Pazar Survivor içinde “Survivor!”

Survivor içinde “Survivor!”

28.02.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Burası Türkiye-Irak sınırının sıfır noktasında yer alan Günyüzü köyü... Gerek coğrafi koşulların zorluğu gerek terör tehdidi nedeniyle burada yaşamak hiç kolay değil ama işe çocuklar karışınca her şey bir oyuna dönüşebiliyor. Bahçelerine teneke ve taşlardan “Survivor” parkuru kuran Şırnaklı çocukları ziyaret ettik

Survivor içinde “Survivor”

Ülkenin neredeyse en doğusunda bir köy, İstanbul’dan 1.768 kilometre uzaklıkta. Adı Günyüzü... Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı ama Hakkari’ye de çok yakın. Öyle ki bütün geleneklerini ve şivesini Hakkari’den alıyor. “Şırnaklılar halayı sağdan çeker, biz soldan çekiyoruz, konuştuğumuz Kürtçe bile değişik” diye anlatıyor Beytüşşebap Öğretmen Evi’nin her şeyden sorumlu genci Hekim... Hekim’le, şark görevi yapan öğretmen ve polislerle, Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe’yle bir araya gelişimizin tek bir sebebi var; Günyüzü köyünün güzel çocukları. Yaşları 8 ile 13 arasında değişiyor. Yaşadıkları bölge hem terör tehlikesi altında hem coğrafi koşulları sıkıntılı. Bir de yoksulluk var tabii.

İlçede terör çatışmaları yaşanmaya başladığı zaman köye ekmek bile gelmiyor. Kışın kar yağdığında okula ikinci kattan girdikleri, ellerinde küreklerle dört saat kar temizlemişlikleri bile var. Kısacası burada tam bir hayatta kalma mücadelesi yani “survivor” söz konusu. Ancak Şırnak’ın sıfır noktasında yaşasalar da çocuklar için bu tarz şeyler mesele değil. Asıl mesele 1.5 ay önce evlerinin bahçesine kurdukları “Survivor” parkuru ve programın yapımcısı Acun Ilıcalı’nın durumdan haberdar olup attığı o tweet: “Şırnak’ın Günyüzü köyündeki sevgili çocuklar, Survivor köyü haberlerinizi okudum. Arkadaşlarımız bu hafta gelip parkurunuzu kuracaklar. Dominik’ten hepinize sevgiler.”

Haberin Devamı

“Acun abi gelecek mi?”

İşte bütün hikaye bundan sonra başlıyor, yani bir nevi “köye vizontele geliyor”! Acun Ilıcalı ekibinden bölgeyi araştırmak için görevlendirilen 4 kişi ve ben Mardin’den yola çıkıyoruz. Mardin’den sonra Günyüzü köyüne ulaşmak da kendi başına bir mücadele... 3 saatte Şırnak merkeze, merkezden de 3 saatte Beytüşşebap’a varıyoruz. Çevirmeye girdiğimiz tüm kontrol noktalarında herkes parkuru soruyor, haber bizden önce gelmiş bile. “Gerçekten parkur kuracak mısınız?”

Parkur nereye yapılmalı?

Cizre üzerinden Beytüşşebap’a varmak üzereyken Günyüzü köyünün muhtarı bizi ara köydeki bir kahvede karşılıyor. Her ne kadar çocukların heyecanlanacağını düşünsem de büyüklerin merakı görülmeye değerdi... Doğu kültürünün misafirperverliği de. Çoktan köyler arası survivor turnuvası yapma kararına varmışlar.

Köy üç mahalleden oluşuyor. Toplam 60 hane, 70’e yakın çocuk var. Aşağı mahalledekiler “Bizim çocuklarımızdan çıktı bu fikir, parkur burada yapılsın” diyor. Yukarı mahallenin yaşayanları “Bu tarafa yapın, okul bölgesine yakın olsun” diyor... Şu an için köydeki en büyük olay haline gelen “Survivor” parkurunun yeri için köylüler arasında kavga çıkmamasını ümit ederek yolumuza devam ediyoruz. Muhtar önde biz arkada yaklaşık 20 dakika daha yol gidiyoruz Günyüzü köyüne ulaşmak için... Bu mesafeler boyunca ne bakkal var ne manav. En yakın medeniyet yarım saat uzaklıktaki Beytüşşebap merkezi... Çocukların arasında henüz orayı dahi görmemiş olanlar mevcut.

Köye girdiğimiz anda çocuklar koşarak karşılıyor bizi. Gözlerindeki sevinç ve heyecanı kelimelerle tarif etmem mümkün olmayacak. Taştan, tenekeden bir parkur kurdular ve tüm Türkiye’ye seslerini duyurdular. Parkur Roza’nın evinin arka bahçesinde. Parkuru kurma fikri ise amcasının oğlu Doğan’a ait; “Sürekli yarışmayı televizyondan takip ediyordum, ben de etkilenerek arkadaşlarımla böyle bir yer yaptım, her gün gelip burada oynuyoruz.” Roza devam ediyor anlatmaya: “Önce bir engelle oynuyorduk, sonra televizyondan baka baka geliştirdik. Lastikleri taşıdık, yağ tenekelerini kullandık, dokunulmazlık kolyemiz bile var.”

Sahiden de yok yok parkurda. Dokunulmazlık kolyesi, tribünler, parkuru tamamladıklarında havaya kaldırdıkları flamalar! Bir sopaya mavi poşet, bir sopaya pembe poşet geçir al sana takım flaması! Çocuk her yerde çocuk ve hayal güçleri sınır tanımıyor. Dokunulmazlık kolyesini sağdan soldan topladıkları cıvataları bir tele dizerek yapmışlar. Bir oyun neredeyse 15 gün sürüyor. Tıpkı “Survivor”daki gibi eleme usulüyle oynuyorlar. Kurallar aynı. Aslına bakarsanız oyuncular da. Aralarında bir tek Yılmaz Morgül yok. Hepsi bir yarışmacıyı taklit ediyor. Oyun sırasında birbirlerine, “Koş Tuğba, sıra sende Nagihan, bastır Atakan” diye bağırıyorlar. Doğan ise iki karakteri üstlenmiş; hem Atakan olarak yarışıyor hem de Acun Ilıcalı olarak yarışmayı sunuyor. Hadi diyorum bir kez de bizim için oynayın fotoğraflarınızı çekeyim. Bir çoğu hiç tepki vermeden yüzüme bakıyor ve yine Roza ve Dilan yetişiyor imdadıma Kürtçe tercümanlarım olarak. Çocuklara Kürtçe oturun kalkın diyebilmek biraz da olsa iletişim kurabilmek için Dilan’dan bir kaç kelime öğreniyorum ama aksanım dile yakışmayınca hep birlikte kahkaha atmaya başlıyorlar. İşte iletişimi kurduk bile... Gülmek hepsine çok yakışıyor...

Kavga edecekler mi diye oyun boyu gözlemliyorum. O da ne? Engele takılan biri olunca diğeri öne geçmek yerine dönüp diğerinin yardımına koşuyor. Dilan geliyor sonra yanıma “Takımlarımızı doğru yaz olur mu? Ben Ünlüler takımındayım.” Öğreniyorum ki buradaki Survivor’da Ünlüler takımı güçlüymüş ve kazanan hep onlar oluyormuş. Bu konuda çok hassaslar. Oyun bittiğinde tüm çocukları örgütleyen Roza tutuyor elimden “Sen üşümüşsündür, hadi bize çay içmeye gidelim” diyor, kendi üstünde mont bile yok. Annesi Sibel başlıyor anlatmaya: “1.5 ay önce kurdular bu parkuru. Her gün bir başka şey eklediler. Briketler, tenekeler, evden kaçırılan battaniyeler. Akşamları bile oynuyorlar. Bizi burada kimse bilmez, internet ya da telefon kesilince dünyayla olan bağımız kopar. ”

Konseyde eleme gecesi

Artık ortada insanlık için küçük ama Günyüzü köyü için büyük bir mesele var. Vizontele gelecek tamam ama nereye gelecek? Şimdilik bu durum köylülerin kendi arasında çözebileceği bir mesele değil gibi görünse de Roza’nın kararı kesin: “Parkur kurmak bizim fikrimizdi, o yüzden gerçeği bizim mahallemize yapılsın.” Daha fazla kızmasın ve konu değişsin diye akşam karanlığında neden oynadıklarını soruyorum ve aldığım cevap “Survivor”ın burada ne denli büyük bir ciddiyetle oynandığını gösteriyor: “15 günde bir filan oyun bittiğinde akşam parkurun başına kocaman bir ateş yakıyoruz. Herkes banklara oturuyor ve eleme gecesi için konseye gidiyoruz. Doğan, Acun Ilıcalı oluyor ve eleme gecesini sunuyor, biz de taşların üzerine adadan gitmesini istediğimiz kişinin adını yazıyoruz. Kazanana da aramızda toplayıp bir şeyler alıyoruz.”