Pazar “Oyunculuk nöbetçi öğrencilik gibi”

“Oyunculuk nöbetçi öğrencilik gibi”

21.02.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Star TV’de yayınlanan “Paramparça” dizisine katılan Şükran Ovalı: “Kolektif bir iş yapıyoruz, bireysel değil. Bu işte tek başına ilerleyemezsin, el ele tutuşmak ve bir şeyler öğrenmek zorundasın. Oyunculuk zaten nöbetçi öğrencilik gibi, bitmiyor ki...”

“Oyunculuk nöbetçi öğrencilik gibi”

İtiraf edeyim, Şükran Ovalı ile buluşmadan önce karşımda daha uzun ve iri birini görmeyi bekliyordum. Ekrandan yansıyan oydu çünkü ama karşımda uzun boyuna rağmen minyon diyebileceğim kadar incecik ve çok güzel bir kadın vardı. Kameranın onu sevdiği de bir gerçek. Four Seasons Hotel Bosphorus’un terasında fotoğraf çekimi yaparken makinenin ekranında bambaşka bir insan görünüyordu. “Eğlenmeyi, gülmeyi, şaka yapmayı, kendimle dalga geçmeyi seviyorum” diyen Ovalı, şimdi “Paramparça”nın yarın yayınlanacak bölümüyle psikiyatrist Ayşe olarak evlerimize misafir olmaya hazırlanıyor.

Haberin Devamı

“Oyunculuk nöbetçi öğrencilik gibi”
- İlk defa bir projeye sonradan dahil oluyorsunuz. Nasıl geldi teklif?

“Şeref Meselesi”nin de yönetmeni olan Altan Dönmez, kocaman bir “iyi ki” benim için. Altan hoca aradı, o olmasaydı cesaret edemezdim çünkü bir oyuncunun sonradan bir işe dahil olması zor. Altan hocaya yaslanabildim, ekibi tanıyorum, Erkan (Petekkaya) daha önce birlikte film yaptığım biri. Nursel (Köse) ile “Kötü Yol”da beraberdik, Tolga (Tekin) ile tanışıyoruz. Çok da güzel karşılandım, o yüzden zorlanmadım, şanslıydım.

- Biraz bahsedebilir misiniz karakterinizden?

Bir kere Hümeyra’yla oynamak beni çok heyecanlandırıyor, hayalimdi çok mutluyum. Ayşe, İstanbul Üniversitesi mezunu bir psikiyatrist. Ufakken ailesini kaybetmiş ve evlatlık alınmış. Çok iyi yerlerde okutulmuş, çok iyi bir hayat sunulmuş önüne, o da bunu çok iyi değerlendirmiş. Acının üzerine basıp geçmeyi öğrenmiş. Kendi başardığı için de birçok insanın başarabileceğini düşünüyor. Güçlü, ayakları yere basan ama aynı zamanda çok komik, telaşlı, kararsız, panik... Sadece hastalarıyla ilgili sakin. Hayattaki en büyük mottosu birilerini iyileştirmek. Uzmanlık alanı da çocuklar ve ergenler. Alışılagelmiş bir psikiyatrist rolü değil yani kick boks yapıyor mesela.

Haberin Devamı

- “Keşke yeni bir projeyle dönseydin” diyen oldu mu?

Benim için önemli olan oynadığım karakterlerin hiçbirinin birbirine benzememesi. Bir şeye baştan başlaman lazım, sondan başlaman lazım diye bakmıyorum hayata. Hissettiğin yerden başlaman lazım bence.

“Gülümseten karakterlerimi daha
çok seviyorum”

- Bu karakterleriniz içinde sizin için özel olan var mı?

Şuna çok inanıyorum; bir karaktere gülmezseniz onun ağlamasına üzülmezsiniz. O yüzden gülümseten karakterlerimi daha çok seviyorum galiba. Bir de bazen şey düşünüyorum; “Oynadığım roller normal hayatımda arkadaş bile olamazlar”. En son “Ekşi Elmalar”daydım Yılmaz Erdoğan’ın filmi. Oradaki karakterimden sonra psikiyatrist, ayakları yere basan birini oynamak çok keyifli.

- Bir de arada “Şeytan Tüyü” filmi var, değil mi?

O bambaşka bir şey zaten. Biraz pop art bir film ve bir Mustafa Üstündağ filmi. Aslında biz ona yardım etmeye gittik, konuk olduk hikayeye. Bilindik bir hikayeye alışılagelmemiş tarafından bakacağız. Çok renkli, komik, çok da güzel bir kadro var. Haldun Dormen, Güven Kıraç, Erdal Tosun, Selen Uçer, Derya Karadaş...

Haberin Devamı

- Bunların dışında başka bir projeniz var mı?

Tiyatro var. Yedi-sekiz yıldır yapmıyordum. Hep sabırla bekledim, heyecanlanmak istedim açıkçası. Craft benim çok sevdiğim bir yer. İpek Bilgin çok sevdiğim biri. Çağ Çalışkur da... Gencecik bir insanın tiyatro açması büyük delilik bu zamanda. Şimdi prova sürecindeyiz, üç kişilik bir oyun, bir tek ben belliyim.

- Bu kadar yıl sonra tiyatro yapmak nasılmış?

Muhteşem. Okuma provasında bile çok heyecanlıyım. Son zamanlarda en çok oynamak istediğim karakter galiba, gerçekten iliklerime kadar hissettim çünkü karakteri.

“İzleyince mutlu olduğum birçok oyuncu var”

- Koç burcusunuz, sizce burcunuzun özeliklerini taşıyor musunuz? Mesela Koç kadını için cesur, kendine güvenli ama
biraz da patavatsız, lafını sakınmaz derler...

Haberin Devamı

Bu lafını sakınmama bende de vardı ama gitgide yumuşattım. Aklımdan geçeni pat diye söylüyordum, karşı taraf alınır mı diye düşünmeden. Şimdi onu biraz daha gülerek söyleyince sorun olmuyor, daha şakayla, daha üslubunu bilerek... Söylerim ama hissettiğimi.

- Cesaret ve kendine güven konusunda nasılsınızdır?

Oyunculukta çok korkusuzum, hata yapmaktan hiç korkmam ama normal hayatımda birini kırmaktan çok korkuyorum. Naifliğin modası geçmez, naiflik iyidir, alanını, çapını, üslubunu belirler... Bazen çok yoruluyorum çok duygusal olduğum için ama insan olmanın da sebeplerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Eğer acı çekiyorsan insansındır ama başkasının acısını çekiyorsan asıl insanlık odur. Yaptığımız iş de öyle, empati üzerine. O zaman senin dışında gelişen her şeye de seninmişçesine üzülebiliyor ya da sevinebiliyorsun. Ben mesela gerçekten iyi oyunculuklar gördüğüm zaman mutlu olup dua ediyorum.

“Bu işte tek başına ilerleyemezsin”

Haberin Devamı

- Sizin döneminizde böyle bir şey var. Eskiden başroller savaş halindeyken şimdi herkes arkadaş ve birbirini destekliyor...

Bu bizim aramızda belki de şöyle çözüldü, görüyoruz artık. Kolektif bir iş yapıyoruz, bireysel değil. Bu işte tek başına ilerleyemezsin, el ele tutuşmak ve bir şeyler öğrenmek zorundasın. Oyunculuk zaten nöbetçi öğrencilik gibi, bitmiyor ki. Benim izleyince mutlu olduğum birçok oyuncu var. Mesela Burçin Terzioğlu. En son “Antabus”a gittim, Nihal Yalçın ne kadar kıymetli bir oyuncu, iyi ki bizim ülkemizde, iyi ki bizim oyuncumuz.

- Sektörde iyi ki tanımışım dediğiniz kimler var?

Erkan Kolçak Köstendil çok yakın, 16 yıllık arkadaşım, hayata çok yakından baktığım bir arkadaşım. Beraber çok şey paylaştık oyunculuk adına da, insanlık, arkadaşlık adına da... Onun dışında tanıyabileceğiniz Sinem Kobal var. En yakın arkadaşlarımdan biri Büşra Pekin. Şebnem Bozoklu ve Ezgi Mola okul arkadaşlarım. “Kötü Yol”dan Nursel Köse, Nilüfer Açıkalın... “Bir Bulut Olsam” ekibiyle hâlâ görüşüyorum. Sema Keçik, Hülya Duyar, Melisa Sözen...

“Şaka yapmaktan, yanlış bir şey söylemekten korkuyoruz”

- 30 yaşında olmak bir değişim yarattı mı hayatınızda?

Öncesinde “Bu ne 30’muş! Ne olabilir ki?” diyordum ama çok şey değişiyormuş. Bir kere geldiğin yolu tekrar hatırlıyorsun ki gideceğin yolda kaybolma diye. Sonra “Kendin için ne yaptın?” dediğim bir yaş oldu. Bu ülkede başkalarının fikirlerini kendi fikirlerimiz gibi söylüyoruz çünkü korkuyoruz! Şaka yapmaktan, yanlış bir şey söylemekten... Özellikle 20’li yaşlarda, bu ülkede doğmuş bir genç olarak çok sıkıştığım şeyler oldu. Ama 30’a geldiğin zaman “Bir dakika ben ne istiyorum? Ben böyle düşünmüyorum” diyorsun ve hayır demeye başlıyorsun. O 20’li yaşlarda “Her şeyi ben biliyorum” zannettiğin ama 30’a geldikten sonra hiçbir şey bilmediğini fark ettiğin an geliyor. Mesela her şey hemen, şu an olsun isterdim. Şimdi “Hayır, zamanı gelince olsun. Mutlaka zamanı vardır” diyorum.

- Böyle çılgın bir duruşunuz var, sanki her an beklenmedik bir delilik yapabilirmişsiniz gibi...

Hareketli ve heyecanlı görünüyorum ama rasyonel de biriyim. Hayata karşı inanılmaz hayalperest ama kendime karşı çok rasyonelim. Bu huyumu sevmesem de yapacak bir şey yok.

- İşiniz yokken ne yaparsınız?

Nefes terapisine gidiyorum uzun zamandır. Nefes terapisinde daha sakin olmayı, bir şeye karar vermeden önce gerçekten düşünmeyi, daha pozitif olmayı ve hayatı da o kadar önemsememeyi öğrendim. Kendimi de... İki adımlık bir yer kaplıyoruz koca hayatta. Eğer kapladığımız yere sahip çıkabiliyorsak daha ne istiyoruz ki. Bu arada şu an aklıma geldi, çok güzel bir söz, paylaşmak istiyorum. Sezen Aksu’dan öğrendim ve hakikaten son zamanlarda mottom oldu: “Yergiye de övgüye de mesafeli durmayı öğren.” Bu 30 yaşın bana Sezen Aksu tarafından verilen en güzel hediyelerinden biriydi.