Pazar “Samet Kuşçu bugünkü muhbir benzetmesini duysaydı ölmeyi tercih ederdi”

“Samet Kuşçu bugünkü muhbir benzetmesini duysaydı ölmeyi tercih ederdi”

22.11.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

“Muhbir subay” tartışması, 27 Mayıs’tan önce darbe planlarını hükümete bildiren Samet Kuşçu’yu gündeme getirdi. İlk kez konuşan kızı Nazan Kuşçu “Babam 9 Subay Olayı’nı gazeteci Mehmet Tekin’e anlattı. Sırlar o bantlarda saklı” diyor.

“Samet Kuşçu bugünkü muhbir benzetmesini duysaydı ölmeyi tercih ederdi”

Bir süredir herkes Dursun Çiçek’e ait olduğu iddia edilen ıslak imzalı darbe planını savcılara gönderen subaydan söz ediyor. Kimilerine göre o “muhbir” subay, ikinci Samet Kuşçu... Bu olay da 1958’de patlak veren 9 Subay Olayı’nın bir benzeri...
Bırakın bugünkü darbe planı-ihbar tartışmalarını, Samet Kuşçu vakası da hâlâ bütün ayrıntılarıyla açığa çıkmış değil. Her şeyin iç yüzünü bilen Türk Silahlı Kuvvetleri kırılan kolu yenin içinde sıkı sıkı saklıyor. Samet Kuşçu ise 2004’te vefat ediyor
Samet Kuşçu’nun büyük kızı Nazan Kuşçu, babası hapse girdiğinde 6 yaşındaymış henüz. Ama hatırladıkları, duydukları ve hissettikleri var. Şu sıralar babasının adını sürekli gazete ve televizyonlarda görmekten pek mutlu olmasa da bildiklerini ilk defa anlattı.


Şu sıralar gündemi meşgul eden, savcılara belgeleri gönderen subay, söylendiği gibi ikinci Samet Kuşçu mu?
Samet Kuşçu vakasının bu olayla birleştirilmeye çalışılmasından rahatsızlık duyuyorum. İki hafta kadar önce CNN Türk’te, Michael Jackson’un ölümünden daha flaş bir haber olarak ekranın bütününü kaplayan Samet Kuşçu yazısını görünce, çorba içerken elimden kaşığı düşürdüm. Rahatsız etti beni. Kendisi bu benzetmeyi duysaydı ölmeyi tercih ederdi.

Nedir sizi rahatsız eden?
Bu olayın babamla bağdaştırılması. Gündemdeki konunun seviyesiyle o günkü hadise aynı kategoriye giremez.

“Babam konuyu ailesiyle hiçbir zaman konuşmadı”

Siz nasıl hatırlıyorsunuz bu olayı?
O sırada ben 6 yaşındaydım ve Antakya’daydım. Babam hapse girmiş ama bana “Babanın imtihanı var” dediler. Ailedeki bütün kadınların deliler gibi toplanıp o büyük Antakya evlerinde saatlerce dua ettiklerini hatırlıyorum. Sabahın köründe Asi Nehri’ne gidip balıklara okunmuş pamuklar atmalar, dualar... Ben bu imtihanın çok zor olduğunu düşünürken benden 1,5 yaş küçük kuzinim bütün saflığıyla “Senin baban aslında hapiste” dedi.

Ne hissettiniz?
Çok büyük bir reaksiyon gösterdiğimi hatırlıyorum. Sonra teselli edildim. Annem babam ayrıydı, hemen dedeme haber verildi ve gelip beni aldı.

Aile içinde nasıl karşılandı bu olay?
“Ah ah ne talihsizdik, nerelere gelecekti, bunlara layık mıydı?” sözleri, gözyaşları... Ama hepsi babamın arkasından. Herkes bunun babama yapılmış bir haksızlık olduğunu düşünüyordu. Babam ailesiyle bu konuyu hiç konuşmadı. Yalnızca avukat olan bir kardeşiyle çatışma çıktı arasında, iyi müdafaa edilmediğini düşündü.

“Sorgu sırasında zindana kondu, tırnakları söküldü”

Hapisteyken aileden babanızla görüşen oldu mu?
Hatırladığım, o kardeşinin yanına gittiği. İlk etapta Levent çarşı girişindeki evimizde büyük bir kargaşa yaşandı. Benim oradaki oyuncaklarımın bile kayıp olduğunu biliyorum. Bazı şeyler babama muhtemelen geri verildi. Sorgu sırasında tırnaklarının söküldüğü, zindanda kaldığı bir gerçek. 1960’ta hapisten çıktığında ilk gördüğümde çok keyifsizdi ama birkaç ay içinde keyfi yerine geldi. Yapısı öyleydi.

27 Mayıs darbesini nasıl değerlendirdi babanız?
Bir kere idamla yargılandığı bir hapis sürecinden kurtulmasından dolayı herhalde o sürecin bir şekilde taraftarıydı. Aksini kimse ispat edemez. Daha sonra da o devirde Milli Birlik Komitesi Başkanı olan Fahri Özdilek Paşa ve Faruk Güventürk ile sıcak ilişkilerinin devam etmesi, bana babamın 1960 darbesinden rahatsız olmadığını gösterdi. Ama Yassıada duruşmalarını hiç tasvip etmedi.

“MİT’te görevli olduğunu öğrenirsem şaşırmam”

Şu iddia da var: “Kuşçu birlikte ihtilal planladığı subayların Menderes’e sadık olduğunu düşünüp ‘Onlar beni ihbar etmeden ben onları edeyim’ dedi”.
Babam 9 Subay Hadisesi’nin gerçek yüzünü, o sırada yaşanan olayları gazeteci ve tarihçi Mehmet Tekin’e anlatmış. O bantlar çözülmeden gerçekleri bilemeyiz. Ama tahminim şu... Babam hem sivri hem herkese güleryüzlü ama damarına basıldığında reaksiyon gösteren bir insandı. Çok aksi fikirleri olan insanlardan uzaklaşırdı. İhtilal planlanırken sivri fikirler konuşulmaya başlandığında buna dur demek istedi sanırım.

Nazlı Ilıcak’ın “27 Mayıs Yargılanıyor” kitabında babanızın bir açıklaması var: “İhbar yapmış değilim. Zamanın Milli Savunma Bakanı’na müracaat ederek tahkikat talep ettim, İçişleri Bakanı’na uyarıda bulundum.”
Ben de tırnak içinde ihbar diyorum. O vatanın ve sistemin çok sarsılmaması için başvuruda bulunduğunu söylüyor. Ama onun başvurusu diğer grup için ihbar.

Babanızın adlarını verdiği subaylar sonra 27 Mayıs’ı yaptılar. Ama onlar davadan beraat etti, kendisi hüküm giydi. Bu onda kırgınlık yaratmadı mı?
O kendine göre çok doğru bir hareket yapmıştı. Çok hırslı ve ilkeli bir insandı. Hatay’ın tarihini yazmak için sabahlara kadar çalışırdı. İki kolej kurdu, onların devam etmesine çalıştı. Kırgınlıklarını böyle örttü. Ama dışa çok dönüktü, depresyonla ilgisi olmadı hiç. Sesi çınlayan, kahkahası uzaktan duyulan biriydi. İnancı da çok kuvvetliydi. Bence babam hücreleri ve kanıyla Türk Silahlı Kuvvetleri’ne aitti. O gruptan gelen bir şeyi uluorta konuşmak istemedi, yediremedi kendine. Onları kalben korudu sanırım. Sonra uzun süre haklarını geri kazanmak ve devlet memuriyetine dönmek için hukuki mücadele verdi.

Kazandı değil mi?
Evet. ‘70’lerde Ankara’ya gitti. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin savunma bölümündeydi. Kendine TMO’nde niye bir savunma bölümü olduğuna sorduğumda, harp zamanında vatan toprağı gibi bütün mahsulün de korunması gerektiğini ve bunun askeriyeyle bağlantısı olduğunu söyledi. Oradan da emekli oldu.

Bu görev insanın kulağına istihbaratçıların paravanı gibi geliyor. Var mıydı MİT ile bağlantısı?
Olsa da bana söyleyeceğini mi düşünüyorsun? Ama böyle bir görevi
varsa da şaşırmam.


“Nişanlımdan ayrılmak istediğimde onu çok seven arkadaşları ‘Faşist kızı’ demişlerdi”
Nasıl biriydi Samet Kuşçu?
Evi ve hayatı garnizon olarak düşünürdü. Hatta Hatay bir garnizondu. Ailenin kadınları da birer askerdi. Böyle bir babaya sahip olmak hem büyük şans hem de büyük bir travma. Korumacılığı, manevi hırpalama derecesine varabilirdi. Babası toprak ağası, Beyrut’tan şampanya getirecek kadar zevke düşkünmüş. Oysa babamın kendisine karşı katı bir tavrı vardı. O hep kontrole inanırdı.

Samet Kuşçu’nun kızı olmak size karşı hiç kullanıldı mı?
Nadiren. 1975 senesinde nişanlımdan ayrılmak istediğimde onun çok seven arkadaşları “Faşist kızı” demişlerdi. Ama çoğu arkadaşımla bu konuyu konuşmadım.

“Gazetelerden anladım ki babamın başı dertteydi”

Siz hiç bu olayın olumsuz çağrışımlarından rahatsız oldunuz mu?
İlkokuldayken annemin evinde eski gazeteler buldum. Onları okudum ve belli etmeden yerine kaldırdım. Anladığım, babamın başının bir şeylerden dolayı derde girdiğiydi. O sırada babam Antakya’da kolej kurmuştu ve orada çok sevilen bir insandı. Karşınızda bu kadar hürmet edilen birini gördüğünüzde yazılanlar ve söylenenler sizi çok da bağlamıyor. O paşaları ve aralarındaki muhabbeti görmek de size bir sağlama getiriyor.


Samet Kuşçu kimdir?
1918’de Antakya’da doğdu. 1938’de Kuleli Askeri Lisesi’ni birincilikle bitirdi. 1949’da Harp Akademisi’nden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun oldu.
1949-1953 arasında Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı Dış Şube Protokol Müdürlüğü, 1954-1956 arasında Paris’te NATO Başkumandanlık Karargahı’nda İstihbarat Dairesi Şube Müdürlüğü yaptı.
1958’de Milli Savunma Bakanlığı İstanbul Temsil Bürosu Başkanlığını yürütürken 9 Subay Olayı patladı.


9 Subay Olayı nedir?
O dönemde yarbay olan, sonradan tümgeneralliğe yükselecek Faruk Güventürk’ün önderlik ettiği, Menderes hükümetini yıkmayı planlayan bir cunta vardı. Samet Kuşçu da cuntanın içindeki isimlerden biriydi. Ancak hâlâ bilinmeyen bir nedenle darbe planlarını hükümete bildirdi. Dokuz subay mahkemeye çıktı, sekizi beraat etti. Yalnızca Samet Kuşçu “orduyu isyana teşvik” suçuyla mahkum oldu ve ordudan ihraç edildi. 1958 ve 59 yıllarını hapiste geçirdi.
27 Mayıs 1960 darbesi yapıldığında Kuşçu’nun isimlerini verdiği askerler de darbenin içindeydi. Kuşçu darbe sonrasında serbest bırakıldı ve memleketi Hatay’a döndü. Burada Atatürk ve Ata kolejlerini kurdu.
1984’te Toprak Mahsulleri Ofisi’nden emekli oldu. 16 Ekim 2004’te Antakya’da vefat etti.

Muhbir mi, mağdur mu?
Nazan Kuşçu’nun söyleşide sözünü ettiği, babasının 9 Subay Olayı’nda yaşananları anlattığı kasetlerin sahibi Mehmet Tekin, Hatay’da yaşıyor. Çeşitli yayınlarda araştırmaları yayımlanan Tekin ile konuştuğumda bu bantları sakladığını ama kitap haline getirmeyi düşünmediğini söyledi. Tekin’e göre Samet Kuşçu bir muhbir değil, “Olmamış ihtilalin alnı ak mağduru”.
Mehmet Tekin bana Samet Kuşçu’nun vefatından iki ay sonra Güneyde Kültür dergisinde yayımlanan bir makalesini gönderdi. Bu makalede Samet Kuşçu’nun olaya dair anlattıklarının bir bölümü yer alıyor. Mehmet Tekin’e göre “İktidar Binbaşı Kuşçu’yu kurban ederek olayı örtbas etme yolunu seçti”.
Tekin buna kanıt olarak Emekli Korgeneral Faruk Güventürk’ün 1971 yılında Milliyet gazetesine yaptığı şu açıklamayı gösteriyor: “Yapılacak ihtilali bilinmeyen bir kaynak o günkü iktidarın başlarına haber vermiştir. İktidarın başları, bu suçlamaları ihtilalci subayların aleyhinde delil olarak kullanmak üzere soruşturmayı yönetenler aracılığıyla Samet Kuşçu’ya imza ettirmek istemişler, ama bütün baskı ve işkencelere rağmen Samet Kuşçu bunları imzalamamıştır”.
Tekin, makalesinde imzayı açıklamadan Faruk Güventürk’ün Samet Kuşçu’ya yazdığı mektubun bir bölümünü de yayımlamış:
“... Ordu ve Türk milleti Samet Kuşçu’suz çok şey kaybetti. Ben inanıyorum ki Kuşçu bu orduda en büyük makamlarda milletine en yararlı ve büyük hizmetleri rahatlıkla liyakatla yapacak bir kapasite, bir vatanperver, bir askerdi.”