13.05.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:
Fisun Yalçınkaya
Magnum fotoğrafçısı Raghu Rai, 1960’lı yıllardan bu yana aralarında Dalai Lama ve Rahibe Teresa’nın olduğu birçok önemli ismin fotoğrafını çekti ve tüm dünyanın nefesini tuttuğu anları belgeledi; Hindistan’da ‘fotoğrafın babası’ olarak tanındı, yeni projesi ise Kudüs’e gidip fotoğraf çekmek. 75 yaşına geldiğinde beklemediği bir şey oldu. Küçük kızı Avani Rai artık büyümüştü ve tüm isteği babası hakkında bir belgesel çekmekti. Bu teklifi kabul etti ama belgesel çekimlerinde şefkatli bir baba olarak değil, bir profesyonel olarak yer alacaktı. Ne kadar mümkün oldu bunu gerçekleştirmek bilinmez ama nihayetinde ortaya samimi, sevgi dolu bir belgesel çıktı: “Unframed Picture.“10 Mayıs’ta başlayan ve yarın akşam sona erecek olan TRT Belgesel Günleri’nin açılış filmi olan belgeselin gösterimi için İstanbul’a gelen ikili, Ara Güler’i de ziyaret etmeyi planlıyor. Onlarla, baba kız ilişkisinin belgesele dönüşme sürecini konuştuk.
- Kendinizi kızınızın çektiği filmde görmek nasıl bir histi?
Raghu Rai: Öncelikle şunu söyleyeyim bunu kabul etmek çok iyi bir fikir değildi. (Gülüyor) Kızım, okulu için Mumbai’ye gitti. Orada geçirdiği dört yılda Mumbai büyük bir film şehri oldu. Döndüğünde “Baba ben senin hakkında bir film yapacağım” dedi. Ama ben ilk başta ciddiye almadım. Zaman zaman kısa çekimler yapıyordu. Sonra da kameralar ve arkadaşlarıyla geldi. İşte o zaman ben zorlayıcı oldum. Eğer ciddi olarak bunu yapacaksa film yapılırken ben onun babası değil, gerçekten karakteri olacaktım. Öyle ki ben onun yerinde olsaydım, tüm zorluklar karşısında, çoktan vazgeçmiştim. Onu biraz üzdüm, annesi de bana kızdı...
- Anneler hep aynı sanırım, ara buluculuk yapıyorlar.
Raghu Rai: Evet aynen öyle. Bak şöyle diyeyim, o benim kızım, ‘lakhte sıgar’… Yani yüreğimin bir parçası… Ama böyle bir durum söz konusu olduğunda çocuğunuzu zorlayabiliyorsunuz. Yine de kızım bana çok iyi baktı. Kızım doğduğunda bir astrolog onun benim bir annem ya da bir akrabamın ruhunun yeniden dünyaya gelişi olduğunu söylemişti, film süreci boyunca da bana sanki küçük erkek kardeşiyle ilgilenir gibi iyi baktı. Çok sevgi doluydu. Karım bana dedi ki “Senin bu davranışların film çekimleri bitince değişecek.“ Ve öyle de oldu. (Gülüyor) Fotoğrafla 50 yılımı geçirmişim, birçok şey yapmışım, hayatımı riske atmışım… Çocuklarınızın sizinle aynı yollardan geçmesini istemiyorsunuz, deneyiminizden yararlanmalarını istiyorsunuz. Kızımın filmi gerçekten başarılı oldu. Onun ilk belgeseli ve birçok ülkede gösteriliyor.
- Babanız hakkında bir film çekmeye nasıl karar verdiniz?
Avani Rai: Aslında böyle bir kararla yola çıkmadım. İlk kez okul için Mumbai’ye gittiğimde bir kameram vardı ve aile içinde birtakım kısa videolar çekiyordum. Sadece sevimli bulduğum için çektiğim görüntülerdi. Henüz 18 yaşındaydım, ailemi özlediğim için çekiyordum bunları. Daha sonra beraber seyahat etmeye başladık ve bu kez babamı çekmeye başladım. Tüm bu zaman boyunca çok ama çok fazla görüntü kaydettiğimi fark ettim. Ve tüm bu elimdekilerle bir şeyler yaratmak istedim. Mumbai’ye gittiğimde orada çok gelişmiş bir film dünyası vardı. Ve herkes babamın kim olduğunu öğrenince şaşırıp kalıyordu. Ama ben “Babam ne yaptı ki” diyordum. Çünkü babam asla bize kendisinin önemli biri olduğunu hissettirmedi. Çektiklerimle bu durum birleşince anıları bir araya getirdiğim bir film ortaya çıktı.
- Görüntülerin bir kısmı elinizde zaten vardı öyleyse ama filmi kurgulama süreci, yapım süreci nasıldı?
Avani Rai: Elimde en az 600 saatlik çekim vardı. Babamla çalışmak hem de yönetmen olmak arasında bir denge kurmaya çalıştım. Özellikle kestiğim, göstermek istemediğim pek bir şey yoktu ama bana ne kadar çok bağırdığını görünce nasıl görüneceğini merak ettim. (Gülüyor) Açıkçası bana bağırıyormuş gibi görünse de aslında kızmıyor sadece bir şey söylerken çok ciddileşebiliyor. Bu görüntüleri seçmek ve editlemek en zor kısımdı.
- Babanızdan öğrendiğiniz en önemli şey neydi peki?
Avani Rai: Sanırım tarih üzerine. Babam her zaman yazılı tarihin tekrar yazılabileceğini söyler. O dönemin yönetimi ya da başka faktörlerin etkisiyle yazılabilir tarih ve sonra da değiştirilebilir. Ama görsel tarih; fotoğrafın şahitlik ettiği tarih değiştirilemez. Sanırım bu tarihi anlamam üzerinde çok etkili oldu.
“Rahibe Teresa’yı büyükannem sanıyordum”
- Bu filmin sonunda babanızla ilişkinizi nasıl gözlemlediniz?
Avani Rai: Babamdan ne kadar ilham aldığımı ve fark etmeden onu ne kadar çok taklit ettiğimi gördüm. Biz çocukken o tüm çektiği fotoğrafları ortaya açar, bizim etrafta koşturup üstlerine basmamıza aldırış etmezdi. Asla kızmazdı. Onu o kadar çok insanla gördük ki... Ben büyükannemle hiç tanışmadım, çünkü ben doğmadan ölmüş. Fakat Rahibe Teresa’yla birlikte babamın o kadar çok fotoğrafını gördüm ki onun büyükannem olduğunu, babamın annesi olduğunu zannediyordum küçükken. Böyle anılarımız var.
“Magnum yaratıcılık ve iyi hisler demek”
- Henry Cartie Bresson tarafından Magnum’a davet edildiğinizde henüz yıl 1977’ydi. Yıllar içinde Magnum’un en tanınan isimlerinden biri oldunuz. Sizin için Magnum ne ifade ediyor?
Raghu Rai: Fotoğrafın ustalarını ve akımları belirleyen isimdi Magnum. Magnum’la bağlantıda olmak en iyilerle bağlantıda olmak demekti. Benim için yaratıcılık, ışık ve tüm iyi hisleri hatırlatıyor. Hâlâ onun bir parçası olmak benim için gurur verici.