Pazar “Kürt sorununun çözümü siyasi değil psikolojiktir”

“Kürt sorununun çözümü siyasi değil psikolojiktir”

03.07.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

İstanbul, tarihinde ilk kez ev sahipliği yapacağı önemli bir organizasyona hazırlanıyor: Uluslararası Siyaset Psikolojisi Kongresi. Dört yıllık bir çabanın sonunda gerçekleştirilen kongre, 9-12 Temmuz’da Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere Kampüsü’nde düzenleniyor. Bu organizasyonun gelmesi için uzun süredir uğraşan, üniversitenin psikoloji bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Hale Bolak Boratav ile hem kongreyi hem de siyaset psikolojisi kavramını konuştuk

“Kürt sorununun çözümü siyasi değil psikolojiktir”



* Herkesin anlayacağı biçimde “siyaset psikolojisi”ni nasıl tanımlarsınız?

Siyasi tutum, davranış ve süreçlerin psikolojik altyapılarını inceleyen bir bilim dalı olarak tanımlayabiliriz. Psikolojik olgularla siyasi olgular arasında köprü kurma işlevi var. Disiplinlerarası bir alan, yani bunun içinde psikoloji, psikiyatri, sosyoloji, siyaset bilimi, antropoloji ve hatta iktisat bile yer alabiliyor. 2. Dünya Savaşı öncesinde Nazi ideolojisinin yükselişini sorunsallaştıran ve otoriter kişilik kuramını ortaya atan Adorno ve Frankfurt Okulu’nun çalışmaları bu alanın öncüleri sayılabilir.

* Türk araştırmacılar bu alanda çalışmalara ne zaman başlamış?

40’lı yılların başında Ankara Üniversitesi’nde çalışmalar yapan ve dönemin baskıcı zihniyeti yüzünden ABD’ye göç etmek zorunda kalan sosyal psikolog Muzaffer Şerif, bugün siyaset psikolojisinin temel konularından, çatışma ve işbirliği üzerine klasik sayılan araştırmalar yaptı. Siyaset psikolojisi alanındaki çalışmalar Türkiye’de yavaş ilerledi sayılır, bugün bu alanda çalışan çok sayıda akademisyen olduğunu söyleyemeyiz. Ama bazı genç akademisyenlerin şu sıralar Amerika’da bu alanda doktorlarını bitirmekte olduklarını biliyorum. Onların Türkiye’ye gelişi bu alanın gelişmesinin müjdecisi olabilir.

* Siyaset psikolojisi son seçimdeki yüzde 50’yi nasıl okur?

Siyaset psikolojisi çerçevesinden bakıldığında Tayyip Erdoğan’ın insanların duygularına çok iyi hitap edebildiğini düşünüyorum. İnsanları anladığını yansıtabilmesi, sahici görünmesi, duygularını gizlemeye, bastırmaya gerek görmemesi... Ki bu fevri davranışlarında da kendini ortaya koyuyor. Ayrıca bizim partiler lider kültürünün baskın olduğu partiler. Güçlü liderle kendini özdeşleştirme eğiliminin de bu yüzde 50’de etkisi olabilir.

“Hemen her meseleye çözüm getirebilir”

* Türkiye’nin hangi sorunlarına çözüm getirebilir siyaset psikolojisi?

Türkiye’nin hemen her sorununa çözüm getirebilir diye düşünüyorum. Bir kere kimlikler bazında ayrımcılık... Kürt meselesi, göç, ana dilde eğitim, homofobi, cinsiyetçilik, Alevi sorunu, başörtü sorunu. Sonra şiddet, işkence olayları ve bunların meşrulaştırılması. Dindarlık, laiklik bağlamındaki kutuplaşmalar. Bunlar hep psikolojinin katkıda bulunabileceği konular.

* Kürt meselesini ele alırsak... Bu konuda neler yapılabilir siyaset psikolojisi kullanılarak?

Kürt sorunu çok karmaşık. Sadece siyasi boyutu ile ele alınabilecek bir sorun değil. Kürt sorununun çözümü öncelikle siyasi değil psikolojiktir! Konunun insani yönü göz ardı edilmemeli. En azından 30 yıldır büyük acıların, kayıpların yaşandığı, yasların tutulduğu bir yöre halkının psikolojisinin ne olduğunu anlamaya çalışmak, toplumu bununla yüzleştirmek çok önemli. Bu sürecin içinde de psikologların, özellikle de yörede zaten çalışma deneyimi olanların yer alması çok önemli. Bu arada dikkat çekilmesi gereken bir konu daha var. Eğer uzlaşı aranıyor ve yas tutma sürecinden bahsediyorsak Türklerin psikolojisini de daha iyi anlamaya çalışmamız lazım. Yani “Bu kadar şehidi niye verdik?” sorusuna da kulak vermek lazım, karmaşık duyguları anlamaya çalışmak lazım. Öfke, korku ve nefret gibi olumsuz duygular barışın önündeki çok önemli psikolojik engeller olabiliyor.

Erdoğan’ın başarısı da konuşulacak yemin krizi de

* ISPP Uluslararası Siyaset Psikolojisi Kongresi, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin girişimiyle bu yıl İstanbul’da yapılacak. Öncelikle ISPP nasıl bir kuruluş?

ISPP bilimsel ve eğitsel bir kuruluş; üyeleri arasında psikologlar, siyaset bilimcileri, psikiyatrlar, tarihçiler, sosyologlar, iktisatçılar, antropologlar, gazeteciler ve bürokratlar var. Amerika kıtasından, Avrupa’dan, Asya’dan, Ortadoğu’dan ve Afrika’dan üyeleri ile gerçek anlamda uluslararası bir topluluk. En temel amacı siyasi ve psikolojik olgular arasında bilimsel ve uygulamaya yönelik ilişkiler kurulmasına katkıda bulunmak.

* Kongrenin bu yılki teması ne?

“İnsan toplulukları arasında işbirliği ve çok disiplinli siyaset psikolojisi”. Bu kongrede gruplar arası çatışma, şiddet, milliyetçilik ve ayrımcılık gibi insan topluluklarının olumsuz özellikleri kadar işbirliği ve dayanışmanın, giderek globalleşen dünyadaki dini, coğrafi ve kültürel farklardan kaynaklanan sorunlara çare olma potansiyeli üzerinde durulacak.

* Kongrenin bu yıl İstanbul’da yapılmasına nasıl karar verildi? Davet usulü mü yoksa başvuruyla mı oluyor?

Bundan dört sene önce Amerika’da bu konuda doktorasını yapmış, şimdi TOBB Üniversitesi’nde görev yapan genç bir siyaset psikoloğu, Yrd. Doç Dr. Cengiz Erişen bana geldi ve “Hocam bu kongreyi 2011’de burada yapalım” dedi. Hemen yazışmalara başladık. Bu arada üniversitede birkaç rektör değişti. Kuştepe’den Santralistanbul’a geldik. Epey zorlu bir süreç yaşadık ama gelinen noktada bir ilki üniversite çatısı altında gerçekleştirmek çok gurur verici.

* Böyle bir kongrenin İstanbul’da düzenleniyor olmasının önemi için ne söylersiniz?

Türkiye gündemi hep yoğun, siyasi açıdan ama şu sıralar çok sıcak bir gündem var. Başkanlık sistemi tartışılıyor, başkanlık tarzı tartışılıyor, Erdoğan’ın başarısı bir diğer tartışma konusu. Partiler arası çekişmeler, meclisteki yemin krizi... Bunlar gibi Ankara’da tartışılan konuların bu kongreyle İstanbul’da bilimsel bir çerçevede tartışılacak olması önemli diye düşünüyorum.