Pazar “Öğretmenim ‘yoksa sıfır veririm’ dedi. Ben yine de şarkı söylemedim”

“Öğretmenim ‘yoksa sıfır veririm’ dedi. Ben yine de şarkı söylemedim”

31.03.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Müziğe 50 yılını vermiş ama sahneye hiç çıkmamış Orhan Gencebay ile sahne performansıyla övgü toplayan Hande Yener buluşunca soru belliydi: “Nasıl dayanıyorsunuz sahneye çıkmadan?” Orhan Baba durumu açıkladı: “Şarkı söylerken utanırım, elimde değil. Çocukluğumdan beri. İlkokulda müsamere vardı. Öğretmen türkü söylememi istedi ‘Onu yapamam, utanırım’ dedim. Israr etti, ‘Yoksa sıfır veririm’ deyince de ‘Verin efendim’ dedim.

“Öğretmenim ‘yoksa sıfır veririm’ dedi. Ben yine de şarkı söylemedim”

Orhan Gencebay: “45 yıl var olan ve sahneye çıkmayan başka müzisyen yokmuş”

Hande Yener: “Keşke hep sahnede yaşasam, en rahat olduğum yer orası”

Haberin Devamı

Milliyet Pazar’ın “Sofrada Baş Başa” sayfalarının bu haftaki konukları; müziğe 50 yılını vermiş, “Baba” lakabını layığıyla taşıyan Orhan Gencebay ve pop müziğin sevilen isimlerinden Hande Yener Bebek’teki Divan’da buluştular. İki müziyen karşı karşıya oturunca elbette ki sohbetin ana konusu müzik oldu. Hande Yener bir ustasının karşısında olduğu için büyük bir merak ve ilgiyle sorularını sordu. Orhan Baba da Hande Yener’in merak ettiklerini yanıtlayıp gerçekleştireceği konserlerinden, küçüklüğünde şarkı söylerken yaşadığı utangaçlığına kadar merak edilenleri anlattı. Boğaz kıyısındaki sohbeti Orhan Baba’nın çok sevdiği karidesler tatlandırdı.

“SOFRADA BAŞ BAŞA”NIN BU HAFTAKİ KONUKLARI ORHAN GENCEBAY VE HANDE YENER

Haberin Devamı

Orhan Gencebay: Nasılsın yavrum, iyi misin? Biliyor musun, akşam da burada bir profesör arkadaşımızla yemek yiyeceğiz. Nil de gelecek, Karabirahimgil. Babası Suavi çok eski dostum. Onlarla hep beraber olacağız.
O yüzden Sevim ablan (Emre) bana “Çok fazla yemek yeme” diyor.
Hande Yener: Çok sosyal yaşadığınızı biliyorum. Yemeklere çok çıkılıyor, dostlar, ziyaretler...
Orhan G.: Çok sevdiğimiz dostlarımız var. Onlarla hep beraber olmak harika bir şey. İnsan tek başına yaşayamaz.
Hande Y.: Onlar da sizi çok seviyor eminim. Bu yemek iyi bir vesile oldu. Çok merak ettiğim şeyleri sormak istiyorum. En çok ilham geldiği zamanlarınızı merak ediyorum.
Orhan G.: Her zaman. Ben rüyamda bile beste yaparım. Benim müzikte en çok çalıştığım konu, beste yapma ve sazımı çalmak. Bir yandan şarkı sözü bir yandan da kompozisyonlar. Bütün albümlerin müzikleri bana ait, aranjmanları bana ait. Sözlerin yüzde 90’ı bana ait. 45 senedir böyle yaptım. Böyle bir çalışma yapan dünyada da benden başka yoktur. Hah
bir de sahneye çıkmıyorum. Sahneye çıkmayan ve 45 senedir kendi eserleriyle var olmuş başka bir müzisyen yokmuş.

"Sahneye çıkmadan nasıl dayanıyorsunuz?”

Hande Y.: Nasıl dayanıyorsunuz sahneye çıkmadan? O nasıl bir duygu?
Bu mesela başta verdiğiniz bir karar mıydı? İçinizden mi öyle geldi?
Orhan G.: Bu kendiliğinden oluştu. Gerçi bunun planı da yapılmaz ki zaten. Doğal olarak öyle seyretti. Sahneyi de hep erteledim. Gerçi şimdi sağolsun Polat Yağcı beni ikna etti.
Hande Y.: Evet, nasıl ikna etti çok merak ediyorum.
Orhan G.: İlk defa böyle bir şey oluyor. Hayırlısı olsun. Tabii özenerek çıkmamız lazım. Polat da benimle aynı duyarlılıkta sağolsun. Halkımıza olan sevgimizden, saygımızdan dolayı yapılacak ne varsa en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Hazırlıklar en üst seviyede.

Haberin Devamı

“Tanınmadan önce sahnede 4-5 saat kaldığım olmuştur”

Hande Y.: İlk konser tarihi belli mi?

“Öğretmenim ‘yoksa sıfır veririm’ dedi. Ben yine de şarkı söylemedim”

Orhan G.: Daha belli değil.
Hande Y.: Ama ben şundan eminim ki; sayısını sayamayacağımız bir kalabalık olacak orada. Hepimiz heyecanla o ana şahit olacağız. Tabii ben de koşa koşa orada olacağım.
Orhan G.: Ben de merak ediyorum. Benim için de değişik bir şey olacak. Yaşamım boyunca yapmadığım bir şeyi yapacağım. Hiçbir zaman sahneye çıkmadım. Amatörce çok gençken tanınan biri değilken sahneye çıktım. Canlı olarak sazımla sözümle nice yerlerde böyle çalıp söyledim ama profesyonel tanındığımdan itibaren hiç... 4-5 saat sahnede kaldığım olmuştur sazımla böyle hikayeler de anlatarak.
Hande Y.: Eminiz çok güzel olacak.
Orhan G.: Ben senin alanına,
bu duygunun alanına ilk defa girip çalacağım.
Hande Y.: Estafurullah. Orası zaten sizin dünyanız, ne demek. Zaten her müzik yaptığınızda siz sahnedesiniz. Yanınızdaki insanlar buna şahit oluyor.
Orhan G.: Sazı elimize aldığımızda saatlerce çalıp söyleriz. Stüdyoya girdiğimizde çalışmalarımız 6-7 saat sürüyor. Aslında ben biraz utangacım. Şarkı söylerken utanırım benim elimde değil. Çocukluğumdan beri gelen bir şey. İlkokul 5’inci sınıfta müsamere vardı. Öğretmenim “Senden sazını çalmanı bekliyoruz” demişti. “Tabii” dedim; “ben sazımla her şeyi çalarım”. “Bir de türkü söylemeni istiyoruz” dedi. Durdum “Onu yapamam ki” dedim, “Utanırım” dedim. “Ama yok biz istiyoruz” dedi, “öğretmenim yok ben yapamam”, başım da yerde. “Niye öyle söyledin?”, “ben utanırım” dedim. Baktım ısrar ediyor “yapacaksın” diye. “Sıfır veririm” diyor, “Verin efendim” dedim.

Haberin Devamı

“İlk konserimde klavyecinin arkasına saklandım”

Hande Y.: Bende de vardı utanma evet. Okuldayken hemen boş derslerde bana şarkı söyletirlerdi. Artık sınıf arkadaşlarıma alışmıştım, onlara söylüyordum ama annem beni herhangi bir ortamda “Hadi şarkı söyle” diye zorladığı an kilitleniyordum, yere bakıyordum. Söyleyemem diyordum, utanıyordum. İlk sahnem de zaten çok zor geçti. Klavyecimle aylarca çalıştık, ilk kez sahnedeyim. Şarkı bitti, “Hoş geldiniz” dedim ama sonrasında iletişime devam etmem lazım ama olmuyor. Klavyecinin arkasına kaçtım. “Tayfun abi hemen öbür şarkıya geç” dedim. Sonra ikinci şarkıya geçti, bitince yine bir sahne yapmam gerekiyor orada ve ne yapacağımı bilemiyordum. O gece benim için gerçekten zordu. Annem şimdi “Sen kabak çiçeği gibi açıldın” diyor. Sahne birazcık beni açtı. O utangaçlığımı aldı. Röportajlarım bile çok donuktu ilk başlarda. Her şeyi etkiledi, özel hayatımda da öyle. Jüri üyeliğinize geçelim... Saatlerce juri koltuğunda bıkmadan izliyoruz. Çok büyük bir inanç yarattığınızı görüyorum toplumumuzda. Mesela yarışmacılarla konuşurken zor olmuyor mu negatif
bir şey söylemek, onun hayallerini bir şekilde değiştirmek sizin gibi bir kalbe sahip olan biri için.
Orhan G.: Eleştiri tabii yapılmalı ama eleştirinin biçimi vardır. Gönül kırarak eleştiri yapmak benim tarzım değil. Gönül kırmamaya özen gösteriyorum. Hepimiz hata yapabiliriz. İnsanız, yanlış yapabiliyoruz, haddimizi de bilmeliyiz tabii.

Haberin Devamı

“Sahnede gözlerinde mutluluğu görüyorum”

Hande Y.: Evet, kalp kırmamaya dikkat ediyorsunuz.
Orhan G.: Sen de sahnede harikalar yaratıyorsun, süpersin, tebrik ediyorum.
Hande Y.: Teşekkür ederim. Hayatım oraya konsantre. Keşke hep sahnede yaşasam, en rahat olduğum yer orası. Bir de genelde inanılmaz bir göz göze gelme oluyor seyirciyle. Gönülden o şarkıları söylemek, yıllarca o anıları birlikte paylaşmak çok keyifli oluyor. Ben sizin “Orhan Gencebay’la Bir Ömür” albümünüzde de “Kaderimin Oyunu”nu seslendirmiştim mesela. Çok teşekkür ediyorum, benim için çok büyük bir anı çünkü. Çocukluğumda en çok dinlediğim eserlerden biriydi. Böyle bir tribute albümü daha düşünüyor musunuz?
Orhan G.: Böyle albümler kolay gelmez, çok zor. Bu arada seni sahnede gördüğüm zaman gözlerinde büyük bir mutluluk görüyorum. Sen sahneyi çok seviyorsun ve sahne yaşamının en değerli anları olduğunu görüyorum.
Hande Y.: Değişebiliyor galiba sanatçılar için. Bazıları stüdyoda daha iyi performans çıkarıyor mutlu oluyor.
Orhan G.: Ben de beste yaparken, sazımı çalarken kendimden geçiyorum diyebilirim. Zaman zaman dalarım. Heykel gibi 5 saat, 6 saat kalırım öyle gözlerim kapalı. Sanki o anda okyanusun dibine dalıyorum. Büyük okyanusun dibine, en dibine ve oradan bir şey çıkarmaya çalışıyorum. Bende aşağı yukarı bütün enstrümanlar var. Piyano da var, gitar, ud, telli sazların hepsi... Buzukiden yaylı tambura, dutarlar, dombralar, sitar hepsi var.
Hande Y.: Bende piyano, gitar ve
DJ seti var. Ama bizim içimizde hep bir ritm çalıyor zaten.

“Neden ‘Batsın bu dünya’ dedim?”

Hande Y.: Size “Batsın bu dünya” ne dedirtti?
Orhan G.: Onu yapma nedenim vardı. “Batsın Bu Dünya”yı yapma nedenim şudur; sen çok gençsin tabii ki bilmezsin, 75’te yaptım onu ben. Ülkemizde günde 50 kişi yaralanıyor, vuruluyor, öldürülüyordu. Her gün böyleydi. Can güvenliğinin kalmadığı
bir ortamdı. Kardeş kardeşe düşmüştü. Birbirini vuruyordu. Gençlerimiz siyasal kamplara ayrılmış bir durumdaydı. Mahalleler kurtarılmış, şehirler kurtarılmıştı. Yani yaşamak çok zorlaşmıştı. Böyle bir ortamda böyle yaşamaktansa “batsın bu dünya” dedim.

“İlk bestemi komşu kızına yapmıştım. 10 yaşındaydım. Şekillenmemiş duygularlarla”

Orhan G.: “Orhan Gencebay’la Bir Ömür” benim için bir onur, gurur albümüydü. Böyle bir albüm dünyada ilk defa yapılıyordu. 32 tane arkadaşım, kardeşim, kızım, oğlum bana çok büyük onur verdiler. Halkımız da çok sevdi. Kimseye kısmet olmayan bir ilgiyle yaşadık bunu. Sen de benim çok sevdiğim bestelerimden birini harika yorumladın. Çok mutlu oldum.
Hande Y.: Teşekkür ederim ben de. Ne kadar yaklaşabilirim ki sizin duygularınıza. Elimden geldiğince...
Orhan G.: Yavrum sağol, berhudar ol.
Hande Y.: İlk bestenizi hatırlıyor musunuz?
Orhan G.: Hatırlıyorum. Beste denirse. 10 yaşındaydım. Komşu kızına yapmışım.
Hande Y.: Ama komşu kızı adı bile yeterli. Konsepti veriyor yani.
Orhan G.: “Kara kaşlı, esmerdi, kim bilir kimi sevdi?” Bu kadar.
Hande Y.: Çok acı.
Orhan G.: 10 yaşımda, şekilenmemiş duygular... Ama 13-14 yaşımda çok ciddi besteler yapıyordum. Sanat müziği karakterinde. Beste yapmayı çok seviyorum, sazımı çalmayı çok seviyorum.
Hande Y.: Ben de bir bestenin yanımda yapılmasını ya da ilk dinleyen olmayı çok seviyorum. O çok özel bir duygu. Bestenin de heyecanıyla inanılmaz bir performans çıkıyor benden. İnanılmaz okuyorum, kayıtlarda dahi öyle okumuyorum. Besteyi o an duymuşsam o adrenalinle yapılan kayıt inanılmaz oluyor.

“İlk albümüm çıkana kadar çok acı çektim”

Orhan G.: İlk anlar çok önemli. İlk anda dökülen sözler, çıkan melodiler çok farklı bir şey. En doğru olanlar da onlardır. İlk albümünden bu yana kaç sene oldu? Yani halkımızın karşısına çıkalı?
Hande Y.: 2000 yılıydı. 13 yıl oldu. Benim için çok zorlu bir süreçti. Çünkü 90’dan beri şarkı söylüyordum ve 2000 yılında albümüm çıktı. Çok acı çektim o süreç içinde çünkü hep gençler albüm yapıyordu o dönem. Ve ben tarzımı nasıl bulacağımı düşünüyordum. Çünkü beste yapmıyorum, söz yazmıyorum ama içimde fırtınalar kopuyor.
Orhan G.: Çok zorlu bir şey söyledin. Bak orada biçimlemek var ya çok önemli.
Hande Y.: “Kim gibi” demeye başladı bana yapımcılar. “Şu gibi, şu popçu gibi. Sektörde popüler olan şeyler gibi şeyler mi yapacağız?” diye. Sonrasında ben tarzımı bulduğum zaman “tamam ben hazırım” dedim ve Altan Çetin’le “Yalanın Batsın”ı yapmıştık. Gerçekten şahsına münhasır bir enerjisi vardı parçanın. Kendi enerjimi ve yolumu buldum. Eski kayıtlar tabii çok daha zordu, değil mi?
Orhan G.: Vallaha neler çektik biz.
Hande Y.: Olmadı baştan, olmadı baştan...
Orhan G.: Ben sana “Başa Gelen Çekilirmiş”i nasıl yaptığımızı anlatayım. Benim ilk 45’lik albümümdür. Yıl 1968. Türkiye’de stereo diye bir şey yok. Şençalar Stüdyosu var. Bir de EMI’ın stüdyosu var. Sazları toparladık 30 küsür kişi. Canlı yapacağız her şeyi. Beste benim, söz, müzik benim. Provalar yaptık saatlerce. Kayıt başlıyor. Ben ayaktayım. Ağzımda mikrofon, kucağımda da elektro sazım. Bir yandan 30-35 kişiyi idare ediyorum, bir yandan şarkı söylüyorum, bir yandan saz çalıyorum. Bu kayda geçiyor. Üç defa kayıt yapıyoruz. Kayıtlarda en doğru olanı da budur diye düşünüyorum. Duygu olarak. Canlı. Şimdi bunu düşünmek bile zor.

“Bir film beni 10 dakikada sarmazsa, kimse beni oraya bağlayamaz”

Orhan G.: Bugün “Muhteşem Yüzyıl” var. Dün, “Öyle Bir Geçer Zaman ki”. “Kuzey Güney” de var değil mi? Ben izleyemiyorum hepsini ama Sevim Hanım’dan duyuyorum. Bazen izlemeye çalışıyorum. “Süleyman”ı tarihle ilgilendiğim için bakıyorum.
Hande Y.: Çok eleştiriyorlar, hiç bizim tarihimizi anlatmıyor diye.
Orhan G.: Haremdeki hanımların arasındaki bizim yazdığımız senaryolar yaşanıyor. Yaklaşık öyledir de bu kadar mıdır, değil midir bilmiyorum. Arada bir tarihten bazı kesitler gösteriyor. Görsellikler görüyoruz. Yoksa tarihimizi anlatan bir film değil. Ama tabii gerek Kanuni Sultan Süleyman’ın gerekse Hürrem Sultan’ın mektupları duruyor. Yazıları duruyor. Yani bir tarih belgeseli gibi bakmamak lazım.
Hande Y.: İnternetten açıp bakıyorum bazı şeylere ama ben biraz enerjik biri olduğum için dizilerde de atraksiyonlu olanları seviyorum. O yüzden yabancı dizilere çok düşkünüm. Bir bölümde bir sürü olay olmalı benim için yani. Bir bölümde iki tane olay olması benim için çok yetersiz. Beni ekrana bağlayamıyor, hemen müzik düşünmeye başlıyorum. Bir film koydum diyelim ki ya da sinemaya gittim, 10 dakika içinde beni bağladı bağladı bağlamazsa kimse beni bağlayamıyor o dakikadan sonra ve
yine müziğe yöneliyor kafam.

Hande Yener: “Yemek yapmayı biliyorum ama sadece özel misafirlerim gelince bir şeyler hazırlıyorum. Mutfakta saatlerimi geçirecek kadar içimde bir ev kadını ruhu yok doğruya doğru. 5-10 dakikalığına oyalanmayı seviyorum”

Orhan Gencebay: “Beste yaparken, sazımı çalarken kendimden geçiyorum. Zaman zaman dalarım. Heykel gibi 5 saat, 6 saat kalırım öyle gözlerim kapalı. Sanki o anda okyanusun dibine dalıyorum”

“Uyku ve yemek için zaman ayırmak başka şeylerden çalmak gibi”

Orhan G.: Sevim Hanım beni hiç alıştırmadığı için yemek yemesini biliyorum, yapmasını bilmiyorum.
Hande Y.: Ben de yemek yapmayı biliyorum ama sadece özel misafirlerim gelince böyle özel bir şeyler hazırlıyorum. Böyle özel bir makarna sosuyla. Ya da bir çorba. Ama evde yardımcım var, sağolsun o yapıyor. Mutfakta saatlerimi geçirecek kadar içimde bir ev kadını ruhu yok doğruya doğru. 5-10 dakikalığına oyalanmayı seviyorum ama girip de beş saat börek açayım falan... Öyle bir duygum yok. Yani hiçbir zaman hissetmedim bunu.
Orhan G.: Bu becerini sahnede kullanıyorsun.
Hande Y.: Aynen. Müzik dinleyeyim bütün gün. Onunla ilgili hayaller kurayım arada da karnımı doyurayım. Benim için yemek lüks bir şey değil. Mutlu etsin, hafif bir şeyler yiyeyim, işime bakayım.
Orhan G.: Maşallah formunu da bu yüzden koruyor olabilirsin. Şu an bir dirhem fazlalığın yok.

“Hiç hastalanmıyorum, yatağa düşmüyorum”

Hande Y.: Yani şu anda evet. Bayağıdır dikkat ediyorum. Ama şu da vardır ya yemek için yaşayanlar bir de yaşamak için yiyenler. Ben tabii ki dışarıda keyifli ortamlarda yemek yemeyi seviyorum. Porsiyonlarımı küçülttüm, o yüzden her sevdiğim şeyden yiyebiliyorum. O şekilde olunca da yasak olmuyor. Çünkü yasaklar insanın biraz ruh sağlığını bozuyor.
Ben genelde hep kalbimi dinlemişimdir. Ne istiyorsa canım onu ona vermeye çalışıyorum. Çünkü gerçekten hiç hastalanmıyorum ben. Kolay kolay yatağa düşmüyorum.
Orhan G.: Çok iyi bir şey bu. Bağışıklık sistemin güçlü. Moralin de yüksek.
Hande Y.: Bütün bunlar da beni
çok dirençli yapıyor. Hiç hastalanmayacakmış gibi yaşıyorum. Kendi iç sesimle çok fazla diyaloğum var. Fiziğimle büyük bir bağ var aramda. O beni yönlendiriyor, ben onu. Mesela ben uyumayı sevmiyorum.

“Uyumadan önce güneşin doğuşunu bekliyorum”

Orhan G.: Uyumayı sevmiyorsun. Vay canına.
Hande Y.: Mecbur kalınca uyumayı seviyorum. Çünkü gerçekten geceyi de çok seviyorum, gündüzü de çok seviyorum.
Orhan G.: Hangi ayda doğdun?
Hande Y.: 12 Ocak’ta doğdum. Mesela sabah 6.00 oluyor. Günün doğuşunu da göreyim diyorum çünkü batışını görüyorsun. Bu sefer yatarsam kaçıracağım, göremeyeceğim, onu da bekliyorum. Bir sürü hayal kurduruyor yine bana. Sonra uyuyorum yedi saat uyku bana yetiyor. Benim için yemeğe ya da uykuya zaman ayırmak başka şeylerden çalmak gibi bir şey. Ruhumu bu şekilde mutlu etmek bana uyku ve yemek kadar faydalı geliyor. Belki sağlıksız bir şey yapıyorum gece uyumamakla ama ilham veriyor. Müzik yapmasaydınız hayat nasıl olurdu?

“Amatör bir jeoloğum astro-fizikçiyim, tarihçiyim, sosyoloğum”

Orhan G.: Bunu bana arada soruyorlar da ben de diyorumki müzik olmadan bir hayat bilmiyorum ki.
6 yaşımdan beri... Hobilerim var. Ben amatör bir astro-fizikçiyim. Amatör bir tarihçiyim. Amatör bir jeoloğum. Antropoloğum, sosyoluğum, arkeoloji... Benim ilgilendiğim alanlar. Edebiyat tabii ki benim birinci olarak ilgilendiğim alan. Müzik olmadan ne yapardım bilmiyorum. Bunlardan birini yapar mıydım? Yapardım herhalde. Ama herkes görevini iyi yapmalı diyoruz. Aklıma Temel geldi. Temel mezarlıkçılık yapıyormuş. Mezarlıkta bekçiymiş, mezarlığa bakıyormuş. Derken bir gün Temel’in çok yakın bir akrabası vefat etmiş. Ee insanlık görevi gitmesi lazım. Mezarlığın kapısına üzülerek yazmış: “Çenaze dolayisiyla kapalidur.”
Hande Y.: Bu çok iyiymiş ya. (Gülüyor)

Gencebay’ın Tercihi Bebek Divan

“Öğretmenim ‘yoksa sıfır veririm’ dedi. Ben yine de şarkı söylemedim”

“Öğretmenim ‘yoksa sıfır veririm’ dedi. Ben yine de şarkı söylemedim”

Orhan Gencebay’ın favori mekanlarından biri olan Bebek’teki Divan’ın enginarı ve avokadolu karidesi.

“Öğretmenim ‘yoksa sıfır veririm’ dedi. Ben yine de şarkı söylemedim”