Pazar "Seyirci zekidir ve kumanda onun elindedir"

"Seyirci zekidir ve kumanda onun elindedir"

06.02.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Avrupa Yakası"ndan sonra bu sezonun flaş programı "Komedi Dükkanı" ile güldürmeye devam eden Tolga Çevik: "Ağlamak bizim kanımızda var. Trajik bir şey yapmanız için trajik bir metni oynamanız yeter. Ama komedi yapmanız için çok sağlam ve seyirci kadar zeki olmalısınız. Seyirci her 'komik' şeyi yemez"

Seyirci zekidir ve kumanda onun elindedir

axpaz031.jpg Tolga Çevik'in hayatı bu sıralar bir çekimden diğerine koşuşturmakla geçiyor. İşini, özellikle de tiyatroyu çok seviyor. Ancak onun için eşi Özge, oğlu Tan (2,5) ve kızı Tuna'dan (1,5) oluşan "çekirdek ailesi" her şeyden daha önemli. "Arkadaşlarım tatilde nereye gideceklerini düşünürken ben acaba lise bittikten sonra evlenip baba mı olsam diye düşünürdüm" diyen Çevik, ailesi için tiyatrodan bile vazgeçebileceğini vurguluyor. Plato Film-Sinan Çetin imzasıyla gerçekleşen ve tamamen Tolga Çevik'e ait bir proje "Komedi Dükkanı". TV8'de yayımlanan programda sahneyi Salih Kalyon'la paylaşan Çevik, "Programımızda 74 yaşındaki bir amca ile 11 yaşındaki bir çocuk aynı anda gülüyor. Arada 63 yıl var ve aynı şakaya gülebiliyorlar" diyor. Evet. Hiçbir şey ailemin önüne geçemez, dolayısıyla illa tiyatroculuk yapmak zorunda değilim. Çok sıkışırsam başka bir iş de yaparım. "Tiyatrodan asla vazgeçmem" değil, "Ailemden asla vazgeçmem" derim hep. Evinde huzurunuz yerindeyse zaten işinizi yapabiliyorsunuz. Bir açıklamanızda "Ailem için oyunculuktan vazgeçer, limon satarım" demiştiniz. Pek çok tiyatrocunun aksine "Ölümüne tiyatro" demeyen bir oyuncusunuz... Tiyatronun önemini tartışmaya gerek yok. 2,5 senedir tiyatro yapmıyorum ama çok seviyorum. "Komedi Dükkanı"nı yapma nedenim de bu aslında. Hem televizyona iş yapıyoruz hem de karşımızda seyirci var. Sadece televizyon için bir iş yapmamamızın nedeni karşımızda seyirci görmek istememiz. Sinema ve televizyonun yanında tiyatronun bambaşka bir yeri olmalı sizde de. "Salih abiyi ben istedim" Oluyor tabii. İki saatlik bir program bu. İki saat hiç durmadan güldürürseniz, mucize yaratmış olursunuz. O zaman da zaten komedyen değil "peygamber" olursunuz. Mutlaka tökezlediğiniz, nefes aldığınız, daha da önemlisi seyirciye nefes aldırdığınız anlar oluyor. Seyircinin de durması, kendine gelmesi, tekrar enerji toplayıp size katılması lazım. Seyirci sizden önce yorgun düşerse o da bir dezavantaj. "Komedi Dükkanı" hayatımın en önemli projesi. Yüzde 100 benim olduğu için ayrı bir önem taşıyor. Senaryosuz gerçekleşen bir program "Komedi Dükkanı". İnsan zorlanmaz mı? Aklınıza espri gelmediği olmuyor mu hiç? Plato Film'den bana "Televizyon için bir şey yapmak ister misin?" diye bir teklif geldi. Sinan Çetin "Stand up Kulübü" yap dedi. Ama bu bana çok ters. Stand up çok farklı bir şey. "Komedi Dükkanı" fikri geldi bir anda aklıma. Bir deneme çekimi yaptık ve bu format aldı başını gitti. Nereden aklınıza geldi böyle bir proje? Evet. Salih abiyi ben istedim. Kafamda başarısız, hayatta tutunamayan, iki ayrı kuşaktan, iki ayrı zavallı karakter vardı ve şahane bir oyuncu olması gerekiyordu. Bu nedenle Salih abi aklıma ilk ve tek gelendi. "Öyle bir şey yapayım ki o da benimle gurur duysun" hissi oluyor. Ben onun öğrencisi sayılırım. Onu mahcup etmeyecek, onun da yüzüne tebessüm getirecek bir şey yapmaya çalışıyorum. Salih Kalyon'la bu işi yürütmek sizin fikriniz miydi? Bu projede roller üzerimize yapışacağına insanlar aktörlüğümüzle ilgili daha güzel duygular beslemeye başladılar. Buna çok şaşırdım. Rolleri üzerimize yapıştırmadılar. İnanılır gibi değil. Hiç Türk psikolojisine uymayan bir şey. "Zavallı karakter" rolü üzerinize yapışır mı sizce? "Beyefendi" diyor. Oyunculuğa ilk başladığınız yıllarda da bu muameleyi görüyor muydunuz? Ben çok şanslı bir oyuncuydum her zaman. Hiçbir zaman böyle bir muamele görmedim. Ama bu, kimse görmüyor demek değil. Bizim piyasa yeni başlayan bir oyuncu için çok zor ve yorucu olabiliyor. Yönetmen size "Arkadaşım", Salih Kalyon'a da "Hiç reklam yapmadık" Hayır. Herkes yorum yapabilir. "Komedi Dükkanı"ndaki tarzımı da Engin Günaydın'a benzetenler oldu. Ama program yayımlandığında beni tebrik etmek için ilk arayan Engin Günaydın oldu. Şimdi ben bu yorumu yapana mı inanayım, Engin'e mi? Yorum yapanlara saygı duyuyorum, katılırım katılmam, o da benim yorumum. Ben altı ay sonra Salih abiye de benzeyebilirim. Çünkü beraber çalıştığınız zaman birbirinize benziyorsunuz. "Avrupa Yakası"ndaki Sacit'e "Aynı Mükremin" diyenler var. Bazı insanların tarzınızı, oyunculuğunuzu Yılmaz Erdoğan'a benzetmeleri sizi sıkıyor mu? Doğru. Ağlamak bizim kanımızda var. Trajik bir şey yapmanız için trajik bir metni oynamanız yeter. Ama komedi yapmanız için çok sağlam ve seyirci kadar zeki olmalısınız. Seyirci her "komik" şeyi yemez. Dolayısıyla komedyen olmak biraz daha zor. Ağlayanı gördüğünüzde otomatikman bir ağlama duygusu belirir insanda. Ama gülen bir insan size çok saçma gelebilir. Ona gülmeniz için, komedyenin çok akıllı olması gerekir. Ya da yapılan işin çok akıllıca olması gerekir. Biz programımızla ilgili henüz hiç reklam yapmadık. Tamamen "kulak gazetesiyle" yayıldı varlığı. Olay budur işte. İstediğiniz kadar reklam yapın, işiniz kötüyse kulak gazetesi gerçeği söyler. Seyirciyi aptal yerine koymamak lazım. Seyirci zekidir, kumanda onun elindedir. Aslında "ağlamayı seven" bir toplumda komedi programlarının tutması sizce zor değil mi? En fazla bir yıl içinde bitirmeyi planlıyorum. Seyirciyi sıkmamak lazım. "Komedi Dükkanı" ne kadar sürecek? Çok kişi var. Ben her gün Gazanfer Özcan'ın karşısında oturuyorum mesela. Örnek aldığım kişilerden biridir. Komedi ne durumda Türkiye'de? Örnek aldığınız komedyenler var mı? Olamıyor çünkü çocuklar çok küçük. Onları bırakıp uzaklara gidemiyorum. Bu nedenle tiyatro yapamıyorum bu sıralar çünkü turnelere gitmem gerekir. Ama tiyatroya iki yıl sonra süratle döneceğim. Yurtdışı projeleriniz var mı? Küheylan. 1997'de oynadığım oyundu bu. Böyle bir oyun bir daha da gelmez. Bugüne kadar canlandırdığınız roller içinde hoşunuza en çok giden hangisiydi? Var. Bununla ilgili bir şey yazıyorum zaten. Bambaşka bir tarz, bambaşka bir rol olacak. İnsanlar ilgiyle seyredecek ama bizim piyasada olanların sinirleri de bozulacak. Amaç zaten onların biraz sinirini bozmak. Televizyonda, sinemada oynanan şeyleri artık değiştirmek lazım. Tekrar "Küheylan dönemi"ne döneceğiz inşallah. Yakın zamanda gerçekleştirmeyi planlıyorum bu projeyi. Günün birinde canlandırmak istediğiniz bambaşka bir karakter var mı? "ABD'de Faye Dunaway'in referansıyla okudum" Asla. Amerika'da ya da herhangi bir yerde kalamazsınız. Konservatuvarı kazanamadım ve Hadi Çaman Yeditepe Oyuncuları'nda tiyatro atölyesine girdim. Orada hocalarım arasında Tolga Aşkıner ve Göksel Kortay vardı. Faye Dunaway, Göksel ablanın Boston'da sınıf arkadaşıydı. Onun ricası üzerine Dunaway bana referans verdi. Böylece yetenek sınavına girmeden, sadece İngilizce sınavıyla Central Missouri State University'ye girdim. Eğitimim bittikten sonra ülkeme geri dönmek istedim. Oralar soğuk yerler. 35 sene Amerika'da yaşayanlar bence yanlışlıkla Türkiye'de doğmuş insanlar. Onlar Amerikalıymış, yanlışlıkla buraya düşmüşler. Burada doğan bir insanın başka bir yerde yaşayabileceğine inanmıyorum. Konservatuvarı kazanamadınız ve tiyatro eğitimi için Amerika'ya gittiniz. Orada kalmayı hiç düşündünüz mü? İnsanların sıcaklığı. Bazen arkadaşların hafif gergince yaptığı şakaları mesela Amerika'da yapsanız size dava açarlar. Biz şakalaşıyoruz, iki dakika sonra kahve içip akşam maça gidiyoruz. Burası böyle bir yer. Son senemde annem beni Amerika'ya ziyarete geldiğinde dolma yapması için ondan yaprak istemiştim. Alıştığınız şeylerden vazgeçemiyorsunuz. Buranın trafiğini bile özlüyordum. Oralarda mutlu olduğunu söyleyen yalan söylüyor. Bu ülkeye sizi bağlayan ne peki? "Bulaşık yıkamak terapi gibi geliyor" Evet, çocuklar olmadan maket gemi çok yapardım. Ama koleksiyon falan kalmadı oğlan kıra kıra. Fotoğraf çekmeye hâlâ devam ediyorum, bundan vazgeçemem. Hobileriniz arasında fotoğraf çekmek, maket gemi yapmak ve bulaşık yıkamak varmış... Ne haddime! Ama bir katalog yapıp eşime dostuma vermek istiyorum. Her şeyi çekiyorum. Özellikle de çocuklarımı çekmeyi seviyorum. Bir de "Böyle bir anı nasıl yakaladın?" dedikleri fotoğrafları çok seviyorum. Bir sergi açmayı düşünüyor musunuz? Çok seviyorum. Makineye bulaşık koymadığım için sürekli fırça yerim. Suyla oynamayı seviyorum. Terapi gibi geliyor, çok düşünüyorum bulaşık yıkarken. Amerika'da okurken, tek başına olmaktan gelen bir alışkanlık aslında. Bir de "En iyi ben yıkıyorum" gibi saçma bir havaya bürünüyor insan. Bulaşık yıkamak nereden çıktı peki? Sattım motosikletimi. Çünkü gerçekten tehlikeli bir iş. Sorumluluklarım çok arttı. Eşim de çok tedirgin olmaya başladı. Onu daha fazla rahatsız etmek istemediğim için 16 yıllık bu sevdayı bıraktım. Çocuklara iyi örnek olmak istiyorum. İleride tehlikeli işler yapmak istediklerinde "yapma" diyecek yüzüm olmalı. Çocuklar insanı çok değiştiriyor. Motosiklet merakınız hâlâ var mı? Kesinlikle. Ben 17 yaşından beri çocuk sahibi olmak istiyorum. Düzeni ve aileyi çok seviyorum. Ailesi olan insanlar daha az zarar görüyor. Yalnızlık sevdası pek çok arkadaşımı mutsuz etti. Bir yere dayanmak istiyorsunuz çünkü. Şikayetçi değilsiniz ama... Evet. Gerçekten öyle oldu. Bizi bir arada tutan bu sevgidir. Onunla tanıştığım gece, "Biz evleniriz seninle bu gidişle" dedim. Bir arkadaşımızın restoranında tanışmıştık. Eşinizi çok sevdiğiniz belli. Onu görür görmez "İşte bu!" dediniz mi?