Pazar Nadasa bırakılan festival

Nadasa bırakılan festival

14.09.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

Altı yılı geride bırakan BarışaRock bir süre ara verecek. İşin sahipleri buna “nadasa bırakma” demeyi daha uygun buluyor. Bu arada yeni yaratıcı fikirler üzerinde düşünme fırsatı bulmayı planlıyorlar

Nadasa bırakılan festival

BarışaRock geçen ay gerçekleşen festivalle altı yılı geride bıraktı. Altı yıl önce Amerika’nın Irak’ı işgaliyle başlamıştı bu süreç. Yanı sıra çokuluslu bir içecek firması, Kolombiya’da sekiz sendikacının yerel sağcı güçlerce öldürülmesinden sorumlu tutuluyordu. Burada bu firmanın festivaline karşı bir etkinlik olarak planlanmıştı.
Elit bir festival değildi. “Biraz pahalı yapın da magandalar giremesin” diyenlere, burası herkese açık diyerek “en alttakilerin” festivali oldular. Tüm toplumsal mağdurları desteklediler. Kendi tabirleriyle “eğlenceyi eylemceye” çevirdiler.
BarışaRock yayınına bir süre ara verme kararı aldı. Ama merak etmeyin, kimse evine dönmüyor. Kararın gerekçesi, festivali ilkeleriyle ve enerjisiyle koruma kaygısı. 

Festivalden sosyal foruma dönüştü
Rock festivali olarak başladı, sosyal bir forum olarak varlığını sürdürdü BarışaRock.
Güler yüzlü, geleceğe umutla bakan bir yapı oluşmuş; dernekler, politik gruplar, sivil toplum örgütleri birer birer kalabalık yönetime dahil olmaya başlamıştı. Biraz yeni-soldan, biraz alternatif ve çevreci hareketlerden besleniyor, hiyerarşik bir yapının oluşmamasına dikkat ediyor, toplantı yöneticiliğini 15 yaşında bir kız çocuğuna bırakıyorlardı.
Sadece sol görüşlü aktörler yoktu bu kalabalık masaların etrafında. Etnik topluluk, anarşist, eşcinsel ve her türden marjinal, sıkıntı ve çözüm önerileri için diyalog arayışını sürdürüyordu. Heterojen bir yapıydı ama onları birbirlerine sıkıca bağlayan bir halat vardı. O da romantizmin halatıydı. Kökü ve istikameti ne olursa olsun; toplantılara katılan herkesin ortak duygusu sırılsıklam romantik oluşları ve daha iyi bir dünya için sonuna kadar fedakarlıktı. İtiraz bayrağının yükseldiği tepede ise küreselleşme ve savaş karşıtlığı vardı.
Altı yıl içinde 250 bin kişi BarışaRock alanına ayak bastı. 250 topluluk sahne alma fırsatı yakaladı. 8 bin kişi seminer, 1500 kişi de atölye çalışmalarına katıldı. Barış kültürünün ve kültürlerarası hoşgörünün zayıf olduğu, politik bilincin hemen hemen hiç bulunmadığı bir ülke için hiç de azımsanacak rakamlar değildi bunlar. Çünkü bu şemsiye, neden yana ve neye karşı olduğunu başından beri bas bas bağırmış aktiviteydi.
Etkinliklerde muhtelif konularda binlerce imza toplandı. Gençler dünya meseleleri ve politik konularda daha fazla bilgi sahibi oldu; sesini nasıl daha fazla çıkarabileceğini öğrendi, dahası amaçları uğruna aktivist oldu. Herhangi bir mekanda ya da sponsorlu festivallerde çalma imkanı bulamayan sayısız genç yetenek ve topluluk burada sahneye çıkma fırsatı buldu.  

Yeniden bol bol hayal kurma zamanı
Ticari hedefleri olmayan, mesele sahibi bir festival olarak BarışaRock’ta bürokratik kırtasiye işleri günden güne o kadar boğucu olmaya başlamıştı ki, bu da gerçek sorunları dile getirmenin önünde büyük bir engel oluşturuyordu. İşler hesaplanabilir olanın ötesinde büyümüş, kontrol olanağı azalmıştı. İşte bu nedenle hasıl oldu ara verme ihtiyacı.
Ara verme işine, işin sahipleri “nadasa bırakma” demeyi daha uygun buluyor. Arada yeni yaratıcı fikirler üzerinde düşünme fırsatı bulmayı ve içlerinde konsolide olmayı planlıyorlar. Konuşulan fikirlerden biri BarışaRock’ın misyonunu doldurduğu ve yoluna başka bir formatta devam etmesi gerekliliği. Ama öncelikle yerine yeni bir şey koymadan bu fikrin uygulama düğmesine basmak istemiyorlar. Bu süreçte tüm kararlar uzun zamana yayılacak toplantılarda ve uzlaşma sonucu çıkacak. Sonu belli rutin işer yerine heyecan verecek, sürprizlere açık işler yapmayı planlayacaklar ve bol bol hayal kuracaklar. 

5. Armutlu Güz Şenliği 
İstanbul’da yerel bir festival var, bu yıl beş yaşına basacak olan; adı Armutlu Güz Şenliği. Sponsoru yok, yönetmeni yok; ajansı, medyası, patronu da yok.
Sahneye çıkacak müzisyenleri esnaf taşıyor arabasıyla. Teyzeler çorba kaynatıp kısır yaparak besliyor onları. Onlar da sıcak bir dostluk ve sohbetten başka bir şey talep etmiyor. Ses ve ışık tesisatı gönüllü bir mahalleli tarafından karşılanıyor. “Öteki” gözüyle bakılan Armutlu ahalisi canla başla beş yıldır sahip çıkıyor yaşadığı semte ve değerlere, bu festival vasıtasıyla.
14 Eylül Pazar, yani bugün saat 12.00’de başlayacak dayanışmaya bu yıl omuz verenler arasında Aynur, Vedat Yıldırım, Erdal Güney, Grup Yorum, Murat Kekilli, Nurettin Rençber, Şevval Sam, Yırtık Uçurtma gibi isimler var. Özel basılı davetiye yok çünkü herkes davetli. Evet, sen de...

İçten, doğal ve sade 
Bağlama çalıp türkü söyleyen Mercan Erzincan, üçüncü solo albümü “Mihman” ile albümünün adının söylediği gibi konuk oluyor kulaklarımıza.
Erdal Erzincan’ın eşi olarak da bilinen, “Türküler insanın iç dünyasına yaptığı en güzel yolculuktur” diyen Sivas Divriği doğumlu 32 yaşındaki sanatçı, “Mihman” albümünde de bundan öte bir iddia taşımıyor.
Düzenlemeleri Erdal Erzincan tarafından gerçekleştirilmiş 12 parçalık “Mihman” albümünde büyük virtüözlükler, ustalık gösterileri türünden şeyler yok. Erzincan bu albümünde iyi bildiği yörelerin ve son derece hakim olduğu bir kültürün iyi bildiği türkülerini büyük bir içtenlik, doğallık ve sadelik içinde okuyor. Bir halk sanatçısı için bu özellik, birinciye göre daha üstün bir meziyet değil mi? 

Sadece ve sadece bir albüm
10 yıl önceydi. “Bittersweet Symphony” şarkısıyla kuşağını titreten Verve dağıldığını açıklamıştı. Üç albüm yapmış ve yokluklarını fazlasıyla hissettirmişlerdi. 10 yıl sonra; yeni bir albüm yaptılar, adı “Forth”.
Albümün iki eksisi var. İlki, bizi denizaltı gibi derinden vuran yaylılardan vazgeçmeleri. Bu boşluğu doldurmaya aday Nick McCabe’in gitarı, dar bir temsiliyet alanına sıkışmış eski zihniyet ürünü. İkincisi hiç kimse bu albümü efsanevi “Urban Hymns” ile mukayese ederek değerlendirmekten alıkoyamıyor kendini. Oysa sadece ve sadece bir albüm bu; içinden iyi şarkılar çıkarmaya gayret eden. Herhangi bir şeyin devamı değil ve günümüzün sığ rokçularına nazaran halen daha inandırıcı. “Forth” bizi 90’lı yılların iklimine taşımayı başarıyor.