29.03.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:
Güliz Arslan guliz.arslan@milliyet.com.tr
Suriyeli göçmenler Türkiye’nin toplumsal hayatının önemli bir parçası artık. Geçtiğimiz günlerde bu sosyal gelişmeyi konu alan kapsamlı bir kitap yayımlandı. “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum” isimli kitap İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıktı, Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi
Doç. Dr. M. Murat Erdoğan’ın imzasını taşıyor. Kitapta Suriyelilerin resmi ve yerel ağızlarda “misafir” olarak tanımlandığı ancak bu kavramın sürdürülebilir bir iç uyum ve kabul için belirli süreler aşıldığında son derece problemli bir hal aldığı, misafirin bir hak karşılığı olmadığını vurgulanıyor. Erdoğan’la kitabın ayrıntılarını konuştuk. Kitaptan bilgiler ve grafikler alıntıladık...
Böyle bir çalışma yapmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında Hacettepe Üniversitesi
Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin ve benim ilgi alanım
yurt dışında yaşayan Türklerin entegrasyon süreçleri... Türkiye’ye yönelik çok fazla çalışma yapmıyoruz.Ama gelişmeler gösteriyor ki yakın zamanda Türkiye’deki Suriyelilerin entegrasyonunu çok konuşacağız.
Bu, önümüzdeki 100 senenin konusu olacak. Bunu fark ettikten sonra çalışmalara başladık.
“Sürdürülebilir bir göç yönetimi lazım”
Neler var bu çalışmada?
Birkaç çalışmayı yan yana getirdik: Bölgede ve bölge dışındaki illerde Suriyelilerle ve Türklerle görüştük. Durumları nasıl, beklentileri ve talepleri neler, bunları inceledik.Ayrıca Türkiye çapında bir kamuoyu araştırması yaptık, Türkiye’nin Suriyeliler algısına baktık. Bir medya taraması yaptık, bu konunun nasıl ele alındığını araştırdık. Bir de sivil toplum kuruluşlarıyla çalıştık... Temelde şu iki şeye baktık; “Bu geçici bir durum mu?” ve Türkiye’de toplumsal kabul hangi düzeyde?”
Türkiye’deki Suriyeliler konusunda neler yapılması gerekiyor?
Öncelikle sorunla bir an önce yüzleşmemiz lazım. Bu, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da gördüğü en büyük krizlerden biri. İnsanlara battaniye, ekmek ve kalacak yer vermenin ötesinde özellikle eğitim ve çalışma alanında yapılması gereken pek çok şey var. Türkiye’deki Suriyelilerin yüzde 53’ünden fazlası 18 yaşın altında. Bu şu anlama geliyor; şu an Türkiye’de okul çağında yüz binlerce Suriyeli çocuk var. Bu çocuklar burada kalacaklarsa, ki kalacaklarını öngörüyoruz, bizim geleceğimizi belirleyecek. Kitlesel göçlerde şöyle bir durum olur; başta göçmen kitleler sakin olurlar, etrafı anlamaya çalışırlar. Zamanla yerel toplumla çatışmalar ve çeteleşmeler artar. Bu nedenle sürdürülebilir bir göç yönetimine ihtiyaç var.
Bu çalışma için yaptığınız araştırmalarda sizi şaşırtan bir şeye rastladınız mı?
Beni şaşırtan ve geleceğe dair kaygılandıran şey şu; yerel halk “Tamam, destek olalım” diyor ama Suriyelileri ötekileştirmeleri bir Almanın, Fransızın bir Türk’ü ötekileştirmesinden daha fazla.
Kitaptan veriler
Yarıdan fazlası 18 yaşın altında
- 3.5 yıllık süre içinde 1 milyon 650 bini aşkın Suriyeli Türkiye’ye sığınmıştır. Sığınmacıların yüzde 13’ü kamplarda, geri kalanı Türkiye’nin 81 ilinin 72’sinde kendi imkanları ile yaşamaktadır. Aralık 2014 itibariyle Şanlıurfa
500 bine yakın Suriyeliyi barındıran bir ile dönüşmüştür.
En yüksek sayıda bulundukları ikinci il 300 bini aşan sayıyla İstanbul’dur.
- Sığınmacı nüfusun yarıdan fazlasını (yüzde 53.3) 18 yaşın altındakiler oluşturuyor. Bu şekilde giderse 2015’te Türkiye’de doğmuş Suriyeli bebek sayısının 100 bini aşması beklenebilir.
En fazla insani yardım yapan üçüncü ülkeyiz
- Suriyeliler 1951 Cenevre Anlaşması’na konulan coğrafi sınırlama nedeniyle Türkiye’de mülteci olarak kabul edilmemektedir. Türkiye, uluslararası hukuk ve yerel hukuk bakımından sorunlar çıkmaması için resmi olarak Suriyelileri “geçici koruma statüsü altındaki kişiler” olarak tanımlamaktadır.
- Uluslararası toplumun Suriyeliler krizinde ortaya koyduğu tavır büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Mali
olarak da insani olarak da gelişmiş-zengin ülkelerin Suriye’deki insanlık dramı konusundaki politikası, yükün bütünüyle komşu ülkelerde kalmasına neden olmuştur.
- Türkiye 2013’te dünyanın, Amerika ve İngiltere’den sonra,
en fazla insani yardım yapan üçüncü ülkesi olmuştur.
Suriyelilerle yapılan görüşmelere göre...
Evini paylaşan da var, çok yüksek kira isteyen de...
- Türkiye’de bulunmaktan son derece memnun olduklarını her fırsatta ifade etmektedirler.
- En önemli kaygıları “kayıp kuşak” olarak gördükleri çocuklarının geleceği.
- Daha onurlu bir yaşam için çalışma hakkını çok önemsemektedirler.
- “Misafirlik” kavramının artık anlamını yitirdiğini hatta kendilerini kısıtlayan bir kavrama dönüştüğünü ifade etmektedirler.
“Dilenenler Suriyeli Romanlar” diyorlar
- Yerel halktan ücret bile talep etmeden yer verenler ya da kendi evlerini paylaşanlar olduğu gibi çok kötü koşullardaki yerleri oldukça yüksek kira karşılığı kiralayanlar da bulunmaktadır.
- İç savaşın bitmesi halinde ülkelerine dönmek istediklerini ancak savaşın biteceğine dair iyimser olmadıklarını ifade etmektedirler.
- Kalifiye olanların önemli bir bölümü Türkiye’de değil, Avrupa’da ya da Amerika, Kanada vb. ülkelerde yaşamak istediklerini ifade etmiştir.
- Dilencilik görüntüsü onları da rahatsız etmektedir. Suriyelilere göre dilenenlerin çok önemli bir bölümü Suriyeli Romanlardan oluşmaktadır.
Yerel halkla yapılan görüşmelere göre...
“Zulümden kaçana kucak açmalıyız, din kardeşiyiz”
- Suriyelilerin yaşadıkları insani dramı anlayışla karşıladıkları, onlara yardım edilmesinin doğru olduğunu düşündüklerini ifade etmektedirler.
- Kabul etme gerekçelerinin içinde “Zulümden kaçanlara kucak açmalıyız”, “Din kardeşiyiz”, “Misafirperveriz” gibi insani ve kültürel vurgular dikkat çekmektedir.
“Misafir misafirliğini bilmeli” vurgusu
- Diğer yandan da görüşme yapılan Türklerin birkaç istisna dışında neredeyse tamamı, en kısa zamanda ülkelerine dönmeleri gerektiğini ifade etmektedir.
- Daha fazla Suriyeli alınmaması, bütün Suriyelilerin kent merkezlerinden uzak kamplarda toplanması gerektiğini sıklıkla ifade etmektedirler.
- Yerel halkın misafirlik kavramını sıklıkla vurguladığı gözlenmiştir. Bir ucu “Onlar vahşetten kaçan din kardeşleri misafirlerimiz” ile başlayan olumlu vurgudan “Misafir misafirliğini bilmeli” şeklindeki diğer uca uzanan sınırlayıcı ve ötekileştirici misafirlik vurgusunun her şekliyle karşılaşılmaktadır.
Eşlerimizi elimizden alacaklar endişesi
- Esnaf ve sanayici için bir Türk vatandaşını çalıştırmanın maliyetinin çok daha altında bir maliyetle Suriyelileri çalıştırma imkanının ortaya çıkması vasıfsız işçilerde ciddi bir tedirginlik ve buna bağlı öfke yaratmıştır.
- Suriyelilerin “temizliğe riayet etmedikleri, tembel oldukları, sözlerinde durmadıkları, çok gürültü yaptıkları, kaba oldukları” gibi algı sıklıkla paylaşılmaktadır.
- Bölgede kadınların çok önemli bir bölümünde genç Suriyeli kadınların “kendi eşlerini ellerinden alma” endişesi olduğu gözlenmiştir.