Pazar -Okan'a bakınca samimiyet görüyorum -Hülya her şeyi korkusuzca paylaşıyor

-Okan'a bakınca samimiyet görüyorum -Hülya her şeyi korkusuzca paylaşıyor

27.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

"BEN bir markayım" diyen Hülya Avşar ve "Yaşayan, canlı bir varlık marka olamaz" diyen Okan Bayülgen, görüşlerini aynı konferansta tartışacak. Cuma günü yapılacak "Marka DNA'ya İşlerse"de iki sanatçı bu konuda ilk defa yüz yüze konuşacak.

-Okana bakınca samimiyet görüyorum  -Hülya her şeyi korkusuzca paylaşıyor

"İki marka", Hülya Avşar ve Okan Bayülgen birbirlerini böyle tarif ediyor: Her yerde karşımıza çıkıyor Hülya Avşar. Tüm gündem maddeleri hakkında ona soru soruluyor, o da lafını esirgemeden konuşuyor. Dizisi yayında. Yakında şovu başlıyor. Bir yandan single çıkarmak için çalışıyor. Matild Manukyan'ın hayatını anlatan filmde oynamaya hazırlanıyor. Okan Bayülgen ise yeni talk show'u "Televizyon Makinası" ile ekranlarda. Bu programın da "Zaga" gibi bir marka olacağı inancında. Daha önce Marka Konferansı'nda konuşmuş ve farklı görüşlerde ısrarcı olmuş bu ikili şimdi yine aynı konferansın altıncısında bir araya geliyor. 2 Aralık saat 17.00'de Çırağan Palace Hotel Kempinski'de birlikte irdeleyecekleri konu ise "Marka DNA'ya İşlerse". 2002'deki konferansta marka olduğunu söyleyen Avşar'a geçen yılki konferansta karşı çıkan Bayülgen "Kişiler değil, ürettikleri marka olur" demişti. Bebek'te buluştuğumuz ikili kahkahalar içinde geçen röportajın sonunda aynı fikirde buluştu: "Biz marka değiliz, ürettiklerimiz marka." Bayülgen bunun üzerine "Aynı fikirde olduğumuza göre konferansa gerek kalmadı" dese de iki ünlü, konferansın son gününde "Kişisel Marka Yönetimi" konu başlığı altında tartışacak; "Bireyler marka olabilir mi?", "Marka mı olunur marka mı doğulur?" sorularına yanıt arayacak. Okan Bayülgen: İkimizin aynı sahneyi paylaşması organizatörün yani Ayşegül Yürekli Şengör'ün parlak fikridir. Hülya'ya "Sen bir markasın, gel konferansta anlat" denmişti. Hülya da "Evet, ben şu nedenlerle bir markayım ve böyle yönetirim" diye anlattı. Bense bir marka olduğumu reddettim. Yaşayan, canlı bir varlığın marka olamayacağını düşünüyorum çünkü. Şov dünyası içinde ne kadar başarılı olursanız olun kendinizi marka yaklaşımıyla yönetemezsiniz. Taban tabana zıt şeyler iddia ettiğimiz için görüşlerimizi ortak bir platformda tartışacağız. Ama bunu ciddi ciddi gerçekleştireceğiz, kakara kikiri yapıp karşılıklı atışmayacağız. Hülya Avşar: Konferansa katıldığımız günden bu yana Okan'ın ve benim mesleki hayatımız, üretimlerimiz, hayat tarzımız değişmedi. Para kazanmaktan çok, bize duyulan sevginin ve güvenin karşılığını vermeye çalışıyoruz. Bunu hissettiler ve bizi bir araya getirdiler. Hem iki kişiden sinerji doğar. İnsanlar bizi yan yana görmekten hoşlanacak. Zıt görüşlere sahipsiniz ama aynı sahneye çıkacaksınız. Kimin fikriydi? Bu altıncı marka konferansı. Daha önceki marka konferanslarına ikiniz de ayrı ayrı katılmıştınız. "İsmimizi yönetiyoruz" Okan B.: Türkiye'de bir insana başarılı diye hemen marka sıfatı yakıştırılıyor. Hülya marka konusunda konuşunca kasetini çıkaralı 15 dakika olmuş arkadaş bile "Ben de bir marka oldum" dediği için itiraz etmiştim duruma. Marka olmak için üretiminin olmasını şart koşmuştum. Yoksa Hülya "Ben markayım" diyebilir, buna karşı çıkmıyorum. Okan bey siz neden "Hülya Avşar marka değil" demiştiniz? Aynı fikirde misiniz hâlâ? "Marka olmak akılla ilgili" Hülya A.: İsim olarak hoş. Ama bunu kendim söyleyince kulağıma pek sempatik gelmiyor. Marka olmanın özünde yatan özelliklere sahip olarak doğulur ve doğru yol bulunabilir. Ama marka olmak tamamen aklını kullanmakla ilgili. Okan B.: Marka olarak çağrılmamızın nedeni şu: Onun da benim de değişik işler yapan şirketlerimiz var. Fakat ismimizle kazandığımız paranın vergisini ödediğimizde vergi rekortmenleri sıralamasına giriyoruz. İsmimizi bir meta gibi yönettiğimiz için marka deniyor bize. DNA'nıza marka olmak işlemiş mi? Marka olarak mı doğulur? Seçilen isim "Marka DNA'ya İşlerse" çünkü. Hülya A.: Ralph Lauren. Kişiye güven veriyor ve istikrarlı. Okan B.: Evet, üretimi var çünkü. Hülya A.: Güven veren, istikrarlı, sürekli üretim yapan, annelik ve spor gibi pek çok şeyi içeren bir yaşam tarzınız varsa, insanlar sizi örnek alıyorsa, giydiğinizi ertesi gün herkesin üstünde görüyorsanız markasınız demektir. Size göre kim marka? Hülya A.: Öncelikle sürekliliğini ve ürünlerimdeki kaliteyi korumaya çalışıyorum. İsmim başka hangi meslek dallarına dağılabilir diye düşünüyorum. Dergi çıkarmak, tişört yapmak gibi... Adımı bu iki ürüne de başarılı şekilde dağıttım. Tişörtlerimin üretimine yetişemiyorum. Müşterim bana güveniyor çünkü. Dergideki yazılardan yararlanacağına inanıyor. Bir film çekip üç sene oturamam. Spor yapıyorum, şov yapıyorum, dizi çekiyorum, dergi çıkarıyorum... Böylece gündemden düşmüyorum.Okan B.: Mesela ben de Hülya dergisinin bir marka olduğunu ve bir marka olarak yürütüldüğünü söyleyebilirim. Hülya A.: Markalar hep taklit edilir. Bir şekilde taklit ediliyorsanız marka olmuşsunuz demektir. İnsanların hep aklındaysan, bu zaten bir şekilde senin markalaşmana sebep oluyor. Ama marka olan sen değilsin, yaptıkların. Markalaşmaya olan saygımdan, ismimin nerelere ulaşabileceğini görmek için bir dergim var ve tişört hazırlıyorum. Yoksa istesem iki erotik poz verip yine gündemdeki yerimi koruyabilirim. Okan B.: Aynı fikirde olduğumuza göre konferansa gerek kalmadı.Hülya A.: Sen "Marka değilim" derken neyi kastediyordun?Okan B.: Ben değil, yaptığım iş marka düşüncesindeyim ben. Diyelim ki bütün gün evdeydim. Sadece yemek yedim, uyudum ve kakamı yaptım. Marka olarak ben ne yapmış oldum ki? Markanızın ilerlemesi için ne gibi taktikleriniz var? Hülya A.: İkimiz de aynı noktadaymışız. Ancak açığa çıktı. Zaten Okan'ın söylediklerine anlam veremiyordum. Şimdi anladım. Yaptığımız işlerin marka olduğu konusunda anlaştık sonunda. O zaman bu röportaj sayesinde ortaya çıktı ki aslında aynı fikirdesiniz. Hülya A.: Arada bir hakkımızda yazılanlar zarardan çok bir kabuk görevi görüyor. Türk halkı mağdurdan yana. Hakkında kötü şeyler yazılınca dikkati çekiyorsun. Bu akıllarda daha çok kalmanı sağlıyor. Olumlu etkileri de oluyor yani. Şahsıma hakaret edilmeden eleştirilmek, arada beni cimciklemeleri hoşuma gidiyor. İşimin başarılı olduğunu gösteriyor bu. Medyada hakkınızda çıkan sert eleştiriler marka değerinizi ne kadar etkiliyor? "Helin doğru yaptı" Okan B.: Bu konuda hiçbir danışman hiçbir boka yaramaz. Marka danışmanları işe yarayabilir. Fakat yaşayan kişilerde marka danışmanları işe yaramıyor. Çok akıl hocası ortaya çıkar ama hepsinin dediğini yaparsanız olmaz. Hülya A.: Aynen. Benden akıllı olması lazım danışacağım kişinin. Kriz yönetimi konusunda kimlere danışıyorsunuz? Bir danışmanınız var mı? Uzun zamandır bu piyasadasınız. Mutlaka krizler atlatmışsınızdır. Hülya A.: Okan'ın yaptığı işleri marka olarak görmemek mümkün değil. "Gece Kuşu" ilk çıktığında "İnanılmaz bir zekası var" demiştim. Programın ertesi günü herkes Okan'ı konuşuyordu. Yüzüne bakınca samimiyet hissediyorsun. Markalaşmak da zaten budur. Akıllı insan ilk işe başladığında kendini gösterir. Okan Bayülgen'i marka olarak görüyor musunuz? Nasıl özellikleri var Bayülgen markasının? Okan B.: Onda en dikkat çekici şey her şeyi korkusuzca paylaşması. İşi veya özel yaşamı fark etmeksizin hem de. Her söylediği şeyle tartışma yaratıyor. Çünkü neyin tartışma yaratacağını biliyor, akıllıca davranıyor. Hülya A.: Eğer acınacak hale gelmiyorsan, o zaman çok sağlam bir marka olduğunu söyleyebiliriz. Seni zavallı gördüklerinde toplum üzerindeki tüm gücün sona erer. Hülya Avşar deyince sizin aklınıza ne geliyor Okan bey? Hülya A.: Önce çok kızdım. Ama sonra onun yaptığı şeyin çok akıllıca olduğuna karar verdim. Çünkü büyük bir dertten kurtardı beni. Bu üniversitedeki derslerden biriymiş. Marka olmak için kendinden büyüğüne saldırırmışsın ilk etapta. Eğer markaysan ve sana saldırılıyorsa ikinci bir kişiyle saldırıları püskürtürmüşsün. Gülben Ergen sizinle ilgili bir şey söylediğinde siz değil, kardeşiniz Helin Avşar cevap verdi ona. "Bana zarar veriyorsun" diye kızdınız mı? Markanızı korumaya çalışırken çevrenizdeki insanlara da dikkat etmeniz gerekiyor. "Kadınlar benim yaptığım tarzdaki gece şovlarında başarılı olamıyor" Okan B.: Hayır öyle bir şansı yok. Biz çalışıp didindikçe marka olmama ihtimali yok. "Televizyon Makinası"nın marka olmama ihtimali var mı? Okan B.: Zaten ben "Zaga" ile "Herkes Bunu Konuşuyor" arasında bir yerde durmak istiyorum. Amacım "Zaga"nın birdenbire patlayan eğlencesiyle "Herkes Bunu Konuşuyor"un dolu dolu içeriğini bir araya getirmek. Ama bu program "Zaga"dan çok NTV için hazırladığınız "Herkes Bunu Konuşuyor"a benziyor. Okan B.: Kadınlar benim yaptığım tarzda gece şovu yapamıyorlar. Oprah Winfrey'in hazırladığı şova benzer programlarda, kadın sorunlarıyla ilgili olan ve öğleden sonra kuşağında yer alan programlarda kadınlar erkeklerden daha başarılı. Late night tipi (gece yarısı yayınlanan) şovlarda ise erkekler önde. Kadınlar şov programlarını iyi yapamıyor demiştiniz. Hülya A.: Evet. Yeni albümleri çıkmış kişiler benim şovuma katılınca ertesi gün satışları artıyor. Giydiğimiz kıyafetlerin aynısını bulmak istiyorlar. İkimizin programına da uluslararası firmalar sponsor çünkü birer markayız. Oprah Winfrey demişken... Geçenlerde gazetelerde onunla ilgili bir haber vardı. Talk show'unda tanıttığı bir sutyenin satışı ertesi gün yüzde 200 artmış. Siz de seyirciyi böyle etkileyebiliyor musunuz? "Fiyatımızı düşürmediğimiz için aynı projede yer alamıyoruz" Okan B.: O kadar çok senaryo üzerine toplandık ki bugüne kadar Hülya ile. Hatta bir sezon başı birbirimizden bıkacak kadar bir araya geldik. En büyük sorun pahalı gelmemiz oldu.Hülya A.: Şu fiyatını düşür diyorum, düşürmüyorsun. Okan B.: Bana ne? Sen düşür. İkiniz aynı dizide veya filmde bir araya gelmediniz. Siz hiç ortak proje teklifi almadınız mı yoksa içlerinden birini mi beğenemediniz? Hülya A.: Çok hoşuma gitmiyor albüm yapmak. Ama şu an hazırlık içindeyim. Stüdyoya girme fobisi yüzünden "Acaba bir single mı çıkarsam?" diyorum. Albümdeki besteler Metin Arolat ağırlıklı. Sezen Aksu'dan da şarkı aldım. Ayrıca Sezen Cumhur Önal'ın eski bir şarkısını okuyacağım. Albüm yapmayı bıraktınız mı? Var mı yeni bir proje? Hülya A.: Yardımcımın aklına gelen bir fikirdi bu. Hayatı bana çok enteresan geliyor o kadının. Bilgileri Arda Uskan topluyor şu an. Manukyan'ı ben oynayacağım. Senaryo ekibinde de çalışabilirim. Matild Manukyan'ın hayatını oynayacakmışsınız. Hülya A.: Aralıkta. Her programda bir başarı öyküsü yer alacak. Başarılı olmak isteyip de gerçekleştirememiş kişilere burs vereceğiz. Ayrıca farklı dallardan ünlü bir konuğu ağırlayacağım şovumda. "Hülya Avşar Şov" ne zaman başlıyor? "Dayak konusunda söylediklerimden pişman değilim" Hülya A.: Pişman olmadım. Bir insanın içinde şiddet varsa vardır. Ben bunu dedim diye şiddeti körüklemiş olmuyorum. Bizim toplumda biraz sertlik var. "Ah asla" diyenlerin hepsi bu işle daha çok karşı karşıya. Dayağa tabii ki karşıyım. Ama bazen insan çileden çıkabiliyor. Kızıma daha tek bir fiske vurmadım. Mesela Helin çok küçükken eve çok geç gelmişti. Beni hakikaten delirtmişti. Korku ve sinir karışınca bir tokat atmışımdır. İnsani bir şey bu. Okan B.: Ben de bu konuda "Bir kadını tokat atacak hale getirmemek lazım. Tokat atmaktansa, tokat yemeyi tercih ederim" dedim. Ama saygıdeğer Türk magazin basını onu "Dayak yedim" şeklinde yorumladı. Bu konu ile ilgili olarak memleketin güzide köşe yazarlarının topa girmesi ve o topla nasıl oynadıkları önemli. Türkiye'de yaşayan kadınlar üzerindeki erkek vahşetini adam gibi işlemiyorlar. Bu mezalime maruz kalanlar dayak konusunda bir dernekle işbirliği yapacaklar mı? Ya da ciddi bir sosyal platformun oluşturulmasına yardımcı olup orada çalışacaklar mı? Sanmıyorum. Asıl mağdurlardan bahsedilmiyor. Mağdur olan ünlüleri ağlarken izliyoruz ama bu gündem ortadan kalktıktan sonra onlar da bir şey yapmayacak, kadınlar yedikleri dayakla kalacaklar. "Dayak cennetten çıkmadır. Belki kaşınmıştır o yüzden dayak yemiştir. Gerekirse Zehra'yı da döverim" dedikten sonra pişman oldunuz mu? Bunları dememiş olmak ister miydiniz? Türkiye'de hangi konu gündeme gelse sanki bilirkişiymişsiniz gibi sizden görüş alınıyor. Siz de yorum yapmayayım demiyor, çoğuna cevap veriyorsunuz. "İnşallah Zehra'da iz kalmaz" Hülya A.: Hayır, değiştirmedi. Evim, yaşantım aynı kaldı. Pek bir şey değişmedi. Zehra'nın hayatında da fazla bir değişiklik olmadı. Bir tek sabah kaktığında babası olmuyor ama yatana kadar birlikteler. Kaya, Zehra'ya daha çok zaman ayırıyor. Zaten ilgili bir babaydı ama boşanınca bu ilgi daha da arttı. Kaya'nın ne kadar iyi baba olduğunu daha iyi anladım. Onun gücüyle her şey yolunda gidiyor. "Etraftaki çocuklar yetiyor" Boşanmış olmak bir şeyleri değiştirdi mi? Hayat nasıl gidiyor? Hülya A.: Mümkün olduğu kadar iyi bir geçiş yaptık. Arada üzerine bir sinir geliyor Zehra'nın. Ama pedagoglarımız sayesinde durumu atlattık sanıyorum. Tek korkum boşanmış olmamızın onda bir iz bırakması ve yıllar sonra ortaya çıkması. İnşallah bu olmaz. Zehra ne kadar etkilendi boşanmanızdan? Pedagoglardan yardım aldınız mı? Okan B.: Hayır.Hülya A.: Çocuk istemiyor musun?Okan B.: Arkadaşlarımın çocukları var, onlar yetiyor. Hülya A.: Ne o arkadaşımın teknesi var, arada kullanıyorum gibi... Yap bir çocuk.Okan B.: Gazetelerde yer alan, "Türkiye'de yaşayan esmer aileler" gibi haberlere ileride kendi ailemin çıkmasından korkuyorum. Sait Sökmen yerine bizim ailemiz olacak o fotoğraflarda diye ödüm patlıyor (Bayülgen'in sevgilisi Faslı Litz Estevez siyahi). Okan bey sizin planlarınız arasında evlilik var mı?