Pazar Onlarınki bir aşk hikayesi

Onlarınki bir aşk hikayesi

20.02.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Orgazmsız bir ilişki 7 yıl sürer mi? Ya da 11 yıl? Bunca yıldır birlikteler, hiç orgazm olamadıkları halde birbirlerine sadıklar

Onlarınki bir aşk hikayesi

Onlar gibi birbirine aşık, sadık ve mutlu çiftlere Japonyadan Almanyaya dünyanın birçok farklı yerinde rastlamak mümkün. 2004 Aralıkında Japonyadaki arkadaşları gazetelere haber oldu. Bu ay ise Almanyadakiler...Haber şu ki, daha doğrusu "haber" olmaktan çıkıp "sorun" haline getirilen şu ki; Wendell, Cass, Silo ve Roy ve Japonyada yaşayan adını bilmediğimiz aşıklar ve Almanyada yaşayan adını bilmediğimiz aşıklar... Onlar eşcinsel. Onlar birbirine aşık, onlar birbirine sadık... Ve onlar penguen.Okumuşsunuzdur, geçen hafta Almanyadaki Bremerhaven Hayvanat Bahçesinin İsveçten dişi penguen getirmeye kalkışması gay örgütleri tarafından protesto edildi. Hayvanat bahçesi "Biz onları heteroseksüel yapmaya çalışmıyoruz. Sadece sahiden mi gayler, bunu anlamak istiyoruz" dediler.Aslına bakarsanız hayvanat bahçesi yetkilileri bu penguenlerin gay olup olmadığını bilmiyorlarsa, hiçbir şey bilmiyorlar demektir. Bir penguen bakıcısı bunu da bilmiyorsa, neyi biliyordur peki? Wendell ve Cassın bakıcısı Stephanie Mitchell "Onlar kendilerini birbirlerine adamış bir çift" diyor. Silo ve Royun bakıcısı Rob Gramzay "Aralarındaki çekim inkar edilemez" diyor. Yani penguenleri biraz tanıyan bir bakıcı, hangi penguen hangi penguenle birlikte; tabii ki de biliyor. Hem penguenlerin tekeşli ve çok sadık olduğunu bilmek için de penguen bakıcısı olmak gerekmiyor. Bunu ben bile biliyorum.Onlarınki dişi ile dişi arasında olsun, dişi ile erkek arasında olsun, erkek ile erkek arasında olsun... Bir aşk hikayesi.Hele de gay penguenlerin aşkı hakikaten çok büyük olmalı. Çünkü gay penguenler, cinsel ilişkide heteroseksüellerin yaptığı her şeyi yapıyorlarmış falan ama orgazm olamıyorlarmış. Hatırlatırım: 11 yıl ve 7 yıldan bahsediyoruz burada! Uzun süreli ve sadakate dayalı bir ilişkiden... Orgazmlı bile olsa, bir ilişkiyi 11 yıl sürdürmek için hakiki bir aşk gerek.Üstelik bu gay penguenlerinki orgazmsız evlilik. Bu, "büyük aşk" değilse, nedir? Wendell ve Cass birbirlerine aşıklar. Brooklynde yaşıyorlar. 11 yıldır birlikteler. Silo ve Roy birbirlerine aşıklar. New Yorkta yaşıyorlar. Yedi yıldır birlikteler. Her iki çift de Amerikada pek çok kez gazetelerde yer aldı. Geçen hafta bu köşeyi gördüğümde... Her şey birbirine girmiş, bölümler karışmış... Sebep olduğum okuma güçlüğü nedeniyle okuyanlardan özür dilerim. Hafifletici bir sebep midir bilemem ama acayip depresyona girdim, hiç çıkamayacağım sandım. Ama depresyon dediğin nedir? Dişi meyve sineklerinin bir kısmının yaşlandıklarında lezbiyen olduklarını biliyor muydunuz mesela? O kadar komik değil ama ben gülüyorum. Bir meyve sineği kaç günde yaşlanır? Çok manik haldeyim, çoook... manik depresif köşe Hassas günler yaşıyoruz. Herkes hassas.Biz hassasız. Kimse biz Türkleri öyle dizilerde falan terörist ve cani olarak gösteremez. Türklerden cani ve terörist katiyen çıkmaz. Bulgarlar hassas. Hiçbir Bulgar polisi katiyen rüşvet almaz.Reklamlarda ve filmlerde mümkünse kötü adam olmamalı, oluyorsa da "kötü"lerin milliyetleri, dinleri, mezhepleri, meslekleri belli olmamalıdır. Zira her millet hassas olduğu gibi, her meslek mensubu da hassas. Bir yazımda saçımı çeken bir öğretmenden bahsettim, öğretmenler o günden beri fırçalıyor beni: Öğretmen de insanmış, ben nasıl bütün öğretmenleri (Bütün öğretmenleri?) zan altında bırakırmışım. Öğretmenlerine saygı duymayan biriymişim. (Benim annem-babam da öğretmen!) Ayrıca bütün öğretmenler güzelmiş ama az para kazandıkları için modaya uygun giyinemiyorlarmış... Bu ne be? Yazıda rüküş mü demişim ben öğretmenlere? Yoo! Bu öğretmenimizin derdi de buydu herhalde. Paylaşmış oldu.Ama bunca saçmalık içinde hassas Caribler bana acayip haklı göründüler. "Karayip Korsanları" filminde yamyam olarak gösterilmeye itiraz ediyor, "Bizim atalarımız yamyam değildi" diyorlar. Zaten sağdan say, soldan say, kala kala üç bin kişi kalmışlar. Çoğu 17nci yüzyılda Britanyanın kolonileştirme çabaları sırasında öldürülmüş. "Atalarımız Avrupalı işgalcilere karşı durdukları için yamyam ya da vahşi olarak yaftalandılar" demişler. Ben hemen inandım onlara. Üstelik onların bu itirazını anlatan haberin başlığında bile onlardan "Carib korsanları" diye bahsediliyordu. Sanki adamlar hâlâ korsanmış gibi... Çok feci. Öğretmenler çiçek, istisnası böcek; Caribler de çok haklı Milletvekillerinin eğreti gelin mevzuuna gösterdiği hassasiyet enteresandı. "Eğreti gelin diye bir şey yok, çekimler durdurulsun" falan derken, sonra galiba bir kısım kabul etmiş bu müessesenin varlığını. Babaların çocuklarını bir akrabayla, bir arkadaşlarıyla geneleve gönderdikleri bir ülkede, kulağa çok tuhaf gelse de, eğreti gelin de olabilir yani. Olmuş hatta. Çok acayip. "Eğreti Gelin"i izledim ben sabah sabah, ilk seansta. "Bir Atıf Yılmaz kumpanyası"... Filmde sahiden de bir kumpanya var. Ama işte Nurgül Yeşilçayın sahneleri dışında; o kumpanya hali hep var filmde, sanki özellikle, bile-isteye, bir tercih olarak. Galiba komik olsun diye.Ki komik film. De... Hani bir ağlatıp bir güldüren filmler vardır, böyle bir mizah-dram dengesi gözeten... Bu filmde ise ağlarken gülüyor insan, gülerken ağlıyor. Sonra neye güldüğünü de, niye ağladığını da unutuyor. Ama bırakınız bunları bir kenara...Film asıl, yıllardır Mehmet Ali Erbil, Beyaz, Cem Yılmaz, Okan Bayülgen falan üzerinden tartışılan bir mevzuya nokta koyuyor: Komik erkekler güzel kadınları kapar. Komik erkek güzel kadını kapar Türk aile Almanyadan yola çıkmış, Türkiyeye gelmektedirler. Yolda bir polis arabayı durdurup ceza kesmeye kalkar. İtiraz mitiraz, sonra polis "Sen ver bana çorba parası, yok sana ceza" der. Türk aile de, pratik Türk ailesi tabii, polise çorba verir.Bu bir reklam filmi ama gerisi fıkra gibi: "O polis Bulgar polisi mi?" diye işkillenen Bulgaristanın Türkiyeye nota verdiği iddiası ortaya atılır. Firma "Biz kimseyi kırmak istemedik. Zaten o polis Bulgardan çok Sırpa benziyor" diye savunma yapar. Neyse ki Sırbistan nota vermez. Ama tüm hassasiyetlerin hassas bekçisi RTÜK devreye girip uyarır: "Mümkünse yayından alın." Reklamı kalkar.Bu ne şimdi? Diplomasi soslu kriz çorbası! Diplomatik kriz çorbası Amma çok Türk filmi izledim ben şu sıralar. "Meleğin Düşüşü"ne bile gittim. Nasıl güzel fotoğraflar vardı filmde! Tek sorun fotoğraf sergisinde değil de sinemada olmaktı. Zira insan hangi fotoğrafın önünde kaç saniye kalacağını kendi belirlemek istiyor. Ben saydım, 30 saniye pencereden bakan adam fotoğrafına baktık. Bir de henüz vizyona girmeyen "Pardon"u izledim Plato Filmde. Onun da "Eğreti Gelin" gibi çok yerli, çok bize ait bir mevzuu var: Karakolda "itiraf" ettirilen, boş yere yıllarca hapis yatanların hikayesi. Bu film memlekette çok kişinin hassasiyet musluklarını açacak bence. Polisler, cezaevi müdürleri, hakimler, savcılar film vizyona girdiğinde açıklama yapmak için yarışabilirler.Bu arada "Pardon"un yönetmeni Mert Baykal bence hakikaten başarılı ama filmin hikayesi Ferhan Şensoya ait ve bu film bir Ferhan Şensoy filmi. Benim çocukluk aşkımdır Ferhan Şensoy. Ama filmi izlerken; espriler, kelime oyunları, takıntılı tipler... Ya ben artık Ferhan Şensoya gülemeyecek kadar yaşlandım. Ya da o yaşlanmış. tubakyol@yahoo.com Hassas ruhlara: Pardon