Pazar Müzayedeci oluyorum, oluyorum, oldum...

Müzayedeci oluyorum, oluyorum, oldum...

17.03.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Üç kuşaktır antika dünyasında önemli yere sahip olan Portakal Ailesi’nin dördüncü kuşağı bugün yapılacak müzayedede babasıyla birlikte kürsüye çıkıyor

Müzayedeci oluyorum, oluyorum, oldum...

Müzayedeci oluyorum, oluyorum, oldum...

Üç kuşaktır antika dünyasında önemli yere sahip olan Portakal Ailesi’nin dördüncü kuşağı bugün yapılacak müzayedede babasıyla birlikte kürsüye çıkıyor

TUBA AKYOL

Aileniz üç kuşaktır müzayedecilik ve antikacılık yapıyor. Gençlikte antikalarla uğraşmak pek cazip görünmeyebilir. Nasıl karar verdiniz baba mesleğini devam ettirmeye?
Raffi Portakal: Ben doğrusu psikoloji okumak istiyordum. Nitekim kazandım ve psikoloji eğitimine devam ettim. Ancak koşullar öyle bir noktaya geldi ki, 1964’ten sonra kendimi mesleğin içinde buldum.

O güne kadar ilginiz var mıydı baba mesleğine?
R.P.: Babam beni çok yanında taşıdı. İlkokulda, ortaokulda, lisede yaz tatillerinin büyük bölümünü dükkanda geçirirdim. Önce toz almasını, eşyaları nasıl tutmak gerektiğini öğretti. Giderek eserler hakkında bilgi vermeye başladı, daha sonra müzayedede ufak tefek görevler vermeye başladı. Giderek bu görevler müzayede asistanlığına kadar yükselmişti.

"Kızımı zorlamadım ama mesleğe çekmeye çalıştım"
Şimdi de kızınız müzayede asistanlığı yapıyor. Baba mesleğini devam ettirmek sizin için bir tür zorunluluk mu, yoksa zaten istediğiniz bir şey mi?
Maya P.: Babam beni hiçbir zaman zorlamadı. İletişim okumak için Paris’e gideceğim zaten gelecek yıl. Ama müzayedeler ilgimi çekiyor. Zaten giderdim izlemeye. Katalog dağıtırdım, konuklarla ilgilenirdim. Şimdi babamın asistanlığını yapıyorum. Bayrakları takip ediyorum, babamın görmediği olursa onu uyarıyorum. Çok eğlenceli, zevkli bence.

Kızınızı zorlamıyorsunuz ama onu işinizden uzak tutmamaya da gayret ediyorsunuz galiba.
R.P.: Maya’nın sanat ve kültürle uğraşmasını tabii ki diliyorum. Kendisi ilk kez duyacak şimdi, şaşıracak belki ama ben bir kuyumcu titizliği ile hiç kendisini zorlamadan, "Gel, benimle çalış" demeden, minik yöntemlerle onu bu mesleğe çekmeye çalıştım. Portakal Sanat ve Kültür Evi’nin birçok işlevi var. Galerilerimiz var, P dergisi var, müzayedecilik var, seminerlerimiz var. Kızımın bütün bu organizasyon içinde -eğer isterse- kendisine en uygununu yapacağına eminim. Ama zorlamayla olmaz, sevmesi şart. İnsanın sevmediği bir işte muvaffak olamayacağını düşünüyorum.

Mesela P dergisi iletişim okumak isteyen biri için çok iyi bir staj yeri.
M.P.: İlk çıkmaya başladığı günden beri dergiye gidip geliyorum zaten. Orada neler yapıldığını izliyorum. Tabii ki bunun bana okulda bir faydası olacak diye düşünüyorum.

"Maya müzayedelere kendi cazibesini, gençliğini katıyor"
Maya müzayede yönetiminde başarılı mı?
R.P.: Bana gerçekten yardımcı oluyor müzayedelerde. Şimdiye kadar iki kez yaptı, pazar günü Bahar Müzayedesi’nde de yine asistanlığımı yapacak. İkincisinde daha da alışmıştı, daha rahattı, daha iyi gözlüyordu salonu. Beş saat boyunca o ayakta, ben ara sıra oturarak müzayedeyi yönettik. Benim göremediğim, kaçırdığım şeyleri o bana gösterdi. Kendi charm’ı ile müzayedenin daha diri olmasını sağladığını düşünüyorum.

İşin inceliklerini öğreniyor musunuz?
M.P.: Tabii ki sorular soruyorum. Neden pahalı, neden diğerinden daha iyi, bir eserin zamanı nasıl anlaşılır, hangi teknikler kullanılmış... Babama soruyorum. Ama bu konudaki bilgilerim çok ileri değil. Şu aşamada bir eserin fiyatını belirlemem mümkün değil. Sanat tarihi okumak da istiyordum ama iletişim de çok ilgimi çekiyor. Belki iletişimin ardından sanat tarihi de okurum.

"Müzayede düzenlemek isterim, mutlaka döneceğim"
Siz psikoloji eğitiminin ardından sanat tarihi de okudunuz mu?
R.P.: Hayır ama bana üniversitenin kazandırdığı en önemli şey bir konuyu bilimsel yöntemlerle araştırmayı öğrenmem oldu. Kakma bir eser mi geldi, kakmacıya giderdim. Sıvama nasıl yapılır, gittim yerinde gördüm. Ben şanslı bir kuşağım. Önümde çok kitap vardı, Batı’daki müzeler ayağımızın altındaydı.

Paris’te Maya’nın kapı komşusu olacak bu tür yerler. Paris’te kalmayı düşünür müsünüz?
M.R.: Kesin dönerim. Hiç sanmıyorum orada kalacağımı. Babam gibi mağazada durmak değil ama müzayede düzenlemek hoşuma gidiyor.
R.P.: Kızımın benden öğrendikleri ile Batı’daki eğitimi bir araya getirmesini, yeni kuşak olarak yeniliklerle Türkiye’de sanata ve kültüre katkıda bulunmasını diliyorum.

"Gerçek koleksiyonerin parası bitmez"
"Ben öyle gerçek koleksiyonerler gördüm ki çok beğendiği, koleksiyonunu zenginleştirecek bir eserle karşılaştığında arabasını satması gerekse bile onu mutlaka alır"

Koleksiyonerlik yurtdışında çok yaygın ama Türkiye’de Batı’daki bir burjuva kesimi olmadığı için biraz geç gelen bir kavram sanıyorum.
Tamamen katılıyorum. Türkiye’de Batı’daki gibi köklü bir burjuva sınıfı olmadığı için koleksiyonerlik çok yeni yeni gelişiyor. Ama Osmanlı sultanları koleksiyonerdi. Ve Osmanlı saray geleneğinde sultan öldükten sonra onun eşyaları, eserleri korunurdu. Ancak halkta böyle bir birikim oluşmamış. Saray çevresinde sınırlı kalmış.

Bugün Türkiye’de koleksiyonerliği hangi noktada görüyorsunuz?
Yaygınlaştığı şüphesiz. Çünkü Türkiye gelişiyor. Bizim hazırladığımız kataloglar, P dergisi, sanat ve kültür alanındaki diğer dergiler, medyanın katkıları, bunların yanı sıra globalleşen dünya ile Batı’da olan sanatsal hareketliliğin Türkiye’den de izlenebilmesi... Tüm bunlar "burjuva" kesiminin koleksiyonerliğe ilgi duymasına, bir nevi öykünmesine neden oluyor. Bu bir süreç. Türkiye bu süreci fazla zaman kaybetmeden yaşamalı ve aşmalı.

Sanat eserleri yatırım amaçlı olarak da toplanıyor, değil mi?
Bence eser biriktirmekle koleksiyon yapmak arasında çok ciddi bir fark var. Koleksiyonerlikte belli bir disiplin, belli bir bilimsellik, elbette ki zevk ve para ama muhakkak aşk ve heyecan lazım. Bir koleksiyonerin parası asla bitmez. Sınırsız zengin olur anlamında değil. Ama çok değerli bir şey bulduğunda veya kendi koleksiyonunu zenginleştirecek bir eser ile karşılaştığında, ben öyle gerçek koleksiyonerler gördüm ki arabasını satıp istediği o eseri mutlaka alıyor.

Babadan oğula...
1881 yılında doğan Yervant Portakal, Kapalıçarşı’da antikacılık yapıyor, saray müzayedeleri düzenliyordu. 1915 doğumlu Aret Portakal antikacılık ve müzayedecilik mesleğini babasından devraldı. Raffi Portakal önceleri psikoloji okumak, başka alanlara kaymak istese de baba mesleğinden pek uzak kalamadı. Bir süre babasının yanında çalıştıktan sonra 1973’te kendi mağazasını açtı, sonra da Portakal Kültür ve Sanat Evi’ni kurdu.

"Bu birikimi aşmak zor"
Raffi Portakal’ın tek kızı Maya Portakal henüz 18 yaşında. Ancak 100 yıllık Portakal İmparatorluğu’nun veliaht prensesi olarak müzayedelerde kürsüye çıkmaya başladı bile. 12 yıldır piyano çalan, seramikle ilgilenen Maya Portakal önümüzdeki günlerde iletişim okumak için Paris’e gitmeyi planlıyor ama "Mutlaka geri döneceğim" diyor. Maya’ya göre arkasında müthiş bir birikim var: "Bu hem büyük bir destek hem de aşılması güç bir hedef."

Sezonun ilk müzayedesi bugün...
Portakal Sanat ve Kültür Evi sezonun ilk müzayedesini bugün 15.00’te düzenliyor. "2002 İlkbahar Müzayedesi", İstanbul’da Conrad International Hotel’de yapılacak. Tel: (0212) 225 46 37




PAZAR