Pazar “Remziye, güçlüden çok dirayetli”

“Remziye, güçlüden çok dirayetli”

14.04.2019 - 08:15 | Son Güncellenme:

Saadet Işıl Aksoy’u 19 Nisan’da gösterime girecek “Saf”ta Remziye karakteri olarak izleyeceğiz. Oyuncu, “Remziye beni birlikte büyüdüğüm, çocukluğum boyunca mücadelelerine şahitlik ettiğim çalışkan, hayata tırnaklarıyla tutunan o kadınlara doğru bir yolculuğa çıkardı” diyor.

“Remziye, güçlüden çok dirayetli”

Sinemada tercihini bağımsız sinemadan yana kullanan, Türkiye sınırlarının dışındaki filmlerde de karşımıza çıkan bir oyuncu Saadet Işıl Aksoy. Bir süre aradan sonra hem Ali Vatansever’in önümüzdeki cuma gösterime girecek ve dünya prömiyerini Toronto Film Festivali’nde yapan “Saf”ıyla hem de kısa filmleriyle tanınan Serhat Karaaslan’ın ilk uzun metrajlı filmi “Görülmüştür”le karşımızda. Kentsel dönüşüm nedeniyle evlerinden olmak üzere olan ve zor bir yaşam kavgası veren bir çifti merkeze alan “Saf”ta Remziye’yi canlandıran Aksoy’la filmi, oyunculuğu ve sinemayla sıkı ilişkisini konuştuk.

Haberin Devamı

- Birkaç yıldır sizin için sanırım sinema biraz daha geri plandaydı. Bunun nedenini sorabilir miyim?

Sinema benim için hiçbir zaman geri planda olmadı, bir filmde oynamadığım zamanlarda dahi yine de durmaksızın senaryolar okumaya, bazı filmleri tekrar tekrar görmeye, filmlerin üzerine kafa yormaya ve oyunculukla ilgili çalışmalara katılmaya devam ettim. Bütün bu biriktirdiklerimi aktarmak için heyecan duyacağım bir projede oynamak çok önemliydi benim için, öyle bir projeyle karşılaşana kadar kendi içimde büyüttüğüm o enerjiyi korumak istedim.

- Filmleri izlerken oyunculuk açısından nelere dikkat ediyorsunuz?

Amatör oyuncuların iyi oynadığı filmler ekstra ilgimi çekiyor çünkü bunu profesyonel bir oyuncu için çok ilham verici buluyorum. Bunca öğrenilmiş teknik ve yılların getirdiği kamerayla hareket etme tecrübesinden sonra bunları hiç bilmeyen amatör bir oyuncu doğallığında olabilmenin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Son dönem filmlerinden “Roma”daki Yalitza Aparicio’nun oyunculuğu bu anlamda benim için etkileyiciydi: Kameranın varlığından çekindiği yerleri ya da kameranın varlığını tamamen unuttuğu ve tamamıyla duygusuna yoğunlaştığı anları incelemek açısından.

Haberin Devamı

- “Saf”ın senaryosunda Remziye hakkında ne düşündünüz?

Senaryoyu okumaya başladığımda belli bir noktaya gelene kadar ben de önyargıyla baktım Remziye’ye maalesef. Bu, Türkiye’de genelde kadın karakterlerin hep belli sınırlar içinde ve erkek bakış açısından yazılıyor olmasından kaynaklı bir durum. Remziye’nin de öyle yazılmış bir karakter olduğu yanılsamasına düştüm. Ayrıca Kamil’i hikâyede takip ettiğim süre boyunca onun Remziye’yi algılayış biçiminden fazlasıyla etkilendim ve hikâyeyi onun bakış açısıyla takip ettim. Fakat hikâye Remziye’nin tarafına geçtiğinde yavaş yavaş önyargılarım yıkıldı ve Remziye’yi en ‘saf’ hâliyle tanımaya başladım. Zaten senaryoyu bitirdiğimde karar verdim, onu oynamak istediğime. Remziye beni birlikte büyüdüğüm, çocukluğum boyunca mücadelelerine şahitlik ettiğim çalışkan, hayata tırnaklarıyla tutunan o kadınlara doğru bir yolculuğa çıkardı.

Haberin Devamı

“Yozgat şivesini çalıştık”

- Remziye bir temizlikçi kadın. Role hazırlanırken aklınızda şahitlik ettiğiniz kadınlardan özel biri var mıydı?

Remziye’nin fiziksel açıdan bu kadar yorucu bir iş yapıyor olması benim için çok belirleyiciydi. Hâliyle bu yorgunluğun bedenine yansıması önemliydi. Büyürken çevremde fiziksel açıdan böyle zor işler yapan kadınlar vardı. Onlarla olan anılarımda gezindim bolca. Çocukluk anılarımı ve onların ruhumda tetiklediği duyguları geri çağırmak genel olarak çok işime yarıyor bir role hazırlanırken. Tabii ki büyürken çevremde olan bu kadınların hepsinin kim olduğunu söyleyemem ama aralarından söyleyebileceğim iki kişi var; onlar da annem ve annem kadar yakın olduğum, kendisine anne dediğim teyzem. Polis memuru olarak başladığı kariyerini polis başmüfettişi olarak devam ettirmiş bir kadın olan annemin de hem fiziksel hem ruhsal olarak çok zorlayıcı bir mesleği vardı. Bu yaşıma kadar onun çalışmadığı bir ânına şahit olmadım. Dolayısıyla bu çalışma ve mücadelenin etkilerini hem bedeninde hem yüzünde gözlemlerdim; hâlâ da takdirle gözlemliyorum.

Haberin Devamı

Teyzem de hayatı boyunca çalışmış bir kadın. O da çocukluk anılarımda kendisine verilen cevapların hep ötesini sorgulamış ve o cevaplarla yetinmeyip kontrolü kendi eline almış bir kadın olarak yer alıyor. İkisi de Remziye’den farklı geçmişlerden geliyor olsalar da referans aldığım kadınlardı diyebilirim. Kendi içimde onların izlerine yaklaştıkça Remziye de bana yaklaştı bu süreçte. Bununla birlikte sanat yönetmenlerimizin büyük bir titizlikle kurduğu o gecekondu benim için Remziye’yi oluştururken çok belirleyiciydi. O evde çekimler öncesinde de sırasında da çok vakit geçirmeye özen gösterdim. Bir de tabii şive meselesi var. Kamil ve Remziye’nin konuşma tarzları ve şivelerinin birbiriyle uyum içinde olması konusunda çalışmalar yaptık. Bu noktada bize Yozgat şivesi konusunda destek veren biriyle çalıştık.

“Remziye, güçlüden çok dirayetli”

Aksoy, Remziye’yi oluştururken polis memurluğundan polis başmüfettişliğine uzanan zorlayıcı bir kariyere sahip annesi ile hayatı boyunca çalışmış teyzesinden ilham almış: “Kendi içimde onların izlerine yaklaştıkça Remziye de bana yaklaştı.”

Haberin Devamı

- Hayatının zorlu şartlarına rağmen güçlü duran bir karakter Remziye. Bu duruşu sizin için önemli miydi?

Bu duruşu benim için çok belirleyiciydi. “Güçlü”den çok “dirayetli” kelimesini daha çok seviyorum. Dirayetli kişi karşısına çıkan zorluklarla, engellerle başa çıkan, başına bir şey geldiğinde düşse bile sonra kendini toparlayıp yoluna devam edebilen kişi tanımına daha çok uyuyor gibi. Remziye tam olarak böyle bir kadın.

- Remziye, Dardenne Kardeşler’in hiç vazgeçmeyen kadın karakterlerini andırıyor. Bilmem katılır mısınız?

Kesinlikle katılıyorum. Ali’nin önerisi üzerine ilham vermesi için izlediğim filmlerden biri Dardenne Kardeşler’in “Rosetta” filmiydi. Çalışabilmek, hayatta kalabilmek ve istediğin hayata yaklaşabilmek için durmaksızın mücadele etmek, her düştüğünde yeniden kalkabilmek, kırılmak ama kırılmana rağmen ve yine kırılabileceğin riskine rağmen o yola devam etmek, tüm bunlar beni zaten kişisel olarak da çok etkileyen mücadeleler. Mesleğimde sürekli yaşadığım bir mücadele bu.

- Filmdeki iki ana karakter sosyal olarak zor durumda olmalarına rağmen göçmenlere göre üstün konumdalar.

Sınıf farkı her yerde her durumda var maalesef. Burada da zorluk içinde yaşayan bir grubun zorluk içinde yaşayan başka bir gruba karşı daha anlayışlı olmasını umarsınız ama tam tersine ekmek kavgası o kadar şiddetli ki hayatta kalmak sert olmayı gerektiriyor. Dolayısıyla kırılgan ve ezilmeye müsait yeni bir grup olarak göçmenler geldiğinde de diğer ezilenler de onları ezmeye başlıyor, sınıfsal sınırları belirleyiveriyorlar. Film de bu konuya her taraftan yaklaşmayı seçiyor, özellikle filmin sonuna doğru Ammar’ın Remziye ile yaptığı konuşma buna değiniyor, aslında kimse kötü değil, herkesin istediği hayatta kalabilmek.

‘Heyecanla karışık bir korku duyuyorsam bu iyi bir işaret’

- Bu yıl hem Ali Vatansever’in “Saf”ında hem Serhat Karaaslan’ın “Görülmüştür”ünde yer aldınız. Bağımsız sinemayı yakından takip ettiğinizi söyleyebilir miyiz?

Bağımsız sinemayı takip ediyorum, zaten kariyerimde oynadığım ilk uzun metraj filmim bir bağımsız filmdi: Semih Kaplanoğlu’nun “Yumurta” filmi. 23 yaşımda Cannes Film Festivali’nde tüm dünyadan izleyici ve sinemacılarla buluşturdu beni. Yeni sinemacıları da takip ediyorum ve kendi neslimden hatta benden daha da genç yönetmenlerle çalışıyor olmak harika. Benim oyuncu olmanın yanı sıra bir film delisi, senaryo okuyan, durmadan film izleyip film konuşan bir sinema meraklısı tarafım var. Yönetmenlerle görüşürken bu tarafımı devreye sokuyorum. Oyuncu olarak da okuduğumda bir rolü oynamak konusunda heyecanla karışık bir korku duyuyorsam bu iyi bir işaret demek.