Pazar Koltukta maraton!

Koltukta maraton!

12.03.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:

Netflix ve Blu TV gibi platformlar sayesinde bir oturuşta 4-5 bölüm diziyi kolayca yutuyoruz. Amerikalılar uzun süredir bu bağımlılığın pençesinde. Türkiye’de ise yeni yeni yaygınlaşıyor. Biz koltuklarından kalkmayan maratoncularız

Koltukta maraton

Geçtiğimiz hafta sonu herkes güzel havanın tadını çıkarmak için sokaktaydı; sahillerde, çarşılarda ya da parklarda... Ben de şansımı denedim. Pencereden odaya dolan temiz hava bana yetmeyince sokağa attım kendimi. Fakat pişman olmam uzun sürmedi. Hayır, kalabalıktan ya da uzun süredir hasret kaldığımız güneşin etkisi değildi bu. Daha çok TV karşısındaki koltuğumda olmamak mutsuz etti beni. “Şimdi ‘Masum’ izliyor olabilirdim...” Aklımdaki düşünce buydu. “Bir bölüm daha” ya da “Bu son” diye diye bitirebilirdim koca diziyi. Amerikalıların uzun süredir pençesinde kıvrandığı bir bağımlılık bizde de yayılıyor: Onlar binge-watching (Üst üste izleme) diyor, biz “dizi-maratonu” diyelim. Peki nedir bu? En basit tabirle, bir TV dizisi ya da programının üç ya da daha fazla bölümünü maraton halinde, birbiri ardına izleme alışkanlığı diye açıklayabiliriz.

13 bölüm stratejisi tuttu

Birkaç farklı kaynağa göre dizi-maratonunun geçmişi 1980’lere kadar uzanıyor. Tabii ki o zaman Netflix ya da BluTV yok. Ama TV kanalları çok beğenilen dizileri üst üste yayınlamaya başlamıştı. İşte bu dizi-maratonu kültürünün miladı olarak kabul ediliyor. Daha sonra VHS’ler çıktı ortaya. Ardından da DVD’ler... Bazı dizi ya da programların sezonları “box-set” şeklinde satılmaya başladı. Böylece her aile en sevdiği dizinin (“Friends”, “Seinfeld” ya da “Sex and the City”. En popülerler arasından siz seçin...) maratonuna katılır oldu. Fakat oyunu değiştiren Netflix’di. 2013 yılında Netflix ilk orijinal yapımı “House of Cards”ın ilk sezonunun 13 bölümünü birden, aynı anda yayınladı. Riskli ama cesur bir karardı ama strateji tuttu. Kevin Spacey ve Robin Wringh’ın başrolünde yer aldığı, David Fincher’in yapımcılığını üstlendiği “House of Cards” büyük ilgi gördü. Böylece dizi-maratonu da “anormal” değil “normal” oldu. Netflix’in 2013’te yaptığı bir araştırmaya göre TV izleyicilerinin yüzde 73’ü dizi-maratonu yapmanın kabul edilebilir bir davranış olduğu konusunda hemfikir. 2015’te yapılan bir araştırmaya göre ise 20 yaş altındaki gençlerin yüzde 86’sı hatta 69 yaş üstü izleyicilerin yüzde 33’ü dizi-maratonu yaptığını kabul ediyor. Ve hallerinden memnunlar. Ülkemizin yerli platformu BluTV’nin de maratoncusu çok. Benim de başından kalkamadığım “Masum” ve yeni yerli korku dizisi “Sahipli” birçok insanı BluTV’ye çekti. Verilen bilgiye göre “The Young Pope” ve “Victoria” dizileri de çok beğeniliyor. BluTV’nin yeni orijinal projelerin üzerinde çalıştığı da kesin artık. Yakında maratona çıkacak yeni yerli dizilerimiz de olacak yani. puhutv ise mart sonunda beğenimize sunacağı “Fi”yi tek tek yayınlamayacak. Bu da maratoncular için iyi bir haber.

Psikolojik etkileri

Fakat her güzel şeyde olduğu gibi söz konusu dizi-maratonu olunca da bir “ama” var. Biliminsanları dizi-maratonunu sağlıklı bulmuyor. Teksas Üniversitesi’nde yapılan araştırma dizi-maratonunun psikolojik etkilerini gözler önüne serdi. Yaşları 18 ile 29 arasında değişen katılımcılara ne sıklıkla TV izledikleri ve ne sıklıkla kendilerini yalnız ya da depresyonda hissettikleri soruldu. Çıkan sonuç şu: Kendini yalnız ya da depresyonda hissedenler dizi-maratonu yapmaya daha yatkın. Üstelik psikolojik etkiler bununla bitmiyor. Birçok insan bir diziyi bitirdikten sonra kendilerini boşlukta ve mutsuz olarak tanımlıyor. Bir nevi yoksunluk... Böylece yeni bir dizi-maratonuna başlamak “yanlış olduğu bilinse bile” çekici geliyor.

Gelelim dizi-maratonunun fiziksel risklerine... Japonya’da yapılan ve yaşları 40 ile 79 arasında değişen 80 bin kişinin incelendiği araştırma günde beş saat ya da daha fazla TV izleyen insanların akciğer embolisine yakalanma riskinin diğer insanlardan 2.5 kat daha fazla olduğunu ortaya koydu. Yani “hepimiz maratoncuyuz” diye mavra yapıyoruz ama kendinizi olimpik maratoncu sanmayın. Biraz da kalkıp hareket edin.

Koltukta maraton
İzlerken ne yemeli?

EBRU ERKE

TV karşısında acıkınca ilk akla gelen haliyle hızlı bir aperatif. Dışardan pizza ya da fast food anlık olarak derdimize derman olabilir. Ama hamur işleri kan şekerimizde hızlı değişikliklere yol açacağı için uyku hali yaratır. Tam buğday ekmeğiyle hazırlayacağınız bir tost, önceki günden kalmış et yemeğinizi pita ekmeği arasına koyup yemek ya da yağsız tavuk etini una bulayıp kızartarak hazırlayacağınız bir yemek yine hızlı ama nispeten daha sağlıklı olacaktır. Önceden temizlediğiniz yeşilliklerle ve elinizin altında bulundurduğunuz bir kutu konserve ton balığıyla da son dakikada nefis bir salata yapabilirsiniz. Sadece oyalanmak için el altında tuttuğumuz atıştırmalıklar ise en büyük tehlike çünkü başka şeylere odaklanıldığında yediklerinizde miktar kontrolü yapmak zor. Bu yüzden de yağsız ve tuzsuz mısır patlatabilir, az yağlı, çiğ ve tuzsuz kuru yemiş tüketebilirsiniz.

Maratoncular anlatıyor

Eşlikçisi çikolata kreması

Gizem Karaca (Oyuncu)

En sevdiğim yabancı dizi “The 100”. Özellikle bekliyorum ki bölümler biriksin. Böylece bir oturuşta arka arkaya izleyebiliyorum. Dizi izlerken yemeyi en sevdiğim şey de çikolata kreması. Hatta çoğu zaman o kavanozu yanıma alıp kaşık kaşık yerim heyecanla izlerken.

“Şu an dizilerin altın çağındayız”

Kudret Sabancı (Yönetmen)

En son “Dexter”ın bütün bölümlerini tekrar seyrettim. “Vikings” favori dizilerimden biri ama onu maalesef haftalık olarak izliyorum. Artık “Maalesef” diyoruz haftalık olunca.

Diziler eskisi gibi üvey evlat değil. Çok önemli sinemacılar diziler çekiyor ve ilgi görüyor. Ben dizileri çok uzun metrajlı sinema filmi olarak görüyorum. Şu an dizilerin altın çağındayız.

Ben setimin olmadığı döneme biriktiriyorum genelde. Bir ay önce ayrıldım. Bir aydır neredeyse gece-gündüz dizi ve film izliyorum.

“2 günde 10 bölüm”

Enis Arıkan (Oyuncu)

En son “American Crime Story” izledim. 10 bölümü 2 günde bitirdim. Sütlü filtre kahvemi hazırlayıp aralıksız dizi izleyebilirim.

“Su, battaniye, ceviz ve badem...”

Beste Kökdemir (Oyuncu)

Ben de dizi-maratoncusu olabiliyorum zaman zaman. En son “Penny Dreadful”un bölümlerini izledim arka arkaya. Maratona başlarken yanıma aldığım birkaç şey var: Battaniye, su matarası, çerez; badem ve ceviz.

“Sosyal hayatımı sıfırlayıp izliyorum”

Ceren Benderlioğlu (Oyuncu)

Şu an yeni sezonunu beklediğim yedi tane dizi var. Bilmem bana dizi maratoncusu diyebilir miyiz? En son “Kutsal Dedektiflik Bürosu”nun ilk sezonunu bitirdim. İkinci sezonunu bekliyorum. Maraton şeklinde geceli-gündüzlü, uyumadan günlerce, her işimi çabuk çabuk bitirip eve koşa koşa gidip, sosyal hayatımı sıfırlayıp izlediğim iki dizi daha var “Fringe” ve “Sopranos”. Yanımda da her zaman gözlüğüm, battaniyem ve kahvem olur.

“Arkadaşlarım başıma bir şey geldi sandı”

Can Bonomo (Müzisyen)

Dizi izlemek için sevdiğim dizilerin başlamasını değil sezon finali yapmasını beklerim. Konser ve yazı işlerinin durgun olduğu dönemlerde günde 8-10 bölüm üst üste dizi izlediğim olur.

En son “Penny Dreadful” ve “Narcos”u bitirdim. Arkadaşlarım başıma bir şey geldi sandı. Ne telefonlara çıktım ne elle tutulur bir iş yaptım. Hayat durdu sanki. Ara ara yavaşlamak gerekiyor. Maratonda yanımdan kraker ve suyu ayırmam. Bir paket pretzel ve bir litre suyla dünyayı izleyebilirim.