25.08.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
AYDİL DURGUN / aydil.durgun@milliyet.com.tr
Kemerburgaz’da kocaman, yemyeşil bir bahçenin içinde ahşap bir evdeyiz. Bahçesinde salıncağı, göl manzarasıyla ömür uzatacak cinsten bu ev Leyla ve Kemal çiftine ait. Leyla ve Kemal Kanal D’nin yeni sezondaki iddialı işlerinden “Kayıp” dizisinin zengin
ve mutlu ailesi, ta ki çocukları kaçırılana kadar... Ev sahipleri Leyla ve Kemal’i canlandıran Dolunay Soysert ve Kaan Taşaner ile evin bahçesinde buluşuyoruz. Bu dizi vesilesiyle tanıştıklarına inanmakta güçlük çekiyorum, görseniz 40 yıllık arkadaş gibiler. İşin aslı Soysert, Taşaner’in rol aldığı “Babamın Cesetleri” oyununu izlemiş, kim olduğunu bilmeden oyunculuğunu çok beğenmiş. “İsmen bilmiyordum. Kötü bir şey mi bu, böyle anlatmasam mı?” diye tedirgin oluyor ancak rol arkadaşı onu rahatlatıyor: “Yoo, hiç değil. Ben de senin adını burada öğrendim.” Birbirlerinin adını bile bilmeyen iki oyuncu kısa sürede gayet kaynaşmış, uyumlu görünüyor. Yeni sezonda bu ikiliden şahane bir karı-koca performansı izleyeceğiz gibi...
Karakterlerinizden bahsedelim...
Dolunay Soysert: Leyla Şarman iyi bir ailede büyümüş, iyi okullarda okumuş, hayatında herhangi bir travma ya da trajedi yaşamamış. Hayatındaki ilk trajedi çocuğunun kaçırılması. Çok sevdiği bir kocası, mutlu bir ailesi var... Her şey çok yolunda giderken insanların hayatının bir gün içinde değişebileceğini anlatıyor aslında. Bu trajediye inanamıyor zaten. “Neden biz?” sorusunu soruyor. Bu yaşadığı kayıptan sonra her şeyden medet umuyor. Bir anne çaresiz kaldığında nerelere kadar gidebilir, bunu göreceğiz.
Kaan Taşaner: Kemal orta sınıf bir ailenin çocuğu, eşiyle üniversite yıllarında tanışıp büyük bir aşkla evleniyor. Bu zengin aileye bir şekilde dahil oluyor. Bu varlıklı düzenin içinde bazen kendi geldiği noktayı kompleksle karşılasa da ayakta durup kendi başına hayatını idame ettirecek güce sahip olmaya çalışan bir adam. Her zaman karşılaşabileceğimiz adamlardan biri aslında. O da bu travmadan etkilenecektir mutlaka. Düğümlerin çözülmesiyle ya da yeni düğümlerin atılmasıyla ilerleyecek bir hikaye.
Daha önceden tanışıyor muydunuz?
Dolunay S.: Hayır, ilk kez sette karşılaştık. Ben çok beğeniyordum onu izlerken. “Babamın Cesetleri” oyununda izledim, “Kim bu adam?” dedim. Burada da görünce çok mutlu oldum. Kendi performansı haricinde karşı tarafı da çok destekleyen, çok özel bir oyunculuğu var.
Kaan T.: Dolunay müthiş sıcak. Bir insanın başka bir insanın özeline girebilmesi için aynı şekilde karşı tarafın da bu konuda aynı açıklığa sahip olması gerekiyor. Zaten bunun aksi bir şey hissetseydim ona yanaşamazdım.
“Aramızdaki sıcaklık da rollerimizin ikna edici olmasında çok etkili”
Kimyalar tuttu yani... Karı-koca rolünde olunca bu şart herhalde...
Dolunay S.: Evet, büyük şans bu. Profesyonel anlamda daha farklı durumlarda kalabiliyoruz bazen tabii.
Kaan T.: Arkadaşlık bile kuramayan insanların karı-koca oynadıklarına şahit olduk. Bir şekilde seyirci buna ikna olabilir. Ama o insanların kariyerlerine bir şey katmayacak, manasız süreçlerdir bunlar. Bence buradaki ilişki de çok kıymetli bir serüven. Bu sıcaklık, ikna edici olmasında çok etkili. Diğer bütün ilişki içinde olan roller için geçerli bu, sadece karı-koca için değil.
Dolunay S.: Tabii, çocuklarla kurduğumuz ilişki için de geçerli. İki tane çocuğumuz var, çok tatlılar. Biz inandık, ilk fotoğraf çekiminde aile olmuştuk zaten.
Çocuk ilk bölümde mi kaçırılıyor?
Kaan T.: Aslında bu, hikayenin çok temel bir dinamiği. Hikaye bununla başlayan travmalar üzerine kurulu. Bizde sadece fikirler üzerine diziler yapılır. Bu fikir ilk bölümde harcanan bir şeydir ve ondan sonra çok ezbere bir kurgudan ilerler. Burada çocuğun kaçırılması bir başlangıç noktası, ateşleyici. Çocuğun kaybolması o güne kadar mutluymuş gibi görünen bir ailenin aslında mutlu olmadığını ortaya çıkarabilir.
Dolunay S.: Biz alışılmadık bir şey sunacağız seyirciye. Çekimleri, kurgusu çok hızlı bir iş bu. Böyle bir dinamiğe de ihtiyaç var. Artık seyircinin uzun uzun bakışmalardan, iki meselenin 20 bölümde çözülememesinden de sıkıldığını hepimiz hissedebiliyoruz. Yeni bir şey getirmek gerekiyordu.
Nasıl çocuklarla çalışmak?
Dolunay S.: Ben seviyorum çocuklarla çalışmayı, daha önce çok çalıştım. Çok açık oluyorlar bir kere... Problemli bir durum olduğunu da düşünmüyorum. Set de çok özenli davranıyor. Çocuklar da çok akıllı ve profesyonel. “Sette çocuk var, çekim uzayacak” gibi bir durum olmuyor. Herhangi bir oyuncudan farklı değiller.
Siz ilk defa çocuk oyuncularla çalışıyorsunuz değil mi?
Kaan T.: Evet, benim ilk çocuk tecrübem. Biraz zorlanıyorum ama aslında yaşını almış oyunculardan daha yetenekliler. Empatileri daha kuvvetli olduğu için herhangi bir duygu durumuna geçmek için biz onlardan daha fazla çaba harcıyormuşuz gibi geliyor. Çocuklar her zaman bir yetişkinden daha yakındır doğru oynamaya. O yüzden çoğu zaman hayranlıkla bakıyorum onlara. O kadar saltlaşmış bir yerden mesleğime yaklaşmayı dilerdim ben de. Benim aklım çok devreye giriyor.
“Banka hesabınız evde topuklularla gezmenizi gerektiren bir şey değil”
Çekimler burada mı yapılıyor genelde? Çok güzelmiş bu ev...
Dolunay S.: Evet, hayatımız burada geçiyor. Evden daha çok buradayım
Zengin aileyi oynamanın da böyle bir avantajı var tabii.
Kaan T.: Sen bir de kışın gör burayı. Buz gibi olacak muhtemelen.
Set yorucu mu peki? Zengin aileleri canlandıran oyuncuları hep çok şık, makyajlı görmeye alışığız...
Dolunay S.: Yok, değil, ben size süslendim. Neredeyse hiç makyaj yapmıyorum. Çünkü her şeyden önce aynada kendime inanmalıyım. Çok inandırıcı olmazdı değil mi, rujumu ihmal etmeden çocuğumun arkasından sürekli ağlamam. Zaten bu dizide farklı bir zenginlik göreceksiniz galiba. O zengin aileler bir klişe, gerçekliği olmayan bir şey. Hayır, banka hesabınız sizin evde sürekli topuklularla gezmenizi gerektirecek bir şey değildir. Eğer öyle bir karakter değilseniz tabii. Öyle bir karakterseniz gecekonduda da topuklu terlik giyersiniz.