Pazar Meliha “bu yaşa kadar” neredeydi?

Meliha “bu yaşa kadar” neredeydi?

12.07.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Ölümsüz aşkın simgesi, herkesin ablası, “Canım Ailem”in Meliha’sı Şebnem Bozoklu için herkes “Bu yaşa kadar neredeydi?” diyor. Oysa o daha 30’unu bile doldurmadı

Meliha “bu yaşa kadar” neredeydi

Geçen yıl bu zamanlar, TMC yeni bir dizi hazırlığı içinde. Senaryo, yönetmen, oyuncular, her şey tamam, tek bir eksik var: Uğur Yücel’in karşısında oynayacak kadın oyuncu. 40 yaşlarında, Adana’dan gelip İstanbul’a yerleşmiş, kız kardeşlerine kol kanat geren anaç bir kadın... Ünlü, ünsüz sayısız isim gelip geçer deneme çekimlerinden, bir türlü bulunamaz aranan Meliha.
Sonunda dizinin kast danışmanı Renda Güner birini getirir: Ufacık tefecik, 29 yaşında, giyimi kuşamı, kısacık kaküllü siyah saçlarıyla Meliha’dan ziyade bir punk grubunun solistini andıran bir küçük kız. Kendisi dahil kimse inanmaz ondan Meliha çıkabileceğine. Bir deneme çekimi, sonra bir tane daha... Kaydı izleyen Uğur Yücel “Budur” der ve böyle başlar Candaş ve Güler Bozoklu’nun “küçük kızı” Şebnem’i son “Fahriye Abla’mız” Meliha yapacak serüven...
Onun kendi serüveni ise 1979’un 25 Ağustos’unda İstanbul’da başlar. Tam bir Kadıköy çocuğudur, 68 kuşağının iki sağlam temsilcisi olan, ikisi de ilkokul öğretmeni Güler hanım ve Candaş bey örgüt, dernek faaliyetleri ile okul arasında, bol kitaplı bir evde büyütürler kızlarını.
Şebnem Bozoklu 3,5 yaşındayken okumayı kendi kendine söker ve iki yıl sonra da ilkokula başlar. Tesadüf eseri öğretmeni babasıdır ve bu hem çok zevkli hem de çok zorlu bir okul hayatı demektir. Zira başka çocukların kabahatleri için de Şebnem azar işitir zaman zaman ve diğer öğrencilerine haksızlık olmasın diye kızının evde sorduğu derse dair hiçbir soruya yanıt vermez Candaş bey.
İtfaiyeci olmak istiyordu
5 yaşına kadar itfaiyeci olmak ister. Kırmızı giydikleri ve suyla “oynadıkları” için. Ama annesi Güler hanımın tiyatro tutkusu kızının da yolunu çizer yavaş yavaş. Kar kış demeden her cumartesi beraber tiyatroya gider, bütün oyunları gördükten sonra tura baştan başlarlar. Sahnedeki o renkli, ışıklı dünya çok çeker Şebnem’i, kendisini de orada hayal eder hep.
Kocaman gözlükleri olduğu için sosyalleşmekte güçlük çeken bir çocuktur. En çok gazeteden çıkan Şebnem kağıt bebekleriyle ve karton evlerle oynamayı sever. Bir de “Uykudan Önce”yi izleyip kahramanı Adile Naşit’in ağzından kendi adını beklemeyi...
İlkokul ikinci sınıftayken babası koca bir kitaplık alır ona, içini de Can Yayınları’nın çocuk serisiyle doldurur. Sessiz okuma saatlerinde Şebnem de eline bir kitap alıp katılır anne babasına. Anadolu Liseleri sınavı hiç konu bile olmaz evde. Candaş bey bu sisteme tamamen karşı, çocuğun oyun oynaması, sevdiği şeyleri yapması gerektiğine inanan bir babadır ve dershaneye filan yollamadan devlet okuluna yazdırır Şebnem’i.
Ortaokulu Bahariye’de, liseyi Acıbadem’de okur, tiyatro hâlâ hayatının başrolünde, yeni kahramanı ise Genco Erkal’dır. Ortaokuldayken Kadıköy’de Deneme Sahnesi’nin tiyatro kursuna yazılır ve ilk kez sahneye çıkar. Artık mesleği bellidir. Ve sınav vakti gelmiştir onun için de.
Önce İstanbul Devlet Konservatuvarı’nı dener ve hiçbir tiradını bir cümleden fazla dinlemeyen seçici kurul karşısında çok kötü bir sınav geçirir. Kazanamadığını öğrendiğinde perişan olur, balıklı rakılı bir teselli yemeği yerler ailece ve anne-kız İzmir’in yolunu tutarlar ertesi gün. Dokuz Eylül Üniversitesi’nin oyunculuk bölümünü çok iyi bir dereceyle kazanır Şebnem Bozoklu ve 17 yaşında bavulunu alıp gözyaşları içinde hem evinden hem şehrinden ayrılır. 

Bütün ülkeyi dolaştı
Başına buyruk bir çocuk olarak çok kolay bir öğrencilik hayatı olmaz. Canı okula gitmek istemediğinde kendi dünyasına çekilir, bütün gün Kordon’da oturup kitap okur, hayal kurar. O şehirde baş destekçileri hocası Özdemir Nutku ve eşi Hülya Nutku olur. Ailesinden ayrı bu küçük kıza evlerini, kitaplarını, oyunculuğun ve hayatın kapılarını açarlar. Çok şey öğrenir onlardan.
Fakat içinde devamlı bir gitme dürtüsüyle yaşayan Şebnem Bozoklu, dördüncü senenin sonunda okuldan da İzmir’den de sıkılıp tezini filan yazmadan apar topar İstanbul’a döner. Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin sınavına girer, orada kendisi için çok önemli insanlardan birinin, Engin Alkan’ın öğrencisidir ve çok da yetenekli bulunduğu için bir sene erken mezun olur okuldan.
Bir hırsı yoktur hayatta, tek hedefi mutlu olmaktır çocukluktan beri. Gezgin olmayı, para biriktirip bir tekne alarak dünyayı gezmeyi hayal ederken hayat başka bir yol çıkarır karşısına: Bir otobüsle Türkiye’nin her yeri dolaşılarak tiyatro izlememiş çocuklara oyun oynanacak.
Sosyal sorumluluk projesi, üstelik çocuklarla ilgili, bir de işin içinde “gitmek” var. Herkes İstanbul’da dizi piyasasına dalmasını beklerken Şebnem Bozoklu alır çantasını yola düşer. İki sene dolaşır, görmediği bir Bingöl, bir Tunceli kalır memlekette. İstanbul’a dönüp “piyasaya” atıldığında sene 2006’dır artık.
Önce Tiyatrokare’de reji asistanlığı yapar, ardından Müjdat Gezen Tiyatrosu’nda “Hamlet”te oynar. Ve yolu Old City adlı komedi kulübünde absürt metinler oynayan Tiyatro Kılçık ile kesişir sonunda. Böylece hem kendini ifade edeceği yeni bir dil bulur hem de şansı döner. Ondan sonra onu keşfedecek herkes Tiyatro Kılçık’ta izler ilk. Te-levizyonun kapıları da Old City’den açılır Şebnem Bozoklu’nun önünde. 

“Samim seni öldürürüm!”
Önce “Selena” adlı çocuk dizisinde, ardından “Derman”da oynar ama esas olarak tiyatrodur nefes aldığı yer. Kılçık’tan sonra bir de içinde olmaktan gurur duyduğu DOT girer hayatına. İki ayrı tiyatroda oyunculuğunun farklı renklerini kullanarak memnun mesut yaşayıp gitmektedir.
Derken Renda Güner girer devreye. Onu Kılçık sahnesinde izleyip menajerliğini üstlenen ileri görüşlü ajans sahibi... TMC’nin kast danışmanı... “Bir hayalim var Şebnem” der bir gün, “Bir dizi için Uğur Yücel’in karşısına bir kadın arıyoruz ve seni denemek istiyorum.” Birinci bölümün final sahnesini tutuşturur eline: Meşhur “Samim seni öldürürüm!” sahnesi.
Çalışılır, hazırlanılır, çekilen DVD Erol Avcı’ya gönderilir ve beklenir. Heyecanlı ama çok da umutlu olmayan bir bekleyiş. Zira Meliha 40 küsur, Şebnem 29 yaşındadır henüz...
TMC’den haber gelir, “Bir de biz çekmek istiyoruz Şebnem’i” diye... Saçlarını kabartıp, giyimini kuşamını değiştirip biraz daha “kadına” benzetmeye çalışırlar bu olduğundan da küçük görünen kızı ve çekim yapılır. TMC’den bir sonraki aranışı artık “Aramıza hoşgeldin” tanışması içindir... Çok korktuğunu söylerken Uğur Yücel’i bulur yanında: “Rol senin”.
“Onu ilk gördüğümüzde aradığımızı bulduk” diye anlatır o günü sonradan Uğur Yücel: “Sadece gençti. Yüz yüze görüştüğümüzde kamerayla yüzüne baktım çeşitli açılardan. Sonra ‘Olur’ dedim yüksek sesle. Aynı zamanda bir abla, teyze yüzü de gördüm kameradan. Daha yaşlıyı oynadı herhalde alçak...”

Sesini, gülüşünü değiştirdi
Sonrası baş döndürücü bir koşuşturma... Okuma provaları, şive çalışmaları, Meliha’nın oturuşunu, kalkışını, sesini, gülüşünü giyinme süreci. Kendi cıvıldayan sesine pes bir ton vererek konuşmaya, siyah saçlarına veda edip kısa süre sonra kuaförlerde “Meliha meçi” olarak sunulacak renkle yaşamaya alışır.
Ve sezon başlarken “Canım Ailem” ile birlikte bir Meliha fenomeni sarar ortalığı. Kimdir bu Uğur Yücel gibi bir oyuncunun karşısında bile ezilmeyen kadın? “Bu yaşa kadar” nerelerdedir? Bu nasıl bir yetenek, nasıl bir sıcaklık, ne tür bir ışıktır?
Sokaktaki insan kadar, köşe yazarları da ondan söz eder. Perihan Mağden “Perran Kutman’dan beri Türk televizyonculuğuna gelmiş en iyi, en sıcak, en bizden oyuncu” der mesela. Gencecik yaşında anne-babasının tek çocuğu Şebnem Bozoklu, herkesin ablası, evimizin kızı, sadakatin de, dobralığın da, ölümsüz aşkın da sembolü oluverir. Ve sezonu ilk ödülüyle, Altın Kelebek ile kapatır.
Kariyerinin daha çok başında, ayağına gelen pası müthiş bir gole dönüştüren Şebnem Bozoklu bir yıl daha hayatında kalacak Meliha’yı ve sonrasını hayal ediyor şimdi. İçindeki gitme duygusu geçmiş değil de, belki biraz ertelenmiş... Şimdi durma ve çalışma vakti. Önünde “Canım Ailem” ile sınırlı kalmayacağı çok aşikar parlak bir gelecek, içinde en az Meliha kadar renkli sayısız Şebnem’ler var... 

Meliha “bu yaşa kadar” neredeydi


“Meliha’nın anaç hali ve güçlü aşkları bana benziyor”

Haberin Devamı

Canım Ailem neler değiştirdi hayatınızda?
Tabii ben bundan önce kendi halinde bir oyuncuydum. Hayatının merkezinde tiyatro olan, bir-iki dizide yan roller oynayan, TRT’de sunuculuk yapmış, kendi halinde bir tiptim. Ama tabii bu çok popüler bir iş, bir anda herkesin çok bildiği bir figür oldum. Yolda tanımadığım insanlar “Merhaba” demeye başladı. Bence bu çok keyifli bir şey. Sevilen bir işte olup tanınmak güzel. Utanıyorum ama. 

Bir de özel hayatınız mercek altında son dönemde...
Bence durumun en kötü tarafı bu. Bu işte oynamadan önce de ilişkilerim vardı. Herkes gibi bitiyordu, başlıyordu, ara veriliyordu, yenileniyordu. Şimdi olması haber değeri taşımaya başladı. Bu benim kendime pek yakıştırmadığım, garipsediğim bir şey. Kimse acaba Şebnem kiminle birlikte diye düşünmezmiş gibi geliyor ama oluyormuş. Sanırım bunu kabul etmek zorundayım. 

Galiba hayatta da sürekli Meliha ile kıyaslanıyorsunuz. Var mı benzer taraflarınız onunla?
Çok benzer taraflarımız var ama benzemediğim yanlarım daha fazla. Bulunduğu yeri çekip çeviren, birazcık patron tavrı olan, aman yemek yapayım insanlar yesin, buna da yardım edeyim, onun da elinden tutayım, öyle bir tavrım vardır benim de. Arkadaşlarıma karşı anaç bir durumum vardır. Aşklarımızın güçlü olması da benziyor.