Pazar “Süleyman’ı başkası oynasaydı, kıskanırdım”

“Süleyman’ı başkası oynasaydı, kıskanırdım”

07.10.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Renan Bilek’i “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisinde canlandırdığı Süleyman karakteriyle tanıdık. “Her eve lazım Süleyman”, “iş bitirici Süleyman” gibi lakaplarla anacak kadar çok sevdik onu. Çevremde kime sorsam, “Ay bayılıyorum ben Süleyman’a” tepkileriyle karşılaşıyorum...

“Süleyman’ı başkası oynasaydı, kıskanırdım”

Anlaşılan ülke genelinde durum böyle. Metrobüste çocuğu kapıya sıkışacak diye korkudan feryat figan bağıran bir anne onu görünce yavrusunu unutup “A Süleyman Bey çok seviyoruz sizi bir fotoğraf çektirebilir miyiz?” diye cep telefonuna sarılabiliyor. Ya da üç-beş
genç yanına yanaşıp “Abi bizim böyle böyle bir sorunuz var, bir el atsan“ diyerek yardım isteyebiliyor ondan. Süleyman olarak tanıyıp çok sevdiğimiz Renan Bilek ile tanışıp sohbet etme şansı bulsanız duygularınızda hiçbir değişiklik olmayaktır. Ben bugün bunu gördüm. Hatta Cem Karaca, Ferhan Şensoy, Erol Günaydın gibi usta isimlerle çalışmış bir oyuncu ve müzisyen olduğunu da öğrenir bir de saygı duyarsınız üstüne. Bilek ile yeniden başlayacağı tek kişilik gösterisi vasıtası ile bir araya geliyoruz. Röportaj sırasında sergilediği performansı sahneye de taşıyacağını tahmin ederek söylüyorum; kaçırmayın!

Haberin Devamı

İzleyici sizi Süleyman karakteriyle tanıdı. Biraz öncesinden bahseder misiniz?

Kısacası şöyle, hep sahne üzerinde müzik yapacağını düşünen bir adamdım. Sırf müzisyen olduğumda sahne üzerinde nasıl duracağımı öğreneyim diye tiyatroya başlamış ama sonra bir yandan ona da özenmiş bir adam... Galatasaray Lisesi mezunuyum, lisede hem tiyatro hem müzik kolundaydım. Orada çok ciddiye alınır bu işler. 90’lı yıllarda televizyonla uğraşmıştım. Televizyon başta çok zevkliydi ama ondan sonra hep aynı şeyleri yapmaya başlıyorsunuz. Bir de ‘nasılsa tiyatro ve müzik var’ rahatlığını da hissettim. Benim asıl işim o, televizyon olmasa da olur tavrı da var biraz. Arada reklamcılık yaptım, iletişim fakültesi mezunuyum. Süleyman’dan hemen önce TRT Avaz’da bir programda jüri üyesiydim. O ara Coşkun Irmak, çok sevdiğim bir dostumdur, eşiyle beraber audition’a gitmemi önerdi. Ben Coşkun Irmak’ın kafasını ve kalemini çok severim. O bana tiyatro oyunu teklif etseydi, tiyatro oyunu olacaktı. Denk düştü, televizyon oldu. Karşılıklı oynadığımız Mete Horozoğlu’yla kanımız çok tuttu, ki çok önemlidir. İnsanlar bizi eski arkadaşız sanıyorlar, hayır biz orada tanıştık. İlginç bir karakter çıktı ortaya. Başkası oynasa kıskanacağım bir karakter oldu Süleyman. Başkası oynasaydı, “Ne güzel iş, niye bize böyle rol gelmiyor ya?” diye hayıflanırdım. Yönetmenimiz Zeynep (Güney Tan) Hanım’a senaristimiz Coşkun (Irmak) Bey’e de mesaj çekip bana bu duyguyu yaşattıkları için teşekkür ettiğimi bilirim.

Haberin Devamı

“Yıllarca teklifleri reddettim”

Rol sizinle çok özdeşleşti. Ben de buraya gelirken karşımda Süleyman gibi iyi bir adam bulacağıma emindim...

Birazdan gerçekleri göreceksiniz ama (Süleyman karakterinin tonlamasıyla), (gülüyor). Televizyon insanların o kadar ciddiye almaması gereken bir şey. Hep denir ya Erol Taş’ı gerçekten kötü adam sanıp domates atarlamış... Hâlâ öyle. Bu ülkede Pınar Altuğ’a çocuğu yokken oynadığı dizi nedeniyle yılın annesi ödülü verildi. Trajikomik... Bana da dünya hizmetçiler birliği, yılın uşağı ödülü verseler mesela... Ya da yılın arkadaşı... Hiç öyle bir adam değilim ben. O kadar sessiz değilim, o kadar kaynağını bilmeyeceğimiz şekilde bağlı ve vefalı değilim. Belki de onun için sevdik Süleyman’ı. Bize ilginç duyguları hatırlattı. Dostluk, vefa...

Haberin Devamı

Nasıl tepkiler geliyor insanlardan?

Direkt Süleyman’mışım gibi geliyorlar. Bu daha büyük sıkıntı. Bir olay oluyor, tepki gösteriyorsunuz mesela, “Aa ama Süleyman daha sakindir” diyorlar. Benim canlandırdığım karakteri bana anlatıyorlar (gülüyor). Bir gün metrobüse bineceğim, son anda yetiştim. Çok kalabalıktı. Bir durak gideceğim, kapıya yakın bir yerde durayım dedim. Atladım, tam kapı kapanacakken bir abla bindi, yanında da çocuğu var. Kapı kapanma durumuna gelince çocuk sıkışır gibi oldu ama tehlikeli bir durum yok aslında, “Aman kaptan” falan diye bağırdık. Kadın da “Aman çocuğum” diye, feryad figan... “Abla bir şey yok” derken “Aa sen Süleyman değil misin? Bir fotoğraf çekinebilir miyiz?” dedi. Bu ne hızlı duygu değişimidir... Ben oyuncu halimle, bu kadar hızlı duygu değiştiremem (gülüyor). Bunlarla eğleniyorum tabii.

Haberin Devamı

Kitlelerce izlendiğiniz ilk proje bu. Tahmin etmiş miydiniz böyle olacağını?

Kim düşünmüştüm derse yalan söylemiş olur. Düşünebilseydim kendim yazardım böyle bir dizi ve o rolü de kendime ayırırdım. Bileşenlerin buluşması diyorum ben ona. Belki de zamanı gelmişti. Tercihlerimin doğru olduğuna da inanıyorum, yıllarca birçok şeyi reddettim. 25 senedir bu işi yapıyorum, daha önce ne kadar tanıyordu insanlar? Çok az. Bu benim suçum mu, onların suçu mu ya da bu bir suç mu? Ne gerek var bunları tartışmaya? Denk düştük işte... 10 kişiden yedisinin izlediği bir diziydi ilk sezon. Bu çok büyük bir rakam. Çok ilginç bir karakterdi, dikkat çekti ama dizide herkes çok başarılı oyunculuklar sergiliyor. Sinema gibi uğraşılıyor. Bunun karşılığı bir beğeni topladı. Bu dizi şuna yaradı, 16-17 sene önce tek kişilik gösteri yapmıştım. O zaman salonda ne kadar sıksan 90 kişi oluyordu. Şimdi 500-600 kişilik salonlarda oynuyorum. Oysa ben 20’li yaşlarda televizyonda birçok projede yer aldım, insanlar beni tanıyorlardı ama ben sıkıldım ve çekildim.

Haberin Devamı

Nasıl bir ortamda büyüdünüz?

Beşiktaş’ta doğdum, büyüdüm. Babamın işyeri de oradaydı. Arnavut Kemal olarak bilinen adamın oğluyum ben. Onun
için bana Küçük Arnavut derlerdi. Muhallebiciydi babam, Beşiktaş’taki Köşk Muhallebicisi, ünlüdür. Babam, ortaokul üçten terk, annem ev hanımı. Abim var doktor, Antalya’da yaşıyor. Bir ablam var halkla ilişkilerci, İzmir’de yaşıyor. Babam fular takmayı seven kendine bakan bir adam. Annem beni ilkokul ikide mandolin kursuna götüren bir insan.

“İleride bir gün yönetmenlik de neden olmasın?”

Öyle mi başladınız müziğe?

Evet, Barış Manço taklidi yaparken fotoğrafım var. Annem de süslüdür. Onun peruğu var kafamda, babamın pijaması altımda bol, şalvar gibi oluyor, bir atkıyı belime bağlıyorum, kuşak oluyor. Kalemle de bıyık çiziyorlar. Yedi yaşında falanım... Tiyatronun temeli olan taklitle başladım ama taklit ettiğim kişi bir müzisyen. Çok kişi bilmez ama benim asıl fantezim sinemaydı. Liseyi bitirdiğimde yönetmen olmak istiyordum. Belçika’ya bir okula gitmek istiyordum. Barış Manço da Galatasaray Lisesi mezunuydu, Belçika’da okumuştu. Belçika bana çok fantastik geliyordu. Notlarım kabul edildi falan ama para noktasına gelinemedi. Ailemin yurt dışında okutacak ne bir ekonomik durumu vardı ne de bir bilinci vardı. Benim lise mezuniyetim 87. Çok da yaygın değildi yurt dışında okumak o zamanlar. “Biz oğlanı yurt dışında okuttuk” falan diyen çok zengin adamlar filmlerde vardı. Belçika’ya gidememek en büyük pişmanlığım diyemem ama “Ulan niye yapmadım?” dediğim şeydir. Pişman değilim çünkü çok da uzaklaşmadım. Benzer şeyler yapıyorum. Aynı dünyanın içindeyim. Radyo-Sinema-Televizyon mezunuyum. İleride bir gün neden olmasın? “Ulan sen de mi film çekiyorsun?” diyecek adama gülerim ama ağzımı kullanmam. Karın ağrılarım var, bir şey söylemek istiyorsam söylerim. Bir şey söylemenin yolu çoksa o dönem hangisiyle söyleyebiliyorsam onunla söylerim.

“Gösterilerime diziyle ilgili bilgi almak için gelenler bile var. Bana orada Soner ve Aylin’i soruyorlardı”

Gösterilerinize başladınız tekrar...

İki buçuk senedir dizi çok yoğun olduğu için tiyatro yapamıyorum. Ama sahneyi çok özledim, tek kişilik gösteri yapayım dedim. Diziyle beraber piyasada müzik yapmayı da bıraktım. Elimde gitarla sahnede şarkı söylemeyi de özlemiştim. İkisinin birleştiği bir şey oldu. Anılar anlatıyoruz, sohbet ediyoruz. Gelenler benim konuklarım gibi. Nerede bir yükselti, sahne varsa orası tiyatrocunun evidir, gelen herkes de onun misafiridir.

İlgi nasıl gösterilerinize?

Manyak bir atalet var insanların üzerinde. Dizilerle kafayı yemişiz. Dizi güzel tabii ama hayat sadece televizyon izleyerek geçer mi?
O yüzden diyorum ki işte ayağınıza geldim! Geçen sezon 28 yerde 30 oyun oynadım bu kadar çekimin arasında. Anadolu’da zaten dolu oluyor ama benim kudretimden değil, televizyonun manyaklığından. Benim de şöyle bir derdim var, ben Süleyman değilim, hayatım boyunca da Süleyman olarak yaşamayacağım.

Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

En güzeli şu, “Biz Süleyman için geldik ama Renan Bilek’miş meğer, bir daha geleceğiz mutlaka” diyenler oluyor. İstediğim buydu. Ben bundan çok mutluyum. Süleyman beklentisiyle gelen o kadar çok insan oluyor ki... Diziyle ilgili bilgi almayı umarak
gelenler bile var. Geçen sezon biri “Renan Bey, biz sizi çok beğeniyoruz ama bir şey soracağım Soner Bey’le Aylin Hanım kavuşacak mı?” dedi (gülüyor). “Öncelikle nezaketiniz için kutlarım” dedim. Dizideki karakterler için bile Soner’le Aylin demiyor, Soner Bey’le, Aylin Hanım...

“Süleyman’ı başkası oynasaydı, kıskanırdım”

Renan Bilek’in tek kişilik gösterisi “Aramızda Kalsın” 13 Ekim Cumartesi günü Kadıköy Kozyatağı Kültür Merkezi ve 17 Ekim Çarşamba günü Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde. Biletler Mybilet.com’dan satın alınabilir.

“Çocukken kapaklarını seyrettiğim albümlerdeki adamlarla çalıştım”

* Ferhan Abi’nin tiyatrosunda açtığım için gözümü, biz çok iyi turneler yapardık.
Öz giderdik, dolu dolu gider, dolu dolu yaşardık. Yasemin Yalçın’ın “Kadınlık Bizde Kalsın” oyunuyla hayatımda gezmediğim yer kalmadı arkadaş.
* Benim grubumun adı, Leke. 80’den sonraki Türkçe rock yapan gruplar arasında bilinen bir gruptur. Tek biz çıksak, konserimize kimse gelmeyeceği için o dönem idol olan Kesmeşeker konseri organize ettik. O konserin bir bölümünde çaldık.
* Geçmişte bir albüm çıkarmışım, üzerinden 10 küsür sene geçmiş. “Abi bir tane daha yap” diyorlar. Mutlu olduğum zaman, müsait olduğum zaman yaparım. Benim albümüm korsanı kendisinden daha çok sattı. Çünkü bizi daha çok üniversite öğrencileri dinliyordu. 12 milyona satılıyordu CD. Üniversite öğrencisi bu parayı veremez ki... Beş kişi bir tane alıp kopyalıyorlardı. Buna kızamazsın. Ben de 12 milyona ayda beş tane CD alamazdım o zamanlar.
* Belki avantajım şu oldu, gençlik yıllarında kendini kaybetme şansım çok yüksek ama ben iyi bir aileden geldim, iyi ustalarım oldu. Erol Günaydın’la, Münir Özkul’la sahnede oynadım. İkisine de hayrandım. Ferhan Şensoy benim ustam oldu. “Ya bu adam ne güzel bir adam, keşke onun orkestrasında kaşık çalsam” dediğim adam Cem Karaca yurda döndükten sonra ustam oldu müzikte. Hayatta ıskaladığım üç-beş insan var. Altan Erbulak’a yetişemedim mesela. Çocukken kapaklarını seyrettiğim albümlerdeki adamlarla çalıştım. Kurtalan Ekspres, Moğollar...
* Haluk’un (Levent) neredeyse ilk birlikte çalıştığı adamım ben. Dünya iyisi, deli bir herif. Elinde gitarıyla şarkı söyleyen bir çocuk... Bir gün bana
“Abi beste yapıyorsun, söz yazıyorsun, şarkı söylüyorsun, niye bana söylüyorsun da kendin yapmıyorsun Anadolu Rock?” dedi. Ama ben şehirliyim. Alaturka tuvalet görmedim ki. Ben hiç çeşme başına randevu vermedim ki... Benim için samanlıkta basılmak ya da kız kaçırmak gibi şeyler olmadı hiç. Türküleri Cem Karaca, Barış Manço, Moğollar, Selda Bağcan sayesinde tanıdım. Onlar da bize Neşet Ertaş’ların, Aşık Mahsuni Şerif’lerin eserlerini yansıttılar da biz, onların tabiriyle kolejli rocker’lar,
bu coğrafyanın müziğiyle tanışabildik.
* Özel hayatımla, evliliğimle ilgili konuşmaktan hoşlanmıyorum. Üç buçuk yaşında dünya şekeri bir kızım var. Şu anda en büyük aşkım. Tek söyleyeceğim bu.
* BKM’nin yapımcılığını üstlendiği, Sermiyan Midyat’ın yazıp yönettiği “Hükümet Kadın”da müfettiş Tuğrul karakterini oynayacağım. Demet Akbağ da rol alıyor filmde, bugün çekimler için Mardin’e gidiyorum.