Pazar "Kitabı yazmak için araştırdıkça, Abdi beyin yeni taraflarını keşfettik"

"Kitabı yazmak için araştırdıkça, Abdi beyin yeni taraflarını keşfettik"

04.02.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Babıali'de bir ekol yaratan Abdi İpekçi'nin hayatını yazan Tufan Türenç: "Abdi İpekçi ile yakın çalışmış biriyim. Ama kitabı yazmak için araştırdıkça yeni taraflarını keşfettik. Mesela özel yaşamını hiçbir zaman iş arkadaşlarıyla paylaşmamış."

Kitabı yazmak için araştırdıkça, Abdi beyin yeni taraflarını keşfettik

axpaz021.jpg 1 Şubat 1979'da, İstanbul'daki evinin önünde hain bir suikasta kurban gitti. Katilleri yakalandı, ancak olayın ardındaki sır perdesi hiçbir zaman aralanmadı. Tek mirası cenazesine katılan 10 binlere 50 yıllık onurlu bir yaşamı bırakmak oldu. Ölümünün 28'inci yıldönümünde Türkiye'nin 1950 ile 1979 yılları arasını kapsayan 29 yıllık dönemine damgasını vurmuş, sağduyunun ve demokrasinin sesi olmuş, ilkelerinden asla ödün vermemiş gerçek bir gazetecinin, Abdi İpekçi'nin romanını gazeteci Tufan Türenç ve Erhan Akyıldız yeniden yazdı: "Bir Gazetecinin Hayatı - 28 Yıl Sonra Abdi İpekçi" (Doğan Kitap). İpekçi'nin doğumundan çocukluğuna, gençliğinden ilk aşkına, evliliğine ve gazeteciliğine uzanan dolu bir hayat var bu kitapta... Abdi İpekçi hemen her yazısında demokratik hak ve özgürlüklerin savunuculuğunu yaptı. Tarafsız gazetecilik ve habercilik ilkesiyle basında saygın bir yer edindi. Babıali'de bir ekol yarattı, Türk basınına "çifte kontrol" ve "çağdaş haber yazma yöntemleri" başta olmak üzere evrensel kuralları yerleştirdi. Bugün birçok ünlü gazeteci onun yanında yetişti. Dürüst ve güvenilirliğinin simgesi oldu. Biz kitabı Erhan Akyıldız'la birlikte yazdık. Erhan'ı 51 yaşında, çok genç yaşta kaybettik. Bu nedenle içimden ikinci baskıyı yapmak gelmedi. Ama bugün Abdi İpekçi'nin anlayışına, ilkeli gazeteciliğine toplumda büyük bir özlem var. Onun ötesinde Hrant Dink'in öldürülmesiyle anlıyoruz ki bu konuda bir arpa boyu yol alınmamış. Abdi İpekçi'yi ölüme götüren süreç, bugünkü süreçle o kadar örtüşüyor ki bu kitabın tekrar yayımlanmasında büyük yarar olduğunu düşündük. 1986'da yazdığınız kitabın yıllar sonra neden ikinci baskısı oldu? Abdi İpekçi konusundaki kaanatim hemen hemen hiç değişmedi. Çünkü ben Abdi İpekçi ile çok yakın çalışmış bir insanım. Ama itiraf etmeliyim ki; kitabı yazmak için araştırdıkça, Abdi beyin yeni taraflarını keşfettik. Abdi beyin bizim tanıdığımızdan da ilkeli bir yaşama sahip olduğunu gördük. Mesela şunu gördük; Abdi bey özel yaşamını hiçbir şekilde meslek yaşamı içerisinde tanıdığı insanlarla paylaşmamış. Bu çok önemli. İşadamı, sanatçı, yazar, çizer dostları olmuş ama onlarla mesleki yaşamını paylaşmış hep, özel yaşamını kendi çevresinden, kendi arkadaşlarından bir grupla paylaşmış. İpekçi ile ilgili düşünceleriniz kitabı yazdıktan sonra değişti mi? Bunun tamamen gazetecilik ilkelerine herhangi bir zarar gelmemesini istemesinden kaynaklandığı şeklinde yorumladık. O nedenle özel yaşamını sadece yakın çevresi ile paylaştı. Dürüst bir adamdı. Öldüğünde ailesine hiçbir şey bırakmadığı ortaya çıktı. Babadan kalan bir katı, Bodrum'da bir kooperatif arsası ve emekli maaşından başka hiçbir şey bırakmadı. Bunu nasıl yorumladınız? "Eğlenceyi çok severdi" Eğlenceyi çok severdi. Eğlensin, dans etsin bunlardan çok hoşlanırdı ama bunları temel ilkelerini bozmadan yapardı. Mesela zenginlerin sofralarına kesinlikle oturmazdı. Onlarla konuşur, davetlerine gider ama özel yaşamını onlarla kesinlikle paylaşmazdı. Bugün için çok garip gelen bir ilkesi vardı ama bana göre de çok doğru bir ilke. O kesimlerle arkadaşlık yaptığınız zaman mesleğinizden ödün vermeniz gerekiyor. Biz onu özgür düşünceye önem veren, ilkeli ve demokrasi tutkunu biri olarak tanıdık. Özel yaşamında nasıldı? Sosyal demokrat görüşünde değişiklik olacağını zannetmiyorum. Ama sosyal demokrasi birtakım değişimlere uğradıysa o da o çağın gereklerine uyardı. Çünkü çok akılcı bir adamdı. Duygusal değildi, duygularını özellikle işine karıştırmazdı. Olaylara sağduyuyla yaklaşırdı. Öldürülmesinin, hedef olarak seçilmesinin de nedeni sağduyuya sahip olmasıydı ve bence ülkenin de sağduyusunu temsil ederdi. Bugün yaşasaydı politik kimliği ne olurdu? Değişir miydi? Bugünden geriye baktığınız zaman Türkiye'de gazetecilerin öldürülmesi ile ilgili sürecin başladığı yıllardan bu yana 90 küsur yıl geçmiş. Türkiye'nin bu konuda bir arpa yolu almadığını görüyoruz. Çünkü hâlâ sokak ortalarında gazeteciler öldürülüyor, hâlâ insanlar düşüncelerinden dolayı yargılanıyor, öldürülüyor, saldırılara uğruyor. Bütün bunlar Türkiye açısından acı bir tablo. İpekçi cinayeti aydınlatılmadı. Tetikçinin bile o (Mehmet Ali Ağca) olup olmadığı belli değil. Zaten hep birileri yakalanıyor ama bunların gerçekte rolü ne? İşin arkasında kim var? Önemli olan bunlar, bunlar da aydınlanmamış oluyor. Abdi İpekçi'nin öldürülmesinin üzerinden 28 yıl geçti. Sizce olay aydınlandı mı? "Abdi İpekçi duygusal değildi, duygularını özellikle işine karıştırmazdı" KİTAPTAN BÖLÜMLER Saatine baktı, 19.40'tı. Geç kalacaktı. Keşke daha önce çıksaydı gazeteden. Dolmabahçe'nin yanındaki yokuştan Elmadağ'a vurdu. Sheraton ve Divan Oteli'nin önünden geçerek Cumhuriyet Caddesi'ne çıktı. Harbiye'ye doğru adım adım ilerlemeye başladılar. Sıkıntıdan terledi. Nişantaşı'na geldiği zaman biraz rahatladı. Emlak Caddesi'ne kıvrıldı. Yine adım adım ilerleniyordu ama artık gelmişti. 300 metre sonra evde olacaktı. Evinin bulunduğu Karakol Sokağı'na dönmek için sol şeride geçti ve tam sapağa on metre kala trafik yüzünden durakladı. İnce ince yağmur yağıyordu. İnsanın içini karartan bir hava vardı. Arabanın camları hafif buğulanmıştı. Önündeki araç tam hareketlendiği sırada sağ cama doğru bir karartı atıldı...Elindeki bir şeyle vurmaya başladı. Ünlü gazeteci ne olduğunu anlayamadan camın dağıldığını gördü. Kırılan boşluktan içeri kurşun yağmaya başladı. İki kurşun sağ koluna girdi ve kolu koltuğun üzerine düşüverdi. Etraf zifiri karanlığa büründü. Önce başı, sonra gövdesi kıvrıldı...Her şey bitmişti... Sonun başlangıcı 1955 yılının eylül ayında Türkiye'nin gündemindeki en önemli konulardan biri Kıbrıs sorunuydu... "Ya taksim ya ölüm" sloganlarının ayyuka çıktığı bu ortamda iyice gerginleşen Türk-Yunan ilişkileri eylül ayı başında iyice doruğa tırmanmıştı. Abdi İpekçi İngiltere'ye davet ediliyor, Abdi İpekçi İngiliz Konsolosluğu'ndaki kokteyle nişanlısı Sibel'le birlikte gitti. Kokteylden sonra bir süre nişanlısıyla yürüdüler... 5 eylülü 6 eylüle bağlayan gecede bir garip sessizlik vardı... Abdi İpekçi çok tedirgindi, bir şeyler olacakmış gibi duygular içindeydi..."Sibel, garip bir şeyler olacak gibi geliyor bana. Londra'ya gitmeyeceğim... Böyle zamanlarda gazeteden ayrı kalmak iyi sonuçlar vermiyor.""Abdiciğim sana öyle geliyor. Yunanistan'la ilişkilerimizin bozuk olması seni kuşkulandırıyor. Bir şey olmaz, sen git."Sibel Dilber... Nişanlısını Londra'ya gitmesi için güçlükle ikna edecekti. Bir süre sonra birlikte Yeşilköy'e gidecekler ve Sibel Dilber nişanlısını Londra'ya uğurlayacaktı...Kıbrıs üzerine tırmanan olayların yarattığı gerginlik bir yanda, Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba konulduğuna ilişkin haberler bir yanda etkisini göstermiş, başta İstanbul olmak üzere Türkiye bir barut fıçısına dönmüştü. Dokunsanız patlayıverecek bir öfke egemendi birçok kişide... Abdi İpekçi'nin "Bir gariplik var" diye Londra'ya gitmek istemediği gece, İstanbul'da olaylar patlıyor, Rum azınlığın sahip olduğu ev ve işyerleri tahrip ediliyordu. Saldırılar kısa bir süre sonra İzmir'e de sıçrayacak, İzmir'deki Yunan Konsolosluğu ile fuardaki Yunan pavyonu ateşe verilecekti... İstanbul'da bir gariplik var AP Genel Başkanı Süleyman Demirel'in yanından çıkan Abdi İpekçi son derece umutsuzdu. Demirel'i ülkenin en çok gereksinim duyduğu bir konuda tam bir katılık içinde görmüş ve bundan büyük üzüntü duymuştu. Bu duygularını gazetedeki arkadaşlarına da anlattı.Bunalımın uzayacağı konusundaki korkusu daha arttı. Bu karamsarlık içinde o günkü yazısını yazmak için daktilonun başına oturdu. "Neredesiniz?" başlığını koyduğu ve o güne kadar, özellikle başyazıda görülmeyen türdeki "Durum" şöyleydi:Koalisyon yap.Yapmam.Azınlık hükümetine izin ver.Vermem.Seçimleri yenilet.Yeniletmem.Bari Meclis'e başkan seç de Parlamento çalışsın.Seçmem.Ya ne yaparsın?Polemik yapar, suçun bende olmadığını söylerim. Neredesiniz? Abdi bir gün Esin'e bir defter verdi:"Al bunu ve sakla. Bu benim ilkokul dördüncü sınıfta yazmaya çalıştığım romanın müsveddeleri. Sende kalmasını istiyorum."Esin, bu el yazısıyla yazılmış, bir Türk mühendisinin de katıldığı uluslararası bir otomobil yarışını anlatan romanı yıllarca sakladı ve Abdi İpekçi'nin öldürülüşünden sonra, kızı Nükhet İpekçi'ye verdi. İlk romanı 17 mayıs günü öğle saatlerinde, temiz yüzlü ve temiz giyimli dört genç, İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'u evine girerek bayıltıp kaçırıyorlar, sonra da Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi militanları olan bu gençler, devrimci arkadaşlarının serbest bırakılmaması halinde Başkonsolos'un kurşuna dizileceğini bildiriyorlardı. Artık çılgınlık doruğa varmıştı. Herkes şaşkına dönmüş, ne olacağını merakla bekliyordu. Ama Türk kamuoyu İsrail diplomatının öldürülebileceğine ihtimal vermiyordu.Öldürdünüz...Ne oldu? Ülkemiz tam bağımlıydı da tam bağımsız mı oldu? Demokrasi sahte idi de gerçeğine mi kavuştuk? İç ve dış sömürüleri mi önlediniz? Sosyal adaleti mi gerçekleştirdiniz? Türkiye'nin şanını, şerefini mi yükselttiniz? Öldürdünüz de ne oldu, Türkiye tam bağımsız mı oldu?