Pazar "Ne isimmiş bu Gönül Yazar... Sermayeden yiyorum bitmiyor"

"Ne isimmiş bu Gönül Yazar... Sermayeden yiyorum bitmiyor"

11.02.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Bugün televizyon programına da davetliydim, saçım başım yapılıyken sizle de buluştuğumuz iyi oldu" dedi. Duvarlarındaki resimlerini gösterdi. Her assolist evi gibi, çeşit çeşit çeşit Gönül Yazar fotoğrafı... "Bak, bu resmimi çok severim" diye anlattı. "Kadın çok hoş, ayak bilekleri falan da güzel. Yani çok ince değil belki ama kadın gibi. Biraz Romy Schneider gibi de. Öyle değil mi?"

Ne isimmiş bu Gönül Yazar... Sermayeden yiyorum bitmiyor

axpaz011.jpg Gönül Yazar saplantım oldu. Kaç defa konuştuk, hatırlayamıyorum. Her konuşmamız birer küçük röportaja dönüştü. Kiracıyla sorunları, satılığa çıkardığı İzmir'deki evi, kızı Yasemin'le dargınlığı, Bekir Coşkun'ların Ankara'daki evlerinde kalışı, güzellik yarışmasındaki jüri üyeliği, selülit kreminin tanıtım toplantıları... Ama buluşmaya vakti yoktu işte. Köpeğinin çiftleşme olasılığı yüzünden İstanbul dışına gidiyordu, yorgundu uyuyordu, solaryuma girmek üzereydi; hep bir manisi vardı. Altı aya yakın sürdü bu "ön" hazırlığım. Gitgide daha merak eder oldum. Bir yanımla da vazgeçtim artık. 10 gün kadar önce beni aradı. Yarım saat telefonda konuştuk. "Size kabalık etmek istemezdim" dedi. Sözleştik. Fotomuhabirimiz Ercan'ı ayarladım, evinin kapısını çaldık.Zaten tanışıyorduk, bir nevi. Onun her şeyi en az iki kere anlatmasına -ama anlıyorum iletişimde kopukluk olmasın diye- alışkınım artık. Röportaja başlamadan önce çalan telefonlardaki ses tonuna aşinayım. Her telefon numarasını ezbere bilişine, Hamburg'da Vural Öger'in alt komşusunun adını hatırlamasına şaşırmıyorum. Herkesle uzun uzun konuştu. Ahizenin öbür ucundaki insanları biraz okşadı, çaktırmadan biraz salladı. Bazen "Ben bir cimcik kadınım, ne anlarım ki?" dedi. Bazen espriler yapıp kahkahalara boğdu...Uzun bir şovun içindeydim sanki. Gönül Yazar'ı tanımak yorucuydu. Ama tek bir gönüle sığamayan, en çok istese de yapamayan Gönül Yazar'ı tanıdım. Telesekreterindeki İngilizce başlayan mesajından illallah dedim artık. Kimseyi bıktırana kadar aramam. Bir kere, iki kere, bilemediniz üç kere. Ha, Erol bey en çok Zerrin'i sevmişmiş, Zerrin kitabında da yazmış. "Haydi ben Erol Simavi'nin üvey karısıyım, nikahlı karısından da mı utanmıyorsunuz?" dedim. Benden bir evladı var gerçi ama Erol beyin saçının teli kadar sevgilisi olmuştur. Son dönemde yine çok adınız geçti. Ayol yolda kime çarpsam akrabam çıkıyor! "Excuse me" diyorum, bakıyorum bir yerden akrabam! O kadar çok! Bu yaşıma geldim, kimse "İzmirli misin, annen baban nereli?" demedi. Hep "Kaç yaşına bastın, kaç kocaya vardın?" Hepsi bu! Sizin evliliklerinizin sayısı da bir hayli fazla tabii. Annemle babam ben altı yaşındayken ayrıldılar. Biz üç kız kardeşiz, bir de en küçüğümüz bir erkek kardeşimiz vardı. Bir bunalım esnasında kendini Yalova'da denize atıyor. Tam da gemi yaklaşmak üzereyken. Cesedi bile bulunamadı... Hep aile istedim ben. "Neden yürümedi?" derseniz, "Elde olmayan sebepler" derim. Adamların önünde çamaşır yıkayacak halim yoktu herhalde... Tam soracaktım ailenizi, eskileri... Ben kimlerle evlendim, bir bilsen... Mısır Konsolosluğu'nun yanındaki yalıya gelin gittim. Çapamarka'ların oğluydu. Annesi sahneden kadın istemedi diye boşandık ama sonra dört yıl birlikte yaşadık. Biri Avustralya'ya yerleşti, "Gel" dedi. Ben evladımı nasıl bırakayım? Dedim ki koca bulunur elbet... "Elde olmayan sebepler"i biraz daha açalım mı? Belediyeden iş alan bir yol müteahhidiydi. "Münakasa" yapardı. Sen şimdi bunu bilmezsin, söyleyeyim, "eksiltme-artırma" demek. Annemle ayrıldılar, ben babamla kaldım. Bütün Türkiye'yi dolaştık. Otel odasında Doğan Kardeş mecmuası okurdum. Babanız ne iş yapardı? "Evladımı koklayamadım" Evet, hep otellerde yaşadım. Düşün bak, koskoca Gönül Yazar, çok tanınmış bir adamdan çocuğu var. Evladımı koklayamadım ben. Gazinodan gelince odasına girip öpmek isterdim. Tabii içki kokuyorum, sigara kokuyorum. Ben içki de sigara da içmem ama koku siniyor işte. Sahneye çıkmadan önce bir kadeh bol sulu viski içerim, o kadar. Neyse, dediğim gibi, çok ağır bir bedel... Kürklerim, pırlantalarım, yüzme havuzlu ve saunalı evlerim var... Ne yazar? Al sana Gönül Yazar! Hep otellerde geçti hayatınız yani. Yok yok, ben ağlarım da böyle. Dizileri seyrederken ağlıyorum bazen. Eyvah, sizi üzdüm ben. 10 günlük turneye gittim, üç ay sürdü. O sırada da 14'üme girmişim, daha yeni. Turnede yanımda da Necdet Sezer var. Annem bizi Ankara'da buldu. "Laf çıktı, evleneceksiniz" diye tutturdu. Biz de Necdet'le daha el ele tutuşuyoruz... Bana doktor raporu aldılar, "isterik raporu"... Mahkeme kararıyla da yaşımı dört yaş büyüttüler. Hiç unutmuyorum genç, yakışıklı bir hakim vardı, bıyık altından gülüp duruşmayı hiç uzatmamıştı. Bir de sürekli daldan dala atlıyorsunuz. İlk kocanızı sormak istemiştim... Annem Tireli, babam İzmirli. Annemin aile kökleri hep göçmen, Balkanlar'dan. Babaannem ve dedem de Erzincanlı! Bak bana, tam Slav ırkı yüzü var bende. Bak bak, şu elmacık kemiklerime, alnıma bak; gördün mü? Bütün kromozomlarımı annemden almışım. Annenizden bahsetmediniz pek. O evde yemek pişiriyordu, ben sokakta top oynuyordum. Yaşım da büyüdü ya, Fenerbahçe Kulübü'ne üye oldum. Aynı anda da radyoya gidip geliyorum. Her gün derslere giriyorum. Çok yorucu, çok ağır bir tempoydu. İstanbul'a geldim, sahneye. Ayrıldık işte... Necdet beyle evliliğiniz niye yürümedi? Ankara'daki sahneyi, evet. 1955 yılında İstanbul'a gelince ne biçim bir kurtlar sofrasına düştüğümü anladım. Sahneyi ilk günden sevdiniz sanırım. İpekçiler'e "Taş Bebek" filmini yaptım, "Taş Bebek" adı da öyle kaldı. İsmail Cem'in babasının şirketiydi. İsmail Cem o zaman Lozan'da okuyordu, yaz tatili için gelmişti. Engin Cezzar'la birlikte hep sete gelirlerdi. O aralarda film de yapmaya başladınız. Tam 13 sene önceydi, "İşi bırakıyorum" dedim. Sahneyi bıçak gibi kestim. Ama ne isimmiş bu Gönül Yazar... Sermayeden yiyorum yiyorum, bitmiyor. Her şeyi layıkıyla yaptım, hiç düşmedim. Hep bir şekilde gündemdesiniz. Beni vinçle assolist yapmadılar. Basamak basamak, itile kakıla çıktım. İsim güçlü yani... Bu kadar az öğrenim gören bir kızın İngilizce ve Fransızca öğrenmesi, 4 bine yakın şarkı öğrenmesi, caz söylemesi ne kadar zor... Hep hocalara gittim, hep çalıştım. Münir Nurettin büyükelçilik davetlerine bile benimle giderdi. Zeki Müren gibi kıskanç bir adam bile sevdi beni. Aslında eğitiminiz çok yarım kalmış. "Güzellikleri paylaşmalı" 1960'ta ABD'ye yerleşiyordum. Kürkleri, kanepeleri, her şeyi sattım. Havaalanları kapandı, kalakaldım ortada. Bedi Çapa aradı bir gün, "Aç mısın?" dedi. "Evet" dedim. Bana yemek getirdi, adam çok yakışıklıydı. 20 yaşındayken onunla evlendim, kaldım. Değiştirmek ister miydim, bilmiyorum... Geri dönseniz değiştirmek istediğiniz şeyler var mı? Bedi'yle evliyken de hamileydim. Çocuk karnımda öldü. Tek çocuğuma Erol Simavi'nin sonsuz imkanları sayesinde kavuştum. Sophia Loren'in doktoruna gittim. Sadece Erol Simavi'den çocuk sahibi oldunuz ama... Allaha şükür yüzüme bakılıyor. Bense tavana bakıp gözyaşı döküyorum... Aynalarla aram iyi, vücudum da güzel, eh o zaman yalnız kalmasam daha iyi değil mi? Yalnız başına insanın şurasından lokma geçmiyor. Karısından ayrılmış, çocuklarını büyütmüş, güzel bir adam bulsam ne güzel olur. Yalnız sinemaya gidilmiyor ki... Güzellikleri paylaşmak lazım. İster evli, ister el ele, insan isterim ben. Etrafımda çok adam var ama eksikler. Devlet sanatçısı unvanım, ödüllerim, altın plağım var; her şeyim var, bir tek güzel adam lazım. Gene evlenmek ister misiniz? "Yeraltı falan kalemim değil" Annemle babamı bir sofrada göremedim ya, onun için evlendim. Yalnız olmayayım diye... Hep varlıklı, yakışıklı adamlarla. Altı kişiyle evlendim. Mesela dün akşam dört numarayla yemeğe gittik. Sonuncu Yeşilköylü zengin aile çocuğuydu, Los Angeles'ta yaşadık. Beş numara Alman dadılarla büyümüştü, dört lisan bilirdi. Bir tane çürük adam yok. Öyle yeraltı falan benim kalemim değil. Benim erkeğim uzun boylu, eğitimli, görgülü, dil bilen, adap bilen olacak. Yakışıklı adam severim. Niye bu kadar çok evlendiniz? Bir kadeh sulu içkiyi içince, ama o içki aslında ıhlamur da olabilir, yani beynimde bitiriyorum işi; "İçtim, tamam artık" diyorum. Aslında çok mahcup kadınımdır. Yatakta da öyleyimdir. Sahnede beni seyreden adamlar "Ah bu kadında amma cilve var, bir elimize geçirsek" diye bıyık bururlardı. Halbuki yatakta bir köşede büzüşür dururum. Tabii bir süre. Sonra Arap atı gibi açılıyorum... Cilveliydiniz de herhalde... "Fahri bey bir vurdu, saçımdaki kanları Behiye Aksoy yıkadı" Şimdi Behiye Aksoy assolist, ben de solist altıyım. Aynı zamanda da Hafta Sonu gazetesinde "Gönül'ün Kaleminden" diye bir sayfa yapıyorum. Foto muhabirim Zozo Toledo, pat diye kulise daldı. Tam o anda da Fahri bey içeri girdi. "Kim soktu bunu içeri?" diye kükredi. Matilda diye yaşlı bir giydirici kadın vardı, onun üzerine yürümeye başladı. "Abi ben soktum" diye araya girdim. "Sen kim oluyorsun!" dedi. Ben de odama gidip tuvaletleri toplamaya başladım. Siz Fahrettin Aslan'dan dayak yemişsiniz... Yok canım... Fahri bey saçlarımdan tuttu, bir vurdu, gözümü morarttı. Ben gazino için önemli bir ismim. Şık, güzel kadınım; hem de iyi okuyorum. Behiye hanım hemen saçlarımdaki kanları yıkadı. Beni sabah 02.30'a kadar kuliste tuttular. Herhalde karakola gitmeyeyim diye. Hoş gitsem ne yazardı ki... Gittiniz mi peki? Ertesi gün çiçeklerle eve geldiler. Fahri bey başını eğdi, "Haydi kızım, ben ettim sen etme; sen de bana vur, ödeşelim" dedi. O akşam gazinoda ışıkları loş yaptılar. Makam değişirken sazlara döndüm, a ne göreyim, hepsi ağlıyor! "Zavallı, yedi dayağı ama ekmek parası için geldi gene" diye. Nasıl barıştınız? "Yatlara, jetlere yakıştım ki beni yanlarında istediler" Çocuğumun babası Erol Simavi'nin yeri ayrı. Beraber olduğum adamların hepsi özeldir. Vural Öger'i çok sevdim. Çok seçici, arogan, entelektüel ve zor adamdır. Zor adamdır vesselam... Demek ki teknesine, uçağına yakışmışım... Söyle şimdi, ben öyle bir Vural bir daha nereden bulayım? Birçok beraberliğiniz de oldu tabii. Manken bir arkadaşım vardı. Gerçi şimdi onun da yaşı büyük artık... Yaşar Alptekin. Şimdi evli barklı. İyi çocuktur. İnanamazsın 30 yaş altı çocuklar arıyorlar. "30" olsa ağız doldurur. Bütün genç sevgililerimi bıraktım, "Gidin, hayat kurun" dedim. Aslında birisi için çok içim yandı. Genç sevgilileriniz de oldu mu? Evet ama kendimi onun için feda ettim. İçim yandı... Dürüstlük bana mı kalmış, millet neler yapıyor... Ben bıraktım onu ama kapı gibi oğlandı. Anladım. Evli şimdi herhalde.