Pazar Sosyal sınıfı mutfak belirliyor

Sosyal sınıfı mutfak belirliyor

22.09.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Sağlıklı beslenmenin neredeyse saplantıya dönüşmesi, en iyi restoranı bulmak için amansız bir mücadeleye girmek “sosyal konumu artık yemek kültürü mü belirliyor” tartışmasını başlattı

Sosyal sınıfı mutfak belirliyor

Boğa burcu olmamın en büyük hediyesi mi yoksa en büyük zorluğu mu denir bilmiyorum, her zaman boğazıma düşkün oldum. Kısa bir süreliğine New York’a yerleşirken, Türkiye’de kalitelisini ancak yüksek meblağlara tadabileceğim değişik ülke mutfaklarını rahatça “götürebileceğim” fikriyle sevinmiştim geçen hafta. Fakat New York beni yordu. Foursquare’de mekanların puanlarına; Village Voice, Time Out ve New Yorker’ın tavsiyelerine bakacağım derken bitap düştüm.
“Şu şurada yenir, bunu burada yemeseydin keşke, esas Downtown’da bir yer var oraya gitmelisin” şeklindeki sözlü tavsiyelere de artık elem dolu bakışlar atabiliyorum. Sayısız yeme-içme blog’unun bahsini açmıyorum bile... Altı üstü yemek yiyeceğim derken seçenek ve tavsiye bolluğu karşısında neredeyse anksiyeteye kapıldım. Sokakta yürürken devasa bilboard’lar ve metrodaki ilanlar da yemek programlarının yeni sezonlarını müjdeleyerek işimi kolaylaştırmadı. Gördüğüm kadarıyla “Top Chef”in yeni sezonunu bekleyenlerin “Breaking Bad” ya da “Game of Thrones” dizilerinin hayranlarından aşağı kalır yanı yok.
New York Times gazetesinin yemek ve şarap bölümünde yayımlanan bir yazıdan alıntılarsak “21’inci yüzyıl hayatına dair çok az konu bu kadar sahip olma isteği ve saplantının odağında olmuştur: Bizans entrikalarına benzeyen tadım menüleri, moda olacak yerleri önceden keşfetmek ve melodramatik yemek programları”...
New York’ta işler o boyuta gelmiş ki artık pahalı bir takım elbise giymek, saat takmak kadar Hint mutfağında bir çeşit pide olan naan’ın en iyisinin nerede olduğunu bilmek ya da yeni açılan istiridye barına herkesten önce gitmek de sosyal statüyü gösteriyor.

Süt alırken bile strese girmek...
Dışarıda gastronomiden anladığını göstermek için en otantik restoran arayışı hızla sürerken evlerin içerisinde “sağlıklı beslenme diktatörlüğü” ilan edilmiş. İnsan süt alırken gerilir mi? Ben geriliyorum. Markette yanınızdakiler ya soya sütü ya da tam yağsız, organik süt alırken; siz “tam yağlı yok mu ya” diye eşelendiğinizi fark ettiğinizde “Yanlış bir şey yapıyorum” duygusu galip geliyor. Whole Foods gibi zincirlerle başlayan akım neticesinde marketlerde abartısız bütün ürünlerin üzerinde ne kadar organik, düşük yağlı kısacası sağlıklı oldukları yazıyor.
Son bir hafta içerisinde üç farklı kişiden “health-conscious” tanımlamasını duydum. Wikipedia’ya göre bu terim
“Bir kişinin günlük beslenmesi ve hayat tarzının sağlıklı olup olmadığı konusunda bilinçli olmasını içeren davranış biçimi” anlamına geliyor. Amerika’da günlük hayatta kullanılacak kadar yaygın olan bu tanımlama bir arkadaşım tarafından,
70 yaşın üzerinde olup da
her gün spor yapan ve evine sadece organik gıdalar alan
bir kadın için kullanıldı.

“Gıda çölleri”
Bütün bu sağlıklı olma arayışı, sadece doğal yiyecekleri tüketme arzusu, gurme kültürünün yüceltilmesi tahmin edebileceğiniz gibi ekonomik güçle doğrudan alakalı. İnternette basit bir arama
New York’taki “gıda çöllerini” ortaya koyuyor. İlk kez
1995’te İngiltere’de Sağlık Bakanlığı’nda yapılan bir araştırmayla ortaya atılan tanım “özellikle kalabalık şehir yerleşmelerinde sağlıklı gıdalara makul fiyatlarla erişmedeki engellere” işaret ediyor.
Gıda alınabilecek dükkanların azlığı, mevcut ürünlerin kalitesi, fiyatı gibi nedenler sağlıklı beslenmenin önünde engel teşkil ediyor.
Yerel ölçekte gıda arzının sürdürülebilirliğini inceleyen “foodmapper” sitesinde yayımlanan bir harita New York City’nin Manhattan gibi zengin olmayan Bronx ve Queens bölgelerinde yaşayanların
yüzde 25’inin sebze ve meyve tüketmediğini gösteriyor.

Yemeği seçmek mi yemeğe erişim mi?
Slate dergisinde 2012 yılında yayımlanan bir yazı da “Yoksul insanlar bunu tercih ettikleri için değil, kısıtlı imkanlar nedeniyle fast food gibi sağlıksız ürünlere yöneliyorlar” saptamasını yapıp Amerika’daki “yemek seçme ve yemeğe erişim” arasındaki uçuruma dikkat çekiyordu.
First Lady Michelle Obama’nın aktif biçimde yürüttüğü obezite karşıtı kampanya da sağlıklı gıdaya erişimin bir “sınıf sorunu” olduğuna dair ipuçlarını ortaya koydu.
Amerika’da “foodie” diye anılan gurmelerin gündemi yemek kültürünü yayma açısından önemli bir görev üstlense de sağlıklı beslenmenin bir “sosyal sınıf ve ekonomik” mesele olduğuna dair bütüncül bir bakışla uygulanacak çözümler acilen gerekiyor. Karl Marx sınıf savaşının sofraya taşındığını görse acaba ne derdi?

Haberin Devamı

Sosyal sınıfı mutfak belirliyor

Marketlerden alacağınız abartısız bütün ürünlerin üzerinde ne kadar organik ve düşük yağlı yani sağlıklı oldukları yazıyor artık.

Sosyal sınıfı mutfak belirliyor

New York’ta evlerin içinde “sağlıklı beslenme diktatörlüğü” ilan edilmiş. Markette alışveriş yaparken bile geriliyorsunuz.