Pazar Makedonya 2001

Makedonya 2001

04.06.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Makedonya 2001

Makedonya 2001

Makedonya 2001

Makedonya Bilimler Akademisi’nden gelen bir davetle "İkinci Binde Makedonya" semineri dolayısıyla 30 yıl sonra gene Üsküp’teyim. Herkes 2000 rakamının sihrine sığındı ve bir şeyler bekliyor; oysa 150 sene öncesine göre ne değişti, sorusunu ciddi olarak sormak gerekiyor. Gittiğim ülkenin nüfusu iki milyon, güzel ve bereketli. Bütün Osmanlı başkentini besleyen Vardar Ovası’nın başlangıcı. İki milyonun üçte biri başkentte yaşıyor. Pek iç açıcı bir durum olmasa gerek; çünkü bu başkent bu nüfusu ne kadar doyuruyor? Makedonya’da, Mareşal Tito’nun eşitleyici politikalar devrinden kalma mükemmel bir karayolu ağı var. Ama tarihten kalma başka sorunlar da var. Nüfusun okkalıca bir bölümü Müslüman Arnavut, hiç küçümsenmeyecek bir azınlık ise Türkler. Bu üç unsurun birbirine muhabbet duyduğunu söylemek iyimserlik olur. Arnavutlar’la Makedonlar’ın kavgası malum; bu yetmezmiş gibi Manastır’ın (Bitola) ortasında çeşitli Türk dükkanlarını yakan Makedonlar var. Makedonlar’dan hazzetmeyen Türkler’in Arnavutlar’a bayıldığı söylenemez. Arnavutlar ise Türkler’in Müslümanlıkları dışında ayrı kimlik taşımalarına tahammül edemiyorlar. 1912’den sonra girilen dikenli yollardan sonra halen 1912’nin olumsuz şartları ortadan kalkmış gibi değil. Zamanın iyi bir hekim olmasını dilemek lazım.
Toplantıda Rusya İlimler Akademisi’nden Elena Guskova; Arnavutlar’ın son çatışmalardaki sorumluluğundan söz ediyor. Arnavutlar’ın salonda bulunacağını hesaba katmadan tebliğini hazırlamış herhalde; ama Makedon Akademisi bu sefer Arnavutluk’tan kalabalık bir heyet davet etmiş, hepsi Guskova’yı "propagandist ve kışkırtıcı" diye topa tutuyor. Kimse bu görüşler Guskova’nın demiyor, ülkesi Rusya, Balkanlar’ı karıştıran güç diye gözüküyor. Zavallı Rusya güçlü de olsa, güçsüz de olsa hep suçlu. İsveçli konuşmacı Makedonlar’a hitaben; "ABD’ye itibar etmeyin" diyor, Avrupacı bir söylem... Ancak havameydanına indirilen Alman askeri konvoylarına bakınca doğrusu bu gibi bilimsel (!) yaklaşımları ihtiyatlı karşılamak gerek. Balkanlar’da siyaset ve harb maalesef bilimsel toplantılarda daha hakimdir. Balkanlar’da Almanya’dan söz eden yok. Şu sıra herkes Almancı...
Almanca, Balkanlar’da bilinen ve aydınlar arasında elan tutulan bir dil. Almanya ise; yaşlı nüfuslu, üretim potansiyeli düşük bu dünyaya, hem stratejik hem tarihi eğilimlerle ilgi duyuyor. Tarihi diyorsak, Bismark sonrası tarihten söz ediyoruz. Çünkü Bismark, Balkanlar’dan "bir Pomeranya askerinin kemiklerine bile değmez" diye söz ederdi. (Pomeranya askeri, en eğitimsiz ve ucuz donanımlı bölgesel devşirmelerdi.) Bugün başka bir dünya oluşuyor. Almanya’nın Doğu Avrupa ve Balkanlar’a duyduğu ilgi ve açılımı; sadece Avrupalı ortaklarını değil, eski Almanya’nın dirilmesinden ve Doğululaşmaktan korkan Alman aydınlarını bile rahatsız ediyor.
Balkanlar bizim tarihimiz; Manastır’ın küçük bir Orta Avrupa kasabasınınkini andıran ana caddesi, Manastır halkının bugün bile Fransızca ve piyanoya düşkünlüğü oradaki askeri idadide okuyan genç Mustafa Kemal’in kültürel anlayışının nasıl şekillendiğini açıklıyor. Bu güzel ülkede yetmiş iki millet arasındaki gerilim; asayişi sağlayan bir kuvvetin burada niye beş buçuk asır tutunabildiğini gösteriyor.
Üsküp’ün çarşısı, minareleri, şehrin batı ucundaki Aziz Pantolomey Manastırı, Osmanlı kültür mirasının bir canlı resmini oluşturuyor; çarşıdaki şirin kahvehanelerden birinde ince belli bardaklardan içtiğimiz demli çay, tepedeki Mustafa Paşa Camii, yanındaki türbe; iki katlı evciğin üstündeki "İstanbul Oteli" tabelası bu dünyanın bizden kopmadığını, bizim de oralardan kopamayacağımızı gösterir. Bizans, Osmanlı, Arnavut, Hıristiyan Makedon, Torbeş (Müslüman Makedon) komşular, çay, kahve, börek, köfte... Kurşunlu Han, dükkanlar, özgün mezarlıklar... Balkanlı olmak için her şeye Almanya gibi postalla karışmak gerekmiyor; sadece Yahya Kemal’in hasretle terennüm ettiği bu dünyayı kavrayalım ve sevelim yeter...




PAZAR