Pazar "Siyaset yaptık ama sınıfı da geçtik"

"Siyaset yaptık ama sınıfı da geçtik"

17.08.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yıllardır Amerika'da yaşayan, 21. Dünya Felsefe Kongresi için İstanbul'a gelen Şeyla Benhabib: "Amerikan Kız Koleji'ndeki yıllarım sol hareketin geliştiği dönemdi ve biz de etkilenmiştik. Bebek'in bohem kültüründe saatlerce bunları tartışırdık"

Siyaset yaptık ama sınıfı da geçtik





Şeyla Benhabib, Amerikan Kız Koleji'nde okudu. Kendi deyişiyle "epey çalışkan bir öğrenci"ydi. Kolej dışında ise "solcu". Bebek'teki Nazmi Restoran'da "sonu gelmeyen tartışmalar" yaparlardı. Üst üste içilen sigaralar eşliğinde. Benhabib kolej yıllarında felsefe okumaya karar verdi.
Burs kazanıp 1970'te ABD'ye gitti. Bir süre Almanya'da çalıştı. 1993'ten bu yana Harvard Üniversitesi'nde profesör. "Feminist Mücadele: Felsefi Değişim", "Modernizm, Evrensellik ve Birey: Çağdaş Ahlak Felsefesine Katkılar" gibi kitapları var. 21. Dünya Felsefe Kongresi için İstanbul'a gelen Şeyla Benhabib'le kolej günlerinden, felsefeden konuştuk.

"Örneğimiz Lenin değil, Rosa Luxemburg'du"

1966-1970 yılları arasında kolejde okudum. Büyük sarsılmalar içindeydi dünya. Bilhassa sol hareketin gelişmesi ve öğrenciler üzerindeki etkisi çok büyüktü.

Evet. Entelektüel çalışmaları severdim. Solcu olarak hatırlanmam doğrudur. O dönemdeki tavrımı analiz ettiğimde Avrupa demokratik soluna yakın olduğumu görüyorum. Zaten daha sonra kendimi liberal sol demokrat olarak tanımladım. O yıllarda silahlı mücadeleye kadar giden birtakım gruplar, öneriler vardı. Ben hiçbir zaman bu gruplara ve önerilere katılmadım. Daha çok demokratik kitle hareketleriyle bir dönüşümün olacağına inanıyordum. Bizim örneğimiz Rosa Luxemburg'du, Lenin değil. Lenin'i tutmazdık. O yıllarda bu ayrımlar üzerine saatlerce, günlerce tartışırdık.

Hayır. Arnavutköy'ün, Bebek'in yarattığı belli bir bohem kültürü vardı. O kültür içinde de yazan-çizen çok değerli insanlar. Tartışmaları sınıfa taşımadık. Buna da müteşekkirim çünkü esaslı bir eğitim gördük. Sınıf dışında politikamızı yaptık ama sınavlarımızı da geçtik.

Aziz Çalışlar, Utku Varlık... Dergiler etrafında toplanırdık. And dergisi gibi... Kemal Tahir'in görüşlerinin grubumuzda epey etkisi olmuştu. Onu sadece romancı değil, Osmanlı tarihçisi olarak görürdük. Çok konuşur, çok sigara içerdik. Diskotekler de vardı fakat en fazla hatırladığım şey sonu gelmeyen tartışmalarımız.

'Sol hareketten kopmadım'

1968'de Amerika'nın Vietnam'daki savaşıyla kendimizi bir ahlaki çözümsüzlük içinde hissettik. Bir yanda Amerikan kültürüne, tarihine saygımız vardı. Bir yanda Vietnam'da yapılanlar. Öğrendiğimiz Amerika dünyanın en demokrat, en özgür seçim sistemlerinden birine sahipti. Dış politikasının bu kadar tutarsızlık göstermesi bizim için siyasal sorular, çelişkiler ortaya çıkarıyordu. Şunu da söylemek gerekir: Pek çok Amerikalı hocamız Vietnam savaşına karşıydı. Bu çok önemliydi. Anladık ki -bu Amerika'yı tanımak açısından bence çok önemli- karşıt düşüncede olmak Amerikan geleneğinin bir parçası.

Amerika'da da demokratik öğrenci hareketi denilen bir hareket vardı. Her gittiğimiz yerde bir örgütten başka bir örgüte geçerdik. O sırada Kamboçya'daki savaşa karşı büyük bir örgüt vardı. Gerek hocalar gerek öğrenciler bu örgütte gönüllü olarak çalışıyorlardı. Sol entelektüel hareketten bir kopma yaşamadım yani Amerika'ya gidince.

'Bu kongre felsefecileri yalnızlıklarından çıkardı'

En önemli etken mesleğimdi. Türkiye'de üniversite seviyesinde felsefeyi yürütebileceğimi düşünemiyordum, yanlış ya da doğru. Eğitimim bitince Yale'den iş teklifi aldım. 27 yaşında asistan profesör olarak hocalık yapmaya başladım. İnsan bazen bilinçsiz şekilde bir sürecin içine giriyor. Benim için de öyle oldu. Hiçbir zaman kesin olarak Türkiye'ye dönmüyorum diye bir karar verdiğimi sanmıyorum. Kendiliğinden gelişti. Dönen çok arkadaşım oldu ama kendim için pek alternatif göremedim. Fakat Türkiye ile ilişkilerimi hep devam ettirdim.

Böyle büyük bir kongrenin İstanbul'da yapılabilmesi çok önemli. Kongreyi organize eden arkadaşları tebrik ederim. Ayrıca konu ilginç: "Dünya problemleri karşısında felsefe". Pek çok dünya felsefe kongresi soyut, dünya sorunlarından uzak kalabilir; felsefe öyle bir disiplin. Uygulaması kolay olmayan bir disiplin. Fakat bu yılki konular çok çeşitli ve disiplinlerarası. Bu kongre biraz felsefecileri kendi izolasyonlarından, yalnızlıklarından çıkarıp dünya sorunları ile uğraşmaya iteledi. Bu bakımdan çok önemli.

Bu cümle bizi çok düşündürdü. Hangi anlamda söylediğini bilemiyorum. İki anlamda düşünülebilir. Felsefenin klasik eserlerinin Türkçeye çevrilmesi olayı var. Bu çok kolay değil. Kitaplarımın çevirilerinden biliyorum; kendi yazdığımı anlayamadığım zamanlar olmuştur. Felsefe edebiyat gibi değildir. Önemli felsefeciler her zaman iyi yazmazlar. Bu eserleri Türkçeye kazandırma konusunda yapılacak hamleler var. İkinci nokta Türkiye'de kendine özgü bir felsefe geleneğinin ortaya çıkması. Fakat bu gelenek uluslararası gelenek ve sorunlarla temas içinde olmalı. Milli felsefe gelenekleri olduğuna ben pek inanmıyorum. Her kültürün bir dünya görüşü olabilir. Ama önemli felsefeciler bu dünya görüşünü kendi düşüncelerinin bir unsuru haline getirip insanlık için de bir şey söyler. Hegel mesela. Babası Protestan rahipti ve düşüncesi bununla birlikte gelişti ama biz Hegel'i böyle değerlendirip benimsemiyoruz ki. İnsanoğlunun her yerde karşılaşabileceği sorunları söylediği için benimsiyoruz. Bunu yapmak çok önemli. n

"Irak'taki savaşa karşıydık"

Habermas'ın eleştirisine katılıyorum. Bush iktidarı II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya politikasında temel olmaya başlayan birtakım ilkeleri zedelemeye başladı. Soğuk Savaş sona erdiğinde yeni bir kuvvet dengesi kurulacaktı. Umudumuz BM'nin rolünün gelişeceği, kozmo0polit bir dünya sisteminin ortaya çıkacağı yönündeydi. Maalesef tersi oldu. Amerika, devletlerin dış politikalarını etkileyen anlaşmalara göre değil kendi çıkarlarına göre hareket etti. Irak'taki savaştan önce 40 bin üniversite görevlisi bir mektup imzaladık. Bu savaşa karşı olduğumuzu, meşru olmadığını belirttik.