Pazar Rakı özelleşecek mi, yabancılaşacak mı?

Rakı özelleşecek mi, yabancılaşacak mı?

03.11.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Rakı özelleşecek mi, yabancılaşacak mı?

Rakı özelleşecek mi, yabancılaşacak mı





Bugünlerde aslan sütümüz, "milli" içkimiz rakı kadehlerde her zamankinden daha bulanık. Anason yağının suyla karışmasından doğan beyazlık da değil bu bulanıklığın kaynağı. Rakı üzerinde kızışan mücadeleler, hesaplar...
Geçtiğimiz yıl IMF’nin baskısıyla Tekel’in özelleştirilmesinin önünü açan ve rakı üretimini özel sektöre serbest bırakan kanun çıkmıştı. Devletimiz rakıyı en iyi vergi tahsildarı gibi gördüğünden, rakı satışları sayesinde kasasına trilyonlarca lira nakit girdiğinden bu altın yumurtlayan tavuğu kesmek (daha doğrusu satmak!) istemiyordu. Fakat bugünün global ekonomisinde de devletin içki üretim tekelini elinde bulundurduğu örnek, bir-iki İskandinav ülkesi dışında kalmamıştı. Rusya bile votka damıtımevlerini özelleştirmişti.
O yüzden devlet istemeye istemeye bu kanunu çıkardı. Kanun çıktı ama hemen de uygulanmadı. Ardından bir sene de içki üretimini kontrol edecek olan resmi kurulun oluşması sürdü, siyasi partiler kurula daha fazla adam sokabilmek için bilek güreştirip durdular. Kurul sonunda atandı, birkaç ay da onun yönetmeliği beklendi. Ve nihayet kağıt üzerinde rakı üretimi özel sektöre aralandı. Kıyamet de bundan sonra kopacak...

Kelle götüren hesaplar
Geçtiğimiz günlerde aniden görevden alınan Tekel Genel Müdürü Mehmet Akbay, Maliye kökenli devletçi bir bürokrattı. Akbay rakının birdenbire bir talibe satılarak özel tekel haline dönüşmesine pek sıcak bakmıyordu. Türkiye’de Tekel’in rakı fabrikalarını ve rakı markalarını bir çırpıda satın alabilecek güçte yerli sermaye bulunmadığının bilincindeydi. Bu durumda meydan -zaten bir süredir talip olan- yabancı içki devlerine kalacaktı ve bunlar da yılda 100 milyon şişe tüketimi olan büyük bir pazarı, devlet tekelinden özel tekele geçirerek devralacaklardı. Akbay bu senaryonun yerine kendi senaryosunu öneriyordu: "Tekel’in tüm alkollü içki tesislerini ve markalarını bir anonim şirket halinde birleştirelim. Bunun hisselerini de üçte biri çalışanlara, üçte biri halka, üçte biri de blok olarak yerli ya da yabancı sermayeye olacak şekilde üçe bölerek satalım..." Bu senaryo yerli sermayeye de şans tanıyor, çok ortaklı yapıyla tekelciliği bir ölçüde kırıyordu. Bu senaryoyla anason üreticisi de, rakı için Tekel’e üzüm satan bağ köylüsü de, Tekel bayii de, hatta lokantacılar da şirkete ortak olabilecekti.
Ne yalan söylemeli, Akbay bu senaryonun yanı sıra işleri biraz da ağırdan aldı, özelleştirme çabalarına sahip çıkmadı. Ve önceki hafta birdenbire devre dışı bırakıldı.
Kulislerde şimdi şu konuşuluyor: "Artık Tekel konusunda inisiyatif Özelleştirme İdaresi ile Hazine’de. Bunların derdi, bir an önce dış borçlarını azaltma baskısı altındaki hazineye para koymak. Tıpkı devletin cep telefonu lisansı ihalesinde lisansı İtalyan şirketi Aria’ya satıp milyonlarca doları bir anda alması gibi, "İngiliz ya da Amerikan çokuluslu içki devleri zaten rakıya talipler. Tek bir kalemde bütün rakı tesislerini, markalarını ve pazarı bunlara devreder, devlete para kazandırırız" görüşü egemen.
Ankara’da birileri böyle düşünüyorsa çok hata ediyorlar demektir... Neden mi? Bir kere Türk rakısı milli karakteri olan bir içki, bu içkiyi yabancıların üretmesi ve kârını da ülkelerine transfer etmeleri, Tekel’i devralma bedeli olarak ne para verirlerse versinler, halkta ve tüketicide tepki yaratır. İkincisi; özel tekel, fiyat tekeli de yaratır ve rakıyı pahalıya içeriz. Üçüncüsü; yabancı devler kendi votkaları, viskileri, romları dünya piyasalarını tuttuğundan, bunlara rakip olabilecek yeni bir içkiyi uluslararası piyasaya lanse etmezler, rakının (bence çok büyük olan) ihracat potansiyeli tıkanır.
Oysa bu gibi sakıncaları hiç doğurmayacak "milli boyutlu" bir özelleştirme de mümkün. Tekel’in İzmir rakı fabrikasına Tariş ve İzmir Sanayi Odası üyeleri talip. O fabrika onlara verilir. Tekirdağ fabrikasını Trakyalı büyük şarap üreticileri ve bağcılar alır. Nevşehir’deki süper modern rakı fabrikasını isterse yabancı sermaye satın alır. Gaziantep fabrikasını muhtemelen bölge sanayicileri ister. Böyle parçalı bir özelleştirmeyle tekelcilik önlenir, rekabet sonucu daha iyi rakılar, daha ucuza içilir. Ayrıca hem yöresel ekonomi canlanır, hem de rakıdan elde edilecek kârın büyük bölümü de yurtiçinde kalır. Akşamcılar da "Rakımızı da İngiliz’e sattılar" gibi homurtularla Ankara’ya öfkelenmek yerine "Bizim buraların rakısı daha iyidir!" gibi böbürlenmelerle yöresel rakıların, farklı lezzetlerin tadını çıkarırlar.