon)
Her şeyin güzel gittiği bir akşamın sonunda yanınızda vahşice öldürülmüş biriyle uyansanız ve gecenin geri kalanıyla alakalı hiçbir şey hatırlamasanız... Üstüne üstlük her şeyi düzeltmek isterken iyice dibe batsanız ve çaresizlik denizinde yüzmeye başlasanız... “The Night Of” izleyen herkese binlerce soru sordurup her bölümde belki de sadece tek bir cevap veriyor. Amerika’da azınlık olmanın zorluklarını, kontrol kaybının nasıl sonuçlanabileceğini ve yaşanan dramı adeta ilmek ilmek anlatıyor. Bu yazın en iyilerinden biri.
(Dizimax Vice)
WHAT REMAINS (4 bölüm / Tek sezon)
Yalnızlık hepimizin korkusu. “What Remains” yalnızlık konusunda fobisi olanların fobisini artıracak, insan ilişkileri konusunda kafasında soru işaretleri olanların soru işaretlerini çok daha büyütecek bir dizi. İki senedir kayıp olan ve kimsenin nerede olduğunu merak etmediği bir kadının artık mumyalaşmış bedeninin bulunmasıyla başlıyor hikaye; tansiyonu bir an bile düşürmeden devam ediyor. David Threlfall’un emekli olmak üzere olan dedektif Len Harper’i canlandırdığı dizi, apartmanda yaşayan komşuların birbirleriyle olan ilişkileri ve ortaya çıkan gizemlerle her dakika sizi içine daha çok çekecek.
(DVD’den izlenebilir.)