Pazar “Kolestrolümüze baktırır gibi kanserimize baktırabileceğiz”

“Kolestrolümüze baktırır gibi kanserimize baktırabileceğiz”

21.04.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Geçtiğimiz günlerde kanseri kapak konusu yapan Time dergisine görüş verenlerden biri de Harvard Üniversitesi profesörlerinden Mehmet Toner’di. Toner’in geliştirdiği mikroçip sayesinde kanseri teşhis etmek çok kolay olacak

“Kolestrolümüze baktırır gibi kanserimize baktırabileceğiz”

Yıllardır gösterilen onca çabaya rağmen gizemini hâlâ büyük ölçüde koruyan hastalıkların başında geliyor kanser. Pek çok kanser uzmanının uzlaştığı en temel nokta şu; “binbir yüzü” olan kanseri yenebilmek için bir takım çalışması şart. Buradan hareketle kanserle mücadele ekipleri gitgide daha sıkı işbirliği yapıyorlar. Pek çok vakıf da bu işbirliklerinin en büyük destekçisi. Bu vakıfların başını Stand Up To Cancer (SU2C) (Kanser İçin Ayağa Kalk) çekiyor. Bu oluşumun kurucuları arasında “Örümcek Adam” filminin yapımcısı Laura Ziskin, televizyoncu Katie Couric, film şirketi Paramount’un CEO’su Sherry Lansing de bulunuyor. Time dergisinde, kanserden muzdarip sekiz kadının 2008’de faaliyete geçirdiği bu oluşum için “Kanserle mücadeleye bir filmi hayata geçirme mantığıyla bakıyorlar. En yetenekli kişileri bir araya getirip cömertçe fon veriyorlar. Sıkı bir çalışma takvimi belirleyip gelişimlerini dikkatli biçimde gözlüyorlar” deniyor.
Dergiye görüş veren bilim insanlarından biri de Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin ve Massachusetts Hastanesi’nin biyomedikal profesörü Mehmet Toner’di. Toner, ekibiyle birlikte geliştirdiği, kanser teşhisinde çığır açan mikroçip projesini anlattı.

2013 yılında insanoğlu kanseri yenmeye ne kadar yakın?

Kanserle mücadelede çok önemli gelişmeler var. Özellikle akciğer, melanoma ve göğüs kanserlerinde... Gelişmelerin en önemlisi; hedeflendirilmiş tedavi yöntemleri. Tümörün genetik yapısına göre geliştirilmiş yeni ilaçlar var. Bu ilaçlar hem çok etkili hem de yan tesirleri çok az. Kanserle mücadelede bundan sonraki en önemli gelişme de erken teşhis konusunda olacak.

Haberin Devamı

“20 sene sonra kanser böyle ürkütmeyecek”

Time’da deniyor ki; “Kanseri yendim” demek tek bir kişiye kısmet olmayacak. Sizce de böyle mi?

Kanser çok komplike bir hastalık. “Binbir surat” gibi... Bir taraftan durdurdum diyorsunuz, diğer taraftan geri geliyor. Tedavi sırasında kanserin metabolizmasında ve genetiğinde değişiklikler oluyor. Çok verimli çalışan ilaç bile bir süre sonra çalışamaz hale geliyor. Bu nedenle kanserle mücadelede farklı disiplinlerden birkaç takımın bir arada çalışması gerekiyor.

Kanser bir gün tamamen tarihe karışmayacak mı? Siz onu kronik bir hastalığa dönüştürmekten bahsediyorsunuz. Akla “öldürmeyen ama süründüren” türde bir şey geliyor...

Çok haklısınız. Kronik kelimesi teknik olarak doğru fakat içeriği pek iç açıcı değil. Aslında öyle algılamamak gerek. Bugün HIV/AIDS kronik bir hastalık. Milyonlarca AIDS hastası gayet normal şekilde yaşıyorlar. Kalp hastalığı da böyle, şeker hastalığı da... Eskiden genç yaşta öldüren bu hastalıklarla artık barış içinde yaşayabiliyoruz. Kanser henüz böyle değil. Pankreas kanseri ya da akciğer kanseri geldi mi sizi alıp götürüyor. Belki 20 sene sonra kanser o kadar da bizi ürküten bir kelime olmayacak. Hangi hastaya hangi ilacı, hangi dozda vereceğimizi bileceğiz. İlaçlar daha etkili, yan etkileri az olacak.

Haberin Devamı

Sizin geliştirdiğiniz bir mikroçip projesi var. Ne işe yarıyor bu çip?

Kanserden ölen 10 kişiden 9’u kanserin vücuda dağılmasından ölüyor. Kanserli hücreleri kanda bulmak mümkün olmuyor çünkü bir tüp (10 ml) kanda 80 milyar kan hücresi var. Bunların içinde 10 tane tümör hücresi olabilir. Ekibimiz saniyede 10 milyon hücreyi tetkik eden bir mikroçip geliştirdi. Bu çip o kadar hassas ki bir tane bile kanserli hücre varsa onu bulabiliyor. Sonra ona hangi ilacın cevap vereceğini belirliyorsunuz. Yani tedaviyi kişiselleştiriyorsunuz. Böylece başarı şansı artıyor. En son teknolojiyi geçtiğimiz hafta yayımladık ve Amerikan Kanser Araştırma Toplantısı’nda sunduk. Ekibe bu kez başka bir Türk, Dr. Emre Özkumur önderlik etti.

Haberin Devamı

Bu çip hangi türler üzerinde etkili?

Bu hafta yayımladığımız makalede bütün kanserler için geçerli olan bir teknolojiden söz ediyoruz. Bir tek kan kanserlerinde etkili değil ama onlar için de çok teknoloji var.

“15 milyon dolar verdiler”

Klinik çalışmalar ne zaman sonuçlanacak?

Muhtemelen önümüzdeki yıl klinik araştırmalar için kullanılabilecek bir ürün çıkacak. Teşhis için olan genel ürünün çıkması ise birkaç sene daha alacak.

Pahalı bir uygulama mı olacak?

Olmayacak. Bugünkü kan testi uygulamasının bir parçası olacak. Kolestrolümüze baktırır gibi kanser hücrelerine baktırabileceğiz.

SU2C kuruluşunun ilk desteklediği “rüya takım”lardan biri de sizin takımınız. Nasıl bir oluşum bu?

Hollywood’da isim yapmış sekiz başarılı kadın tarafından kuruldu.
Bu kadınlardan bazıları ya da yakınları kanser ile mücadele etmiş. İçlerinde “Spider Man”, “As Good As It Gets”, “Woman In Red” gibi filmlere imza atmış bir isim olan Laura Ziskin de vardı fakat maalesef geçen sene vefat etti. Bu kadınlar bütün güçleriyle fon buluyorlar. “Hayır”ı da pek kabul etmiyorlar.
Senelik toplantılara kimi isteseler getirme güçleri var. Fonlarıyla “rüya takımlar” dedikleri ekipleri desteklediler. Bu ekiplerden ilki de bizimki... 15 milyon dolarlık bir destek verdiler.

Haberin Devamı

“Kolestrolümüze baktırır gibi kanserimize baktırabileceğiz”

“Ekibimiz saniyede 10 milyon hücreyi tetkik eden bir mikroçip geliştirdi. Bu çip o kadar hassas ki bir tane bile kanserli hücre varsa onu bulabiliyor.”

“Mehmet Öz sağlık konusunun Julia Child’ı”

Bizler bireysel olarak kansere yakalanmamak için neler yapmalıyız?

Aslında bu sorunun cevabını herkes biliyor da yapması zor olduğundan kulak arkası ediyorlar. Sigara içmek yapabileceğiniz en kötü şey. Şişmanlık, egzersiz yapmamak, kötü beslenmek... Elbette bunlara dikkat ettiği halde kansere yakalananlar da oluyor çünkü işin genetik yanı da var. Fakat bunlara dikkat etmezseniz kansere yakalanma şansınız inanılmaz artıyor.

Kanser hastası olup da gelip sizden yardım isteyen oluyor mu?

Çok fazla hem de... Doktor olmadığım için onları gerekli uzmanlara yönlediriyorum.

Haberin Devamı

Amerika’da yaşayan ünlü, başarılı Türk hekimlerden biri de Dr. Mehmet Öz. Nasıl buluyorsunuz onun çalışmalarını?

Bilirsiniz, Amerika’da çok önemli bir şef vardı; Julia Child. Child, 1960’larda Amerika’ya iyi yemek fikrini aşıladı. Televizyon şovuyla çok popüler oldu. Bugün Amerika’da çok sayıda yemek şovu var ve bunların sağlığa katkısı çok büyük. Ben Mehmet Öz’ü sağlık konusunun Julia Child’i gibi görüyorum. İnsanların sağlıklarına dikkat etmelerini sağlıyor. Bundan 10 sene sonra “Dr. Oz” gibi onlarca şov olursa hiç şaşırmam.

“Hep doktor olmak istedim ama kısmet değilmiş, kazanamadım”

İTÜ’de makine mühendisliği okuduktan sonra MIT’de eğitim gören Mehmet Toner:?“Annem dahil herkes doktor olduğumu düşünüyor”

Abiniz de çok başarılı bir mimar. Nasıl bir ilişkiniz var?

Mustafa (Toner) sadece çok başarılı bir mimar değil, çok da iyi bir insan. Çok komiktir, etrafındaki insanları kolayca mutlu edebilir. Hiç kavgamız, gürültümüz yoktur. Tabii gençken böyle değildi. Beni epey kızdırırdı. Ben onu kızdıramadığımdan daha da çok sinirlenirdim...

Nasıl bir ortamda yetiştiniz?

İstanbul’da doğdum. Mutlu bir gençliğim oldu. Çok güzel arkadaşlıklarım ve sevdiğim insanlar var. Annem dünyanın en komik, en tatlı annesidir. Hâlâ bizleri merak eder; yemek yedik mi, yorgun muyuz... Babam prostat kanserinden vefat etti. Yıldız Üniversitesi’nin kurucu rektörüydü. O mimar olduğu için biraderim de mimar oldu. Bazen ona bakınca keşke ben de mimar olsaydım diyorum.

Ama üniversite sınavına hazırlanırken tıp okumak istiyormuşsunuz değil mi?

Hep doktor olmak istemiştim fakat kısmet değilmiş, üniversite puanlarını tutturamadım. Gerçi şimdi de annem dahil herkes doktor olduğumu düşünüyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği’ne girdikten sonra daha ciddi çalıştım. İstedikleri bölümü kazanamayan gençlere tavsiyem şu;
ne olursa olsun işinizi iyi yaparsanız ve başkalarına faydanız dokunursa hayatta mutluluğu bulursunuz. Hamilelik sırasında bebekte çıkabilecek hastalıkları bulan teknolojimiz bugün Amerika’da kullanılıyor. AIDS üzerine geliştirdiğim başka bir mikroçip çok başarılı sonuçlar veriyor. Daha başkaları da var. Doktor olsam bu kadar insanın hayatına faydası olacak teknolojileri geliştirmem belki de mümkün olmayacaktı.

“Eve çok nadir iş getiririm”

Başarılı isimlerin ülkelerinde değil de yurt dışında çalışıyor olmasını eleştirenler oluyor zaman zaman...

Cumhuriyet’in ilk zamanlarında elimizdeki bir avuç insanın dışarıya gitmesi zorluklar yaratıyordu belki ama bugün böyle bir sorun yok. Türkiye’de başka ülkelerde olanlardan çok daha fazla sayıda genç ve akıllı insan var. Önce onların önünün açılması lazım. Amerika’nın en güzel tarafı gençleri destekleyici bir ortam sağlaması. Oysa Türkiye’de gençlerin önüne gereksiz engeller çıkarılıyor.

Ne sıklıkla Türkiye’ye geliyorsunuz?

Özyeğin Üniversitesi mütevelli heyetine katıldıktan sonra daha sık gelmeye başladım. Her geldiğimde ailemi, arkadaşlarımı ve güzel Türk yemeklerini çok özlemiş oluyorum.

Bir gün temelli gelir misiniz?

Hepimizin isteği sonunda ülkeye dönmek.

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Sabah 05.30’da egzersize gidiyorum. Eğer çocuklar benimleyse onları okullarına götürüp işe geçiyorum. Akşam 18-20.00 gibi işten dönüyorum. Eve çok nadir iş getiririm ama iş seyahatlerim oldukça yoğun. İki çocuğum var; küçük oğlum Emre 13, büyük oğlum Ali 18 yaşında. Eski eşim İrem yakında oturuyor. Beraber, bir şekilde işlerimizi hallediyoruz. Çocuklar da aramızda gidip geliyorlar.

Siz kendinize nasıl bakıyorsunuz?

Günde bir saat egzersiz... Tenis ve kar kayağı yapıyorum. Onun dışında omega-3, mutivitamin alıyorum.